Fenerbahçe’de oynadığınız yıllarda takım belki de tarihin en güçlü kadrolarından birine sahipti; Alex, Anelka, Tuncay ve Nobre’den oluşan hücum hattının yanında, siz ve Aurelio’nun oynadığı bir orta saha vardı. Fenerbahçe’nin o kadrosunu bugünkü ile kıyaslayabilir misiniz?
Önemli olan; ne kadar iyi oyunculara sahip olduğunuz değil, takımın ruhu ve oyunculardaki kazanma isteğidir. Biz; başkanından teknik direktörüne, oyuncusundan masörüne, herkesin kazanmayı arzuladığı bir takıma sahiptik. Başarımızın sebebi buydu. Taraftarın keyif aldığı bir futbol oynuyorduk. Avrupa’nın birçok yerinde forma giymiş isimlere sahiptik; Anelka çok büyük bir oyuncuydu, ben de Juventus’tan gelmiştim ancak biz her zaman takım olmayı ön plana koyduk. Kendimi asla başka bir oyuncudan özel ya da üstün görmedim. Hepimiz eşittik ve bu sayede doğru kimyayı tutturduk.
Kariyerinizin zirvesindeyken talihsiz bir sakatlık geçirdiniz ve ardından işler kötüye gitti. Bir futbolcunun bu tip durumlardaki psikolojisinden bahsedebilir misiniz?
Açıkçası, takım için kendimi feda ettim. Ancak şimdiki genç futbolcu adaylarına tavsiyem, benzeri bir durumla karşılaştıklarında öncelikli olarak kendilerini düşünmeleri. O günleri iyi hatırlıyorum; 10 Ocak 2007’de sakatlandım, Antalya’da hazırlık kampındaydık, başta küçük bir şey olduğunu düşünüyordum fakat giderek kötüleşti. Ara verip iyileşmeyi beklemeliydim ama kulübün 100. yılıydı, kupalar almamız gerekiyordu. Ben de iğneyle sahaya çıkıp kendimi riske attım. O zamanlar aşama kaydediyordum ama bu yüzden gelişimim sekteye uğradı. Sanırım sadece Fenerbahçe’yi seviyor ve kazanan takımın parçası olmak istiyordum. Sonuna kadar sahada kalmak istedim ve kaldım da. Bugün bile taraftardan inanılmaz tepkiler alıyorum. Instagram’a, Facebook’a gelen mesajları görüyorum, beni hâlâ takımın bir parçasıymışım gibi sevdiklerini hissediyorum. Fenerbahçe’yi ve taraftarı hâlâ aynı şekilde seviyorum.
2006’daki Denizlispor maçından neler kaldı aklınızda? Son saniyelerdeki bir pozisyonda takımı şampiyonluğa taşıyabilirdiniz. O anı ve sonrasında hissettiklerinizi hatırlıyor musunuz?
O sezon neredeyse her maçımızı kazanıyorduk. Bitime beş maç kala Manisa’ya yenildik ve Galatasaray bizi geçti. Sonra biz Galatasaray’ı yendik ve avantajı yeniden elimize aldık. Son hafta Denizli deplasmanına gittik. Biz şampiyonluk, onlar ise küme düşmeme mücadelesi veriyordu. Rakibi asla hafife almadık, aksine onlara büyük saygı gösterdik. Kazanmayı umuyorduk ama ilk golü yemek kötü bir sürpriz oldu. Tuncay’ın beraberlik golünden sonra galibiyet için yüklenmeye başladık ama maçın o bölümü, her düşündüğümde beni kahrediyor. Bitime bir dakika civarı bir süre vardı, Alex’ten bir pas aldım, topu durdurdum, vurdum ancak şutum dışarıya gitti ve maç bitti. Galatasaray şampiyon olmuştu. Çok kötü bir histi. Bu, hiçbir zaman aklımdan çıkmayacak.
Kariyeriniz boyunca hem savunmada hem hücumda etkili performanslar sergilediniz. Komple bir orta saha oyuncusu olduğunu söyleyebilir miyiz?
