Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Diğer SporlarÖnceki Asrın Maçı

Floyd Mayweather ile Manny Pacquiao arasında oynanacak 'Asrın Maçı' öncesi, önceki asra döndük ve boks tarihinin en büyük rekabetini hatırladık...
Ali Güraçar10 sene önce

Takvimler 1953 senesini gösterirken tüketiciyle tanışan ve 60’lı yıllarda yaygınlaşan renkli televizyonlar, popüler kültürü daha geniş kitlelere eriştirirken, kitle iletişimin gücünü iyice perçinliyor. Sivil haklar hareketinin, ABD hükümetinin Vietnam Savaşı inadı ile zirve yaptığı, Kerouac’ın Ginsberg’in Amerikan Rüyası’nı ufak parçalarına ayırdığı yıllar. Listonlu, Alili, Frazier’lı boks sporunun da altın yılları. Siyahi sporcular tarafından neredeyse domine edilmiş olan boks, medyada kendine ciddi yer buluyor, popüler kültürün kuvvetli ittirmesiyle değişiyor; ring içinde eldivenlerle süren dövüş, gongun çalmasıyla yerini mikrofonlara bırakıyor ama dövüş sürüyor…

O devrin ağzı bozuk şovmeni Ali, boks sporunun kuşkusuz poster çocuğu, bu savaşı en iyi bilenlerdendir. 1964’te dünya şampiyonu Liston’ı TKO ile devirdikten bir gün sonra basın konferansında dostu Malcolm X’in de etkisi ile Nation of İslam’a bağlılığını duyuracak, çok geçmeden de adını önce Cassius X sonra ise Muhammed Ali yapacaktır. Bu sporu her cephede en iyi şekilde icra eden Ali, ilk yenilgisini de yine bu yıllarda, bir ‘Asrın Maçı’nda almıştır.

Aynı dönemde, Joe ‘Smokin’ Frazier, beyazlar için ayrı, siyahlar için ayrı su kaynakları olan Güney Karolinalı bir çiftçi ailenin 14 oğlundan biri. 14. öldükten sonra en gençleri olma ünvanı kişisel kariyerinde aldığı ilk ünvan olarak duvarlarını süsler. İkincisi ise beyaz toprak sahipleri için ‘ırgat’ olmak olacaktır.Televizyon yayınlarında boksun geniş yer edindiği yıllarda bir yandan tarla sürüp bir yandan efsaneleri izleyerek büyüyen Frazier için siyahların en başarılı olduğu alan olan boks belki de tek çıkış yoludur.

Dürüst ve koyu Baptist bir ailenin çocuğu olarak bu yola baş koyduğunda bir mezbahada çalışmaktadır. Mezbahanın giderinin çalışmasından sorumlu olan Frazier amatör yıllarında, Stallone’ye Rocky için ilham olacağından bihaber, maçlara et döverek hazırlanır. Tüm kariyerini kendisi olarak değil, kendine Ali tarafından ustaca dikilen imajı ile yaşamak zorunda kalan Frazier, 2001 yılındaki bir röpörtajında “Stallone aynı Philly Müzesi merdivenlerini tırmanarak antrenman yapmak gibi, et dövme fikrini de benden almıştı. Tek bir kuruş bile görmedim, Rocky benim için acıklı bir hikayeden ibaret” diyecekti. İsim kullanım haklarını milyon dolarlara satmış olan Ali’nin aksine, popüler kültür Frazier’a o kadar da iyi davranmamıştır.

Martin Luther King Jr “Benim Bir Hayalim Var” diye bağırırken, Frazier da hayalini kurduğu boks kariyerine her geçen gün biraz daha yaklaşır. 1 sene sonra Dr. King Nobel Barış Ödülü alırken Frazier ise Amerika adına olimpiyat oyunlarında altın madalyayı boynuna takar. Artık gözü yukarıdadır. Dünya şampiyonu olacaktır. 1967 senesinde dönemin şampiyonu Ali’yi izlemeye, notlar almaya gider. Artık açıktan açığa Ali ile bir unvan müsabakasına çıkmaya hazırlanmaktadır. Ali’nin karşısına çıkıp dünyanın en iyisi olarak ringden inmek için çalışmalarını iyice hızlandıran Frazier’in hevesi, 1 ay sonra Ali’nin Vietnam Savaşı’na katılmayı reddi, takibinde boks lisansının elinden alınması ve şampiyonluk unvanının düşürülmesi ile kursağında kalır.

