Yaşım ilkokula giden bir çocuktan daha büyük değilken, hıncahınç erkek izleyicilerle dolu bir statta, tanıdığım tek erkeğin babam olduğunu hatırlıyorum. O günden aklımda kalansa bir top peşinde koşturan futbolcular değil, heyecanla takımlarını destekleyen taraftarlar. Üzerinden epey geçen o maçtan sonra, Süper Lig’de zirveyi ele geçiren Medipol Başakşehir’in neden yalnız olduğunu görmeye, evine gidiyorum.
Başakşehir’in tepesinde, betonların çevrelediği ıssız bir yoldan giriliyor Başakşehir Fatih Terim Stadyumu’na. Takım eski ismi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü olarak macerasına devam ederken “en yalnız takım” olarak anılmaları, belediye bünyesinden çıkıp Başakşehir Spor Kulübü olarak devam ettiklerinde de yakalarını bırakmamış anlaşılan. Halbuki geçen sezon evde oynadıkları 17 maçın 11’ini kazanan; bu sezon ise üç büyükleri gölgede bırakacak performans sergileyen bir Medipol Başakşehir var. En az gol yiyip en çok gol atan, en çok yerli oyuncuyu kadroda barındıran takım yine onlardan başkası değil.
Maça değil de cezaevine giriliyormuş hissi uyandıran stat turnikelerinden geçerken, ‘Neden bu takımın payına yalnızlık düşmüş?’ sorusu kafanda dönüyor. Stadın çimleri ile göz göze geldiğinde, betonlarla kaplı alanda kelebekler uçuyormuş gibi bir görüntü canlanıveriyor aklında. Meraklı bir çocuk gibi, maç saati yaklaştıkça takımına destek olmak isteyen Başakşehirli taraftarların stattaki yerlerini almasını hızlandırılmış video biçiminde izliyorsun.
Maç başlamadan önce taraftarların doluluk oranıyla alakalı tahminleri genelde umutlu oluyor. Normalde Fenerbahçe taraftarı olan Baran, bilet fiyatlarının ucuz olmasının tribünleri dolduracağını düşünüyor. Sık sık Medipol Başakşehir’in maçlarına gelmesinin sebebi de bilet fiyatlarının ucuz olması. Bir de “Fenerbahçe taraftarı olmak biraz pahalı” diye ekliyor.
Semt takımı olduğundan mıdır bilinmez, taraftarların birçoğu aileleriyle geliyor Medipol Başakşehir maçlarını izlemeye. Orçun da maçları ailesiyle birlikte takip edenlerden. O da Baran gibi, “Bir yanım Fenerbahçe” diyor. Tabii Fenerbahçe’nin bazı eski oyuncularının şimdilerde Başakşehir’de top koşturması, bağları güçlendiren diğer önemli etken olmuş onun için. Medipol Başakşehir son iki sezondur Süper Lig’de ilk dörtte ve UEFA Avrupa Ligi’ne katılmaya hak kazanıyor Ligin açılış maçında Fenerbahçe’yi 1-0 yendiğinde de ilk kez, bu sezon gözünün daha üst sıralarda olduğunun sinyalini veriyor. Hâl böyleyken, sarsılmadan ilerleyen bir takımın taraftar bakımından neden yalnız olduğu sorusu yine akıllarda. Orçun’a göre bu durum üç büyüklerin taraftarları paylaşmış olmasından kaynaklanıyor: “Başakşehir’in yeni yeni yapılanmaya başlamasının etkisini de göz ardı etmemek gerek” diyor ve ekliyor: “Gelecek nesille beraber taraftar sayısı da artacaktır.”
Genelde, maça kadar içinde bir ümitle tribünlerin dolmasını bekliyorsun. Başlama düdüğü ise neden onlara “yalnız takım” dendiğini açıklıyor. Hemen hemen her maçta kale arkaları tümüyle boş. Maçtan sıkılıp da karşı tribünü saymak istesen zorlanmayacaksın. Medipol Başakşehir mücadeleye başladığında taraftarın tıpkı İngilizler gibi sakince maç izlediğini fark ediyorsun. Belki tek değişiklik bizimkilerin ellerindeki, heyecanla çitledikleri çekirdekler.
Semtlerinin takımlarını desteklemek için tribünlerde olanların iki farklı görüşü var. Bir grup oynanan futboldan ve başarılardan memnun, diğer grup ise yönetimin iyi transfer yapamadığını söylüyor. Baba-oğul maç izlemeye gelen iki taraftar, başarılarla ilerleyen takımlarının iyi transfer yapmadığı için beklentilere cevap veremediğinden yakınıyor.
