*Jonathan Wilson imzalı bu yazı ilk olarak Sports Illustrated’da yayımlamdı.
9 Temmuz 2006’da, Berlin Olimpiyat Stadyumu sıcak ve nemliydi. Fırtına tüm hafta sürmüştü. 2006 Dünya Kupası Finali’nde Zinedine Zidane erken bir penaltıyı gole çevirmişti, Marco Materazzi’nin kafası skora denge getiriyordu. İtalya direğe takılmış, Fransa’nın bir başka penaltı beklentisi sonuçsuz kalmıştı. Maç uzatmalara gitmişti ve kazananı belirlemek penaltılara kalacak gibiydi.
Sonra, uzatmaların bitimine 10 dakika kala, bir Fransa atağı daha sonuçsuz kaldı. Top uzaklaştırılırken, mavi formalı birinin yere düştüğü gözüme takıldı. Orada bir şey olmuştu. Oyun durdu. Arjantinli hakem Horacio Elizondo, yardımcısına yaklaştı. Kısa bir istişarenin ardından Zidane’a doğru gitti ve kırmızı kartını çıkardı. Basın tribünündeki herkesin nefesi kesilmişti. Kalanımız önümüzdeki monitörlerden ne olduğunu anlamaya çalışırken, telaşlı bir gazeteci öndeki bariyerlere doğru koşup Zidane geçerken onu aşağılamak için öne eğildi. O gazeteci neden böyle bir hareket yaptığı sorusuna asla tatmin edici bir cevap veremedi. Zidane da öyle.
Aslında, o anlarda ne yaptığını en net hatırlayan isim, The Blizzard’ın 11. sayısına verdiği röportajda anlattığı gibi Elizondo’ydu.
“Bir süre bekleyip kalkıp kalkmayacağını görmek istedim -kalkmadı, kalkmadı, kalkmadı- ve ben de maçı durdurdum. Materazzi’nin olduğu yere yaklaşık 25-30 metre mesafedeydim.” Elizondo kulaklık vasıtasıyla iki yardımcı hakemine de bir şey görüp görmediklerini sordu. Hiçbiri olayı görmemişti.
“Çok şüpheliydim,” dedi Elizondo. “Bir şeyler olduğu aşikardı, ama kimse bir şey görmediyse… Tam o sırada kulaklığımda Luis Medina Cantalejo’nun (dördüncü hakem) sesini duydum. ‘Horacio ben gördüm’ dedi. ‘Zidane, Materazzi’nin tam göğsüne çok sert bir kafa vurdu.’ Böyle olunca, olay yerine vardığımda Zidane’ın gidici olduğunu biliyordum. Materazzi’nin olduğu yere geldiğimde, Cantalejo bana zaten Zidane’ın sahayı terk etmesi gerektiğine dair bilgiyi vermişti. Ona, ‘Peki neden kafa attı?’ diye sordum. Materazzi’nin öncesinde bir hareketi olup olmadığını öğrenmek istedim. ‘Hayır, dürüst olmak gerekirse bilmiyorum, yalnızca kafayı gördüm’ cevabını aldım.”
Oraya geldiğimde, yardımcı hakeme itiraz eden Buffon ve Gattuso haricindeki oyuncuların da neler olduğunu fark etmediğini anladım. Benim gibi onlar da hiçbir şey görmemişti. Ve stadyumdaki gürültü… Tribünler bir anda sessizliğe bürünmüştü ve sanki ‘Neler oluyor? Bu oyuncu neden yerde?’ diye düşünüyor gibiydiler. Ve tüm bunların ortasında benim kararım ne olacaktı? Orada sakince duran Zidane yolcuydu.”
“Tüm izleyenler ve oyuncular benim sahanın öbür tarafında olduğumun ve bir şey görmediğimin farkındayken bir anda gidip kırmızı kart çıkarmak bana pek doğru gelmedi. Bu yüzden, kulaklıklar da daha yeni kullanılmaya başladığı için, eğer videoyu izlerseniz yardımcı hakem Dario Garcia’ya doğru gittiğimi görürsünüz. Dario’nun yanına gittim ama hiçbir şey bilmediğini biliyordum! Yine de gittim çünkü herkes, yardımcı hakeme gittiğinizde onun gördüğü şeylerle size kararınızda yardımcı olacağını düşünür. Bu yüzden de Dario’ya gidip, ‘Odaklan!’ dedim, hem ona hem de kendime maçın bitimine daha 10 dakika olduğunu ve odağımızı kaybetmememiz gerektiğini hatırlatmak istedim. Sonra da dönüp Zidane’a gittim ve kırmızı kartı çıkardım. İşleri biraz kılıfına uydurmuştum ama kararın nasıl alındığına dair gerçekler bu şekilde.”
Yine de hâlâ Zidane’ın neden böyle bir şey yaptığı sorusu netlik kazanmadı. O sürekli Materazzi’nin annesine ve kız kardeşine hakaret ettiğini savundu. Materazzi’nin savunması ise, Zidane’ın formasını çektikten sonra kendisine formasını isteyip istemediğini sorunca, “Kız kardeşini tercih ederim” şeklinde yanıt verdiğiydi. İki açıklama da kulağa mantıklı gelmiyor. Zidane 34 yaşındaydı. Her ne kadar kariyerindeki 14 kırmızı kartın 12’sini yapılan tahriklere verdiği reaksiyonlardan ötürü görse de, sahada bundan çok daha kötülerini duyup tepki vermediği de olmuştu.
Birçok düşünür Zidane’ın hareketiyle ilgili teoriler sundu. Eski İngiliz kriketçi Ed Smith, What Sport Tells Us About Life adlı kitapta, Zidane’ın, yaptığı hareketlerin hikâyeleştirilmesine alışık olduğunu, 104. dakikada yaptığı ve kupayı getiren gol olarak kariyerine muhteşem bir kapanış hikayesi olabilecek kafa vuruşu Buffon tarafından kurtarılınca dehşete düştüğünü öne sürdü. “Zidane, Materazzi’ye kafa attığında mantıklı düşünmüyordu,” diyor Smith. “Aslında hiç düşünmüyordu. Yalnızca sıklıkla yaptığı gibi normal sınırların ötesinde hareket ediyordu.”
Bu teori, Belçikali entelektüel Jean-Philippe Toussaint’ın Zidane’ın Melankolisi adlı makalesindeki önermeye benziyor. Buffon, uzatmalardaki kafa vuruşunu kurtarınca, Zidane artık ‘bir final hareketini sonuca götürecek amaç, güç, enerji ve arzuya’ sahip olmadığını anladı. Aslında ‘vücudu ona direniyordu’, ‘tamir edilemez güçsüzlüğünü’ kabullenmeyi reddediyordu. Zidane çıkış yolunu, ‘rutin bir vedasını berbat etmekte’ buldu.
Bir Freudyen, belki de Zidane’ın emeklilik kararı karşısında çözülen egosunun, sıradan bir sonla karşılaşmaktan kaçmak yerine kariyerine kendisinin bir son vermek istediğini, bu durumun bir çeşit intihar olduğunu iddia edebilir. Bu teze göre Zidane’ın kafası, kontrolünü yitirmekten ziyade kontrolü ele geçirmekten ibaret.
Gerçek şu ki, elbette bunu asla bilemeyeceğiz. Tüm bu teorileştirme çabası bir kenara, bu eylem hala o kadar sarsıcı ki, tüm açıklama çabaları temelde yetersiz görünüyor.
Çeviri: Buğra Balaban