1
Aynı yıl Vietnam Savaşıyla düş kırıklığına uğrayan diğerleri kameralara böyle yansıyacaktır.

Frazier, Ali’nin yokluğunda gözünü yeni bir hedefe çevirmelidir. Dünya Boks Birliği’nin (WBA) Ali’nin tahtına yeni bir boksör oturtmak için başlattığı turnuvaya katılmayı reddeder. Ali’nin adını değiştirmesini dahi doğru bulmayacak kadar koyu bir Hristiyan olan Frazier, her ne olursa olsun rakibinin inançları uğruna onurlu mücadelesine saygı duymaktadır. Rotasını amatör yıllarında tokattan tokat beğenerek mağlup olduğu efsane Buster Mathis’e çevirir. Onu devirip ‘New York Ağır Sıklet Şampiyonu’ unvanını alır. Tabii ki WBA tarafından tanınmayan bu unvan, Frazier için yalnızca bir atlama tahtası olacaktır.

Boks eldivenleri elinden alınmış olan Ali, üç sene geçim kaynağı olmaksızın yaşar. Bu sırada NYSAC unvanını müdafa için çıktığı iki maç ile cebini de dolduran Frazier, ileride can düşmanı olacak olan Ali ile de yakın dost olmuştur. Ali’ye hala inatla Clay diyor olsa da, bir adamın inançları uğruna savaşmasını (ya da savaşmamasını) anlıyor, saygı duyuyor ve bunu açıkça belirtmekten çekinmiyordur. Ali’nin bokstan mahrum geçen üç senesinde Frazier, onu hem manen hem madden destekler. Frazier’in limuzininde filmli camlar ardında gerçekleşen buluşmalar, Ali’nin gömlek cebine sıkıştırılan paralarla sonuçlanır. Ne olursa olsun Frazier için Ali’ye yapılan haksızlıktır ve bu noktada Ali’nin yanında yer almak belki de onun için bir vicdan muhasebesidir.

1970 senesinde WBA’in turnuvası sonucu Ali yerine şampiyon ilan edilen Jimmy Ellis’i Madison Square Garden’da yıkarak ‘Dünya Şampiyonu’ olur. Taze unvanıyla Beyaz Saray’a, Ali’yi ringden alıkoyan adamın, Nixon’un karşısına çıktığında da ilk isteği Ali’nin boks lisansının verilmesidir. Ali etrafında şekillenen dönemin popüler kültürünün çizdiği tabloda Frazier, Vietnam Savaşı yanlıları saflarında resmedilmektedir. Bu açıdan Frazier’in Nixon ile olan görüşmesi aslında bu kutbun savaş çığlıkları atan tarafının toplaşması gibi görülebilecek olsa dahi, Frazier o kadar da politik bir adam değildir. Tek derdi dünyadaki en iyi boksör olmaktır. Bunun yolu da Ali’yi yenmekten geçmektedir; Ellis kesmemiştir.

2

Vietnam Savaşı’na karşı gelişen negatif kamuoyu, her geçen gün biraz daha güçlenmektedir. Savaşın son yıllarına yaklaşırken, şans Frazier’in (ve Ali’nin) yüzüne güler. Duaları kabul olmuştur. Ali, boks lisansını geri almıştır. 1970 senesinde ringe dönen Ali’nin ilk maçı sevenleri için üzücü olmuş, sadece 3 roundcuk sürebilmiştir. Eldivenlerin bir surat ile olan buluşmasını 3,5 sene özlemle beklemiş olan Ali, Jerry Quarry’nin işini 3 roundda bitirivermiştir. Şimdi sıra Ali’nin ‘Dünya Şampiyonu’ unvanını geri almasındadır. Ali’nin unvanı geri alması yalnızca kendisi için değil, davası için de önemlidir. Haksızca indirilen ‘Müslüman siyah’, sabredip vadedilen topraklara ayak basacak, tahtını geri alacaktır. Özgürlükçü düşünce ve muhafazakarlığın en keskin kamplaşmalarından birine sahne olmakta olan dünya için vazgeçilmez bir fırsat olan Frazier-Ali karşılaşması, kısa sürede bir ‘dünya görüşü turnusol kağıdı’na dönüşür. Aliciyseniz eğer ya liberalsinizdir ya da savaş karşıtı, Frazier’cıysanız ise muhafazakar bir ölüm taciri…

Böyle yüksek tansiyonlu bir dönemde özlemle beklenen özgürlükçü hareketin zaferi Ali’nin yumruklarının ucundadır. Madison Square Garden’da 1971 senesinde gerçekleşecek olan maç, tarihe adını ‘Asrın Maçı’ olarak kazıyacaktır. Öyle ki, dönemin önemli yayınlarından Life Magazine için müsabakayı savaş karşıtı makaleleri ile meşhur Pulitzer ödüllü gazeteci ve romancı Norman Mailer hikâyeleştirecek, fotoğrafları ise Frank Sinatra çekecektir.