Semtin tribündeki diğer gençlerinden Mustafa, Medipol Başakşehir’in semt ruhunu tümüyle yansıttığı görüşünde. “İsminin başındaki İstanbul bile kaldırılabilir” diyor. Mustafa’ya göre, kale arkası tribünlerinin kadın ve çocuklara ücretsiz ayrılması, stadı dolduracak bir çözüm olarak düşünülebilir. İstanbul zor bir şehir. Şehirdeki insanların ekonomik durumları göz önüne alınırsa, taraftarın stada gelmemesi tahmin edilebilir bir şey. Bir maç günü stada gelecekleri sırada kendilerine yanaşan birkaç küçük çocuğun, “Abi çift turnike yapalım mı?” sorusu, Mustafa’nın bu konudaki fikrini daha da geçerli kılmış: “O çocuğu al içeriye, burada ne gibi bir taşkınlık yapabilir ki? Otursun maç izlesin.”
Başakşehir’in maskotu olan baykuşlar stadın değişmez parçalarından. Allahtan onlar var diye seviniyorsun. Baykuşların çıkış hikâyesi ise ilginç. İnci Sözlük’ten bir grup arkadaş, İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un maçlarda yalnız olmasını içlerine sindiremiyor ve Kasım 2010’da “Boz Baykuşlar” isimli taraftar grubunu kuruyor. Ekibin az kişiden oluşması kısa sürede sevilmelerine engel değil. Sürecin ilk başında maçlarda kalabalık görünebilmek için 10’lu gruplar hâlinde dağınık oturmaya karar veriyorlar. Neredeyse her maçta da “Bize her yer deplasman” diyerek İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un yalnızlığını gidermeye çalışıyorlar. Kulüp daha sonra yerini Medipol Başakşehir’e bırakınca, Boz Baykuşlar’dan geriye sadece maskotları kalmış. Şimdilerde takımın yol arkadaşı 1453 Başakşehirliler taraftar grubu. ‘Takım neden başarılı ama yalnız?” sorusunu onlara da yöneltiyorum. İlk başlarda taraftarların maçlara neredeyse hiç gelmediğini, şimdilerdeyse yaklaşık üç bin kişinin tribünlerde olduğunu söylüyorlar. Başakşehir halkının takımına sahip çıkacağına ve gün geçtikçe bu sayının daha da artacağına olan inançları oldukça çok kuvvetli.
Medipol Başakşehir tribünlerinde turuncu formaları ve şapkalarıyla renkli bir grup daha var. Bu taraftarlar, kulüp Başakşehir olarak ayrıldığından beri turuncu-lacivert ekibin sıkı destekçileri olmuş. Açtıkları Instagram hesabından da insanları her hafta ‘haydimaça’ hashtag’iyle stada davet ettiklerini söylüyorlar: “Başakşehir Futbol Fans’ın üyeleriyiz. 168 kişiyiz ve bu gruptan 20 kişi olarak maçlara geliyoruz.”
Kulübün başarılarından ve oynadığı futboldan gayet memnun olduklarını belirtirken, 15 lira olan bilet fiyatlarının da makul olduğu görüşündeler. “Türkiye’de bir maça gitme kültürü yok. Bu sadece Başakşehir’in sorunu da değil. Süper Lig’in sorunu” diyor grubun başkanı. Stadın ucuz biletlerle de dolmamasını da buna bağlıyor ve ekliyor: “Ayrıca tribünlerde bir canlılık istiyorsanız birilerinin burayı yönetmesi lazım. Bir amigo olacak. Bakın herkes çekirdek çitliyor, birisi bu taraftarı yönlendirse, heyecanlandırsa bir şeyler olur…”
Tüm bunların yanında Başakşehir’in köklü bir semt tarihi yok. Yeni yeni şekillenmeye başlayan semtte, her şeyin zamanla oturacağını ve takımlarının yalnızlığının biteceğini düşünüyor başkan ve arkadaşları. Aradan geçen iki yıla eklenen 11 hafta, zaman kavramında önemli bir yere sahip mi bilinmez ama şimdiye kadar oynanan her maçın sonrasında, namağlup unvanı Medipol Başakşehir’in adının önünde ışıltılı bir göz kırpıyor. Maç bitiminde dışarı çıktığında ortalığın yine ıssızlaştığını hissediyorsun. İnsanın zamanından çalan bir şehirde, anlaşılan kimse oyalanmak istemiyor. Tüm bunlara rağmen Başakşehir taraftarlarının hemen hepsi ‘Yalnızlık Senfonisi’nin dizelerindeki gibi yalnızlığı sonsuz görmüyor. Stat yolundan geri dönerken “yalnız takım” unvanını geride bırakacaklarına olan inançları kesinlikle bulaşıcı.