Yaklaşık 6 ay boyunca top oynamayan Emmanuel Adebayor devre arasında Başakşehir’e transfer oldu. Şimdilik; oynadığı beş maçta beş gol attı, son olarak Galatasaray karşısında hat-trick yaptı. Bir ara Çin’e giden, sonra ülkesine dönen, son oynadığı Monaco’da sezonu 4 golle kapatan Vagner Love, Alanyaspor’a sezon başında geldi. İlk 7 maçında gol atamadı, sonrasında 16 gol kaydetti. Cenk Tosun’un bir gol gerisinde, gol krallığı listesinin ikinci sırasında. Samuel Eto’o; Antalyaspor’a Sampdoria’dan transfer edildiğinde Antalyaspor yönetimi çok eleştirildi. Başarısız ve sadece şov odaklı bir transfer olarak düşünenlerin sayısı çoğunluktaydı. Kamerunlu yıldız, üç ay sonra İstanbul takımlarının transfer listesine girdi. Sezon öncesine Beşiktaş, gol kralı Mario Gomez’in yokluğunu onunla doldurmak istedi, başarılı olamadı.
Bir dönem Süper Lig’de işleyiş şu şekilde olurdu: Şampiyonluk hedefleyen takımlar, Avrupa’nın kariyerli ama yaşlanmaya başlayan futbolcularını transfer eder, Anadolu ise isimsiz oyuncuları getirirdi. Sezon ilerledikçe şampiyonluk yarışının uzağında kalan takımı eleştirmek için transfer politikası yerden yere vurulur ve onlara Anadolu’daki başarılı hamleler örnek gösterilirdi. Tecrübeli gazeteciler, “Bu takım Premier Lig’den şunu getirdi, dünya kadar para saçtı. Oysa diğer takımın gidip Afrika’nın köyünden bulduğu oyuncu nasıl katkı sağlıyor. Bunları nasıl bulamazsınız?” minvalinde yorumlar yapardı.
Bu yazı da ona benziyor ama biraz daha farklı. Çünkü şampiyonluk hedefleyen takımlara örnek gösterilecek oyuncular bu sefer öncekilerden biraz daha fazla kariyerli. Eto’o, Adebayor, Love dünya çapında önemli takımlarda top oynadılar. Top oynamakla kalmadılar, o takımların en önemli parçaları oldular. Sayısız denecek kadar kupa kazandılar. Getirilişleri belki riskti ama sonuç alındı. O nedenle bu yazının bir bölümünde “Diğer takımlar Adebayor’u nasıl keşfedemez?” diye bir sorumuz olmayacak. Ama şu sorumuz var; “Bu oyuncular Anadolu’ya uğramadan direkt İstanbul’a gelseydi nasıl bir tepkiyle karşılanırdı?”
En başından şunu belirtmek lazım. Alanyaspor’un santrforu olmak ile Fenerbahçe’nin santrforu olmak arasında bir fark var. Birinde başarılı olmanız, diğerinde de başarılı olmanızı sağlamaz. Bunu Fernandao gibi örneklerde gördük. Ama belki de sıkıntı tam olarak da budur; yani verilen örneğin Fernandao olması!
Fenerbahçe o yaz Süper Lig’in gol kralı Fernandao için 3.5 milyon Euro ödedi. Transferi büyük sükse yaptı. Aynı dönem Brezilya’dan Vagner Love transfer edilseydi büyük ihtimalle homurtular yükselecekti. Ezeli rakiplerin de istediği bir Süper Lig golcüsü, eski günlerinde olmayan ama yine de bir şekilde top oynamaya devam eden bir oyuncuya tercih edilebilirdi. Oysa bugünlerde bazı gazetelerde Love ile Fenerbahçe arasındaki flört yazılıyor.
Galatasaray taraftarlarının çılgınlar gibi Zlatan Ibrahimovic’i istediği transfer döneminin sonunda Samuel Eto’o gelseydi kimse tatmin olmayacak gibiydi. Üstelik Lukas Podolski transfer edilmesine rağmen. Eto’o Galatasaray’a imza atsaydı hakkında yapılacak en olumlu yorum “Yetmez ama eh işte” olacaktı.