Maç öncesinde Ali, geçen 3,5 senenin renkli kişiliğinden hiçbirşey götürmediğini ispatlamak istercesine ring ortasında gazetecilere tirat atmaktadır. “Bu maçı Frazier kazansın, dizlerimin üzerinde emekleyerek ona gideceğim, tam burada, bu ringin ortasında, tüm kameraların önünde, onun yüzüne bakacak ve diyeceğim ki ‘Dünyanın en iyi boksörü sensin.’” Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymaz. Onuncu round sonrası artık meşhur Frazier sol hook’ları Ali’nin kelebek kanatlarını koparmaktadır. 15. roundda yere yığılan Ali, maçın sonunda oy birliği ile Frazier kazanan ilan edildiğinde dizlerinin üzerinde olmasa da kameraların karşısındadır ve aslında Frazier’ın haksızca kazandığını, kendisinin açıkça daha fazla yumruk attığını söylemektedir. Ali cephesi dönemin medya ilgisini de arkalarına alarak bu dövüşü kesinlikle kayıp kabul etmediklerini açıkça belirtecek ve zaten sahip olduğu unvanı bir de Ali’yi yenerek koruyan, hayallerini gerçekleştiren Frazier için bu zaferi piç edeceklerdir.

Hemen arkasından George Foreman’a yenilerek ünvanı kaybeden Frazier, 1974 senesinde ikinci kez Ali’nin karşısına çıktığında iki ‘eski’ şampiyon, ikisi de geçmişlerine mağlup, karşı karşıya gelirler. Oy birliği ile Ali’nin kazandığı maç, ilkinin gölgesinde kalmak bir yana, ilk maçın ardından hangisinin daha iyi olduğu konusuna da bir nokta koymaktan çok uzaktır. Üçüncü bir karar maçının geleceği, o gecenin bitişinden bellidir.

1975’te Vietnam savaşı nihayetine ererken, Amerika Birleşik Devletleri kendine Vietnam’daki yetim bebekleri kurtarmak gibi ulvi görevler edinmişken, denizin karşı kıyısında ise bir diktatör varlığını haklı kılmaya çalışmaktadır. Alevlenen sol görüşlü ayaklanmaların gölgesinde ilan edilen sıkıyönetim bile diktatör Marcos’un halkın dizginlerini ele geçirmesine izin vermemiştir. Sokakta süren çarpışmaları hasıraltı edecek bir kamuoyu oluşturmak için, tüm dünyanın gözlerinin üzerinde olacağı dumanı üstünde bir etkinlik, Marcos için biçilmiş kaftan olacaktır. Frazier ile Ali son kez bir diktatörün gölgesinde Manilla’da karşı karşıya gelecektir. Marcos hiç bir masraftan kaçınmaz. Ali, Frazier’a karşı unvanını sıkıyönetim ardında atılan Filipinli özgürlük çığlıkları eşliğinde savunacaktır.

3

Frazier ezeli rekabetlerini bu kez bir sona erdirmeye geldiği Manila’da sıkı çalışıyordur. Ağır sıklet için ufak sayılabilecek cüssesini Ali gibi kendinden kat kat hızlı bir rakibe karşı savunmak için nispeten direkt bir strateji belirlemiştir. Ali’nin yumruk mesafesinin içine girip kendi yumruk mesafesine erişinceye kadar gelenleri göğüsleyecek, sonrasında ise vücuda çalışarak Ali’yi yoracaktır. Kendini Ali’nin yumruklarına karşı hazırlamakta olan Frazier, Ali’yle it dalaşına girmeye de alışkındır. Ancak bu sefer Ali’nin mikrofondan Frazier’a saplamaları her zamankinden daha kişisel bir hâle gelmiştir. “Tom Amca’nın, ‘Beyaz Adam’ın şampiyonu o”, “O düşman için çalışıyor” dediği Frazier için bir başka röpörtajında “O!” diye bağırmaktadır, “O goril, suratını vahşi yaşamı koruma derneklerine bağışlamalı. O düz burunlu maymunu ait olduğu yere geri göndereceğim!” Frazier, Ali’nin neden böyle yaptığını anlamıyordur. Şov, evet bir yere kadar elbette, ama baş düşmanı olsa dahi bir boksör olarak saygı duyduğu Ali’nin ona barajlar dolusu ırkçı söylem ile saldırmasını anlayamıyordur. Hazırlık döneminde Ali sık sık basın konferanslarına Frazier’ın ruhu olduğunu ileri sürdüğü bir goril oyuncağı ile katılıp kameralar karşısında bu oyuncağı yumruklar. Ali’nin o dövüş öncesi ettiği sözler Frazier’ın ruhunda o kadar derin bir yer eder ki dövüşlerinin üzerinden otuz yıl geçmiş olsa dahi Ali ile olan hesaplaşmasına bir dur diyemez. Hayatının son yıllarına dek kin güdecektir.

