Vapurla Beşiktaş’tan Kadıköy’e geçerken yanımdaki arkadaşım bir anda sessizliği bozdu ve haftalardır kaçtığım soruyu bana sordu: Sence Terim mi haklı Arda mı?
Yarım saat öncesinde; kalabalık bir grup halinde sessizce oturup Fatih Terim’in basın toplantısını izlemiş olmamız sorunun sorulmasında etkili olabilir. Son dönemde herkesin birbirine sorduğu soruyu biraz yumuşatmıştı. Toplum genelinde tartışılan asıl soru ise şuydu; Terim’in tarafında mısın, yoksa Arda’nın mı?
Varlığını ve kimliğini bir tarafa ait olmak üzerinden tanımlandırmayı ezberi haline getiren toplumun kaçamadığı bir tartışma daha ortaya çıkmıştı.
Kabul edelim; yaşananlar ilgi çekici. Milli takım ortamında bir sorun olduğu aşikar. Bu sahaya da yansıyacaktır. O nedenle futbolla ilgilenen birinin yaşananları görmezden gelmesi kolay değil. Gerek de yok. İlgiyle takip edilecek tartışmalar, açıklamalar oluyor. Ama peki taraf tutmak?
Aslında taraf tutmakta da sakınca yok. Fakat mesele o kadar bilinmez ki, kimin neye göre taraf tuttuğu da belli değil. Galiba; olayda ismi geçen güçlü karakterlerin sevilme/sevilmeme durumu taraf seçme kısmını etkiliyor.
Konuyla ilgili bildiğimiz tek bir şey var; bir teknik direktör, en iyi oyuncusunu kadroya almıyor. Bunun nedenleri muğlak. Her ne kadar devamlı “Milli takımda olanları nasıl bilmezseniz, herkes biliyor” diyerek geçiştirilse de çoğu kişinin de birkaç dedikodudan daha fazlasını bildiğini sanmıyorum. Üstelik Arda Turan da Fatih Terim de, gazete haberlerini “Hayır sebep o değil, hayır sebep bu değil” diye geçiştiriyor. Olan; Çek maçından sonra Burak Yılmaz’ın muhabirlere “Hiç bana sormadınız” cümlesine oldu. Ya da belki de hâlâ soran olmadı…
Bir teknik direktör, kadrosunu kurarken birçok şeyi dikkate alır. Ondan sonra da saha sonuçları beklenir. Çıkan sonuçlar, onun kurduğu kadroyu, hamlelerini değerlendirmemizi sağlar. Fakat Türkiye’de adet olduğu gibi; her zaman sonuçlar değil kararlar daha çok tartışılır. Kararların nedeni bilinmese de… Böylece taraf olmak için herhangi bir değerlendirmeyi, bir karneyi, bir veriyi ön plana koymayı saf dışı bırakırız. Sadece hisler ve sevgi/nefret derecesi öne çıkar. Bu tartışma da da böyle oldu.
Arda ve Terim’i sevseniz de sevmeseniz de güçlü figürler olduğunu kabul etmek zorundayız. Sevenleri kadar sevmeyenleri de var. Haliyle bu olayda taraf seçerken bu düşünceler öne çıkıyor. Arda mı haklı Terim mi haklı sorusu aslında biraz tuzak soru. Sorunun alt metni; Arda’yı mı daha çok seviyorsun/sevmiyorsun Terim’i mi.?
Hamza Hamzaoğlu’nun transferlerini, Vitor Pereira’nın tercihlerini sezon başlamadan eleştirenler; bilmedikleri bir konuyu değerlendirip Terim’in tarafında yer alabiliyorlar. Veya en ufak yenilgide tesis basanlar, futbolcuların profesyonelce ve tam bağlılıkla takımlarına hizmet etmelerini bekleyip dayatanlar ise Arda Turan’ın tarafında olabiliyor. Ayrıntıların bilinmediği bir konu için düşündürücü bir çelişki…
Gündemin bu konu üzerinden şekillenmesi aslında çok rahatsız edici değil. Avrupa’da da olsa burada da yaşansa bu tip konular ilgi çeker. Ama taraflar belirginleştirmek hatta milli maçtaki skoru bile taraflar üzerinden dilemek oldukça tehlikeli ve zararlı bir durum. Sadece “Milli takımımıza zarar veriyor” hamasetinden dolayı değil; toplumun gidişatı açısından da endişe verici bir duruma işaret ediyor.
Türkiye; 2018 Dünya Kupası elemelerinde kritik maçlar oynayacak. Karşılaşmalar bir sene sonra sona erecek. Kimin haklı olup olmadığını bir sene sonra daha net şekilde tartışabiliriz. Taraflar da o zaman belli olur. Eğer bir oyun üzerinden konuşuyorsak; saha sonuçlarını referans olarak almak daha sağlıklı bir ruh hali oluşturur. Aksi durum; gereksiz bir çatışma ve gerginlik kaynağından başka işe yaramaz.