Emmanuel Adebayor ise gerçekten önemli bir soru işaretiydi. Hem kariyerinin son dönemi hem de özel hayatı sıkıntılıydı. Fakat Başakşehir bu riske girdi. Üstelik Başakşehir; Alanyaspor ve Antalyaspor gibi de değil. Şampiyonluk yarışında yer alan bir takım. Oturmuş bir kadrosu var. Yapılacak bir yanlış transfer takımda bozulmalara neden olabilirdi. Fiziksel eksikleri göze çarpsa da Adebayor, bu kadroya katkı sağlayabilecek kadar ter dökebiliyor. Onu devre arasında transfer eden ikinci sıradaki Başakşehir değil de yarışın gerisinde kalan Fenerbahçe ve Galatasaray olsaydı büyük tartışmalar bizi beklerdi.
Belki de yavaş yavaş önümüzdeki sezonun planlarını yapmaya başlayan Galatasaray ve Fenerbahçe’nin düzleltmesi gereken ilk öncelik budur; tatminsizlik duygusunu köreltmek. Burada yazacağımız reçete; “Gidin ve Samuel Eto’o gibi oyuncuları transfer edin” olmayacak. Ama kadroya uyumlu olabilecek bir oyuncunun transferini engelleyecek bir gücün de etkisini azaltmak gerekiyor.
Konuyu yukarıda adı geçen üç yıldız oyuncudan ayrı da tutarak genişetebiliriz. Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarları kötü giden bu sezonun ardından en çok “yenilik” istiyorlar. Oysa iki takımın da en büyük dertlerinden biri devamlı yenilik içinde olmaları. Öyle ki Galatasaray milli bir stoperi sakatlandığında, yerine bir başka milli stoperi transfer edebiliyor. Günün sonunda yine Semih Kaya ve Sabri Sarıoğlu’nun forma giymesi “yenilik” isteğini kabartıyor ama günün sonunda şişkin bir kadro ve boşalan kasa ortada duruyor.
İstanbul’un ‘büyük’ takımları, büyüklük sıfatlarını taraftarından ve kamuoyu gücünden alır. Fakar artık bu güç en büyük zararı veriyor. O gücün etkisi altında kalan yönetimler de hata üstüne hata yapıyor ve ‘istenmeyen adam’ ilan ediliyor.
Beşiktaş’ı diğer iki rakibinden ayırmak mümkün. Onlar, beş sene önce yapılanmaya girerken taraftarlarınca çok fazla eleştirilmedi. Hamleler daha cesurca ve sabırla yapıldı. Fakat yine de son iki sezonun en önemli oyuncularından biri olan Atiba’ya da değinmek gerek. Kanadalı oyuncu önce Antalyaspor’a yaklaştı, son anda direksiyonu Beşiktaş’a kırdı. İstediği imza parası gündemde çok yer buldu. Slaven Bilic’in transferden komisyon aldığını iddia edenler bile oldu. Hırvat teknik adam ısrarcı olmasaydı belki de Antalyaspor’a gidecekti. Ama kimse de bundan üzüntü duymayacaktı. Transferler biraz böyle sonuçlanıyor ama ismi geçen oyuncunun “marka” olmasını beklemek de birçok yetkilinin elini kolunu bağlıyor. Ve belki de akla uygun birçok fırsat böyle kaçıyor.
Tabii tersi örnekler de mümkün. Mesela sezonun ortasında kurtarıcı olarak göreve getirilen Igor Tudor, sezon başında Karabükspor yerine Galatasaray’ın gündemine girseydi ne olurdu? Büyük ihtimalle hoş karşılanmazdı. Ama Karabükspor’da bir sezon bile sürmeyen bir kariyer sonrasında istenen adam oldu ve Galatasaray’a getirildi. Yenilik isteği bazen de böyle geçişler sağlıyor ama sonuç yine tahmin edildiği gibi olmuyor.