Manila’da görülmemiş sıcaklıkta bir eylül gününde, sıcağı içeriye iyice hapseden metal çatılı bir spor kompleksinde karşı karşıya gelirler. Çağın iki devi son kez çarpışacak, birbirinden hem oyun stilleri hem yaşam görüşleri ile geceyle gündüz kadar zıt bu iki adam arasından hangisinin daha iyi olduğu ortaya çıkacaktır. Yıkıcı yumruk sağanağı altında geçen sekiz roundun ardından Frazier’ın taktiği meyvelerini vermeye başlar; Ali kelebek gibi uçmuyordur artık. Frazier bunun için ağır bir bedel ödemiştir gerçi, gören tek gözünün de Ali’nin yumruklarına boyun eğerek şişmesi ile artık gelen yumrukların çoğunu göremez olmuştur. Ali, ringde cehennemi yaşıyordur, bu roundlardan birinin bitiminde köşesine “Bu tattığım ölüme en yakın şeydi” der.

Gözünün kapanmasıyla yediği yumrukların şiddeti ve sayısı da artmakta olan Frazier, Ali’nin her geçen round gücünden kaybettiğini hissediyordur. Sadece birkaç round daha dayanırsa onu yıkabileceğine inanıyordur. Ağzından dişliğini uçuran yumruklardan birinin ardından 14. roundun sonunda köşesinde antrenörüne “Hayır, bitirme, çıkıp alacağım onu aşağı. Hayır bitirme çikacağım oraya!” derken, Ali kendi köşesinde bir sonraki rounda çıkmamak istediğini söylüyordur. Frazier, inanılmaz sıcağın altında yediği yüzlerce yumruktan afallamış ve göremiyor olsa da 15. roundda bir nokta koyacaktır bu dövüşe. Ama havlu atan Frazier’ın antrenörü Frazier’ın can sağlığından endişeleniyordur. Frazier tarafının çekilmesiyle dövüşü Ali kazanır ve unvanını korur. Dövüşün hemen ardından Frazier’ın oğlunu soyunma odasına çağıran Ali, aileden ve Frazier’dan söyledikleri ve yaptıkları için özür diler. Babasına özrü iletmesini ister. Özrü kabul etmeyen Frazier, yenilgiyi kabullenmekte güçlük çeker. Ömür boyu sürecek nefretiyle Frazier o geceyi yıllar sonra bir röpörtajında, biraz da canice şöyle anacaktır:

“Net bir şekilde ben kazandım. İspat isteyen Ali’ye baksın.“

Çağının en önemli boksörlerinden olan Frazier, belki Ali kadar parlak değildi, ama müthiş bir dövüşçüydü. Sıkletindekilerle olan cüsse farkını yıkıcı gücüyle dengeler, daha direkt ve yakın bir dövüş stili ile kendinden kat kat iri adamların karşısına çıkarken tereddüt dahi etmezdi. Kariyeri boyunca ‘underdog’ olmuş, kendi insanları tarafından sevilmemiş olmasına rağmen Frazier’a göre Ali içten içe kabulleniyordu. Yıllar sonra, “O olmasa ben, ben olmasam o bu başardıklarımızı yapamazdık. Biz birbirimizi var ettik. Ve eğer Tanrı beni bir kutsal savaş için çağırırsa, Joe Frazier benim yanımda savaşsın isterim” diyerek ezeli rakibine gecikmiş saygısını sunacaktı.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Sessizliği Kırmak

Sessizliği Kırmak

3 sene önce
Kazanmak

Kazanmak

4 sene önce
Dönemler Üstü

Dönemler Üstü

4 sene önce