Evet… Aslında 10 numara olarak doğmuştum ama İtalya’ya gittiğimde pozisyonumu defansif orta sahaya çevirdiler. Teknik direktörüm her zaman iyi bir tekniğe ve özel yeteneklere sahip olduğumu söylüyordu. Fırsat buldukça ileri çıkmamı tembihliyordu. Gana’da ise 10 numara pozisyonunda, ikinci forvet gibi oynuyordum. Fenerbahçe’de 10 numarada Alex vardı. Aurelio ile birlikte, Alex’in arkasında oynamamız ve ileride yapılacak işi ona bırakmamız gerekiyordu. Ancak bazen, Alex’in yorulduğunu gördüğümde takıma yardım etmek için ileri çıktığım oluyordu.
2010 Dünya Kupası’nda Uruguay’la oynadığınız maçın son dakikasında Suarez’in çizgiden eliyle çıkardığı topu sormak istiyorum. O pozisyonla ilgili neler düşünüyorsunuz? Suarez’in hareketini yanlış buluyor musunuz?
Hayır, asla… O durumda, ben de aynısını yapardım. Kesinlikle Suarez’in hatalı olduğunu söyleyemem. O da bir şekilde takımının tur atlaması için kendini feda etmiş oldu. Sonuçta, Suarez’in hareketinin ardından biz bir penaltı kazanmıştık ama kaçırdık. Ardından seri penaltı atışlarında kaybederek elendik. Aslında, ben orada Suarez’den çok Asamoah Gyan’a sinirlenmiştim. Pozisyonda top çizgideydi ve hakemin verebileceği iki karar vardı; ya golü verecekti ya da penaltıyı. O esnada ben yan hakemin orta yuvarlağa doğru koştuğunu gördüm. Asamoah Gyan’a gidip “Bak yardımcı koşuyor, golü verdiler” dedim. O da “Hayır, penaltıyı kullanmak istiyorum” dedi. Maçın özetini izlerseniz hakemin penaltı kararını vermeden önce birkaç saniye düşündüğünü görebilirsiniz. Eğer topu alıp orta yuvarlağa doğru götürmüş olsak, belki de etkilenip gol kararı verecekti.
Kamerun ve Fildişi Sahili’nden iyi forvetler, Gana’dan kaliteli orta saha oyuncuları çıktığına yönelik bir algı var. Sizce bunun sebebi nedir?
Açıkçası bu doğru bir çıkarım. Biz Ganalılar fiziksel olarak çok yapılı değiliz. Ama Fildişi veya Kamerunlular gerçekten iri oyuncular ve fiziksel olarak çok güçlüler. Bu onların daha iyi golcüler yetiştirmesini sağlıyor. Bizimse iyi bir tekniğimiz var. Bu yüzden Gana’ya ‘Afrika’nın Brezilyası’ diyorlar. Hatta 2006 Dünya Kupası’nda çok iyi iş çıkarınca, bizim dünyanın en iyi orta sahasına sahip olduğumuzu söyleyenler çıkmıştı. Ben, Michael Essien ve Sulley Muntari… Gerçekten iyiydik.
BEKLENMEYEN YILAN
Bir gün tesislerde duş alıyordum ve takım arkadaşlarım bana tatsız bir şaka yaptı. İkinci yılımdı ve yılanlardan ne kadar korktuğumu herkes biliyordu. Ben duştayken arkadaşlar plastik bir yılanı içeri atmışlar. Gözümdeki sabunu yıkadıktan sonra yılanı gördüm ve gördüğüm gibi duştan dışarı fırladım. Antrenmana çıkmayacağımı söyledim. Tam eve gidiyordum ki Volkan Ballı gelip yatıştırdı beni. Başkan da şakayı yapanlara oldukça sinirlenmişti.
*Bu röportaj ilk olarak Socrates‘in Aralık 2015 sayısında yayımlanmıştır. Bütün sayılarımıza online satış sayfamızdan ulaşabilirsiniz.