Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

DergiGündemHaziran 2016Le Mans 24 Saat

Motorsporlarının en zorlu yarışlarından birisi bugün başlıyor. Le Mans 24 Saat'i uzmanlarıyla konuştuk.

Le Mans tarihinin size göre en unutulmaz anı hangisi?

Berkem Ceylan: Tarihten değil; izlediğim, anlattığım ve en çok etkilendiğim anı söyleyeceğim. 2008 Le Mans 24 Saat McNish- Kristensen-Capello performansı. Tur başına Peugeot 908’lerden 4 saniye yavaş Audi R10 TDi’ın yağmurda açık kokpit görüş avantajı ve Kristensen’in attığı müthiş hızlı gece turları ile galibiyeti yoktan var etmiş olması. (Bkz: Truth in 24 belgeseli)

Mali Selışık: 1969 Le Mans 24 Saat startı; herkes için ikonik hâle gelmiş bir geleneğin değişim tarihi. Günümüzdeki hareketli startlardan önce Le Mans’da yarış şöyle başlardı; start-finiş düzlüğünün pit tarafında araçlar, tribün tarafında pilotlar yer alırdı. Bayrağın sallanması ile pilotlar araçlarına koşar, olabildiğince hızlı şekilde araçlarını çalıştırıp piste çıkarak avantaj elde etmeye çalışırlardı. Bu da ciddi güvenlik sorunlarını açığa çıkarıyordu. Hızlı bir biçimde piste çıkmak isteyen pilotlar, ilk stint’lerini tamamlayıp pite gelene kadar emniyet kemerini takmakla vakit kaybetmiyorlardı ve yarışın ilk bölümlerinde ölümlü kazaların ihtimali artıyordu. 1969’da Jacky Ickx, bu güvenlik sorununu protesto etmek için startta aracına koşmadı. Sakin adımlarla, sessiz ve yavaş bir protesto ile aracına yürüdü. İlk turda emniyet kemerini bağlamayan John Woolfe hayatını kaybetti. Jacky Ickx ise çok zaman kaybetmediğini gösterircesine, aracını paylaştığı Jackie Oliver ile birlikte finişe ilk sırada geldi.

Kürşat Zaman: Motor sporlarının muhtemelen en acımasız döneminde, en zor yarışlardan birinde, pistlerin gördüğü en radikal motor konfigürasyonlarından birine (Wankel) sahipsiniz. Yarıştığınız araç o unutulmaz gün dışında aldığı toplam 20 startın hiçbirinde kazanamamış, pole pozisyonu alamamış, hatta en hızlı tur zamanına bile imza atamamış. Pist üstündeki hız konusunda da durum o kadar umutsuz ki sıralama turlarında ancak 12. en iyi zamanı elde edebiliyorsunuz. Derken, problemsiz 22 saatin ardından liderlik bir şekilde size geçtiğinde takımınız yarıştaki tek ama en kritik hatayı yapıyor ve finişe dek direksiyonda kalmak istediğiniz hâlde içecek şişenizi değiştirmeyi unutuyor. Siz de Le Mans tarihinin belki de en unutulmaz gününde, dehidrasyondan bayılmak üzereyken finiş çizgisini birinci geçiyorsunuz. Kariyerinizin en büyük başarısını kazandıktan sonra da podyum yerine tıp merkezine götürülüyorsunuz. Johnny Herbert’ın 1991 Le Mans 24 Saat yarışında başına gelen tam da buydu işte…

Le Mans 2016’dan beklentiniz neler?

BC: Porsche, ‘tanıdık’ araç ve son şampiyon olarak doğal favori. Audi de Silverstone ve Spa’da en az dayanıklılık problemi yaşayan üretici oldu. Toyota’nın Le Mans aero paketi hâlâ saklanıyor. Ya Porsche ya Audi kazanır. Toyota galibiyeti büyük sürpriz olur.

MS: Audi bu yıl fazlasıyla radikal ve aerodinamik anlamda üst düzey bir araç tasarladı. Enerji depolama yöntemlerini değiştirdiler, kokpit bir parça arkaya alındı, kokpitin içindeki tüm düğme ve anahtar konfigürasyonları değişti. Porsche mağlubiyetinin intikamını almak niyetindeler. Porsche ise Audi’nin önünde Le Mans tarihinin en başarılı markası. Ellerinde de epey marifetli pilotlar var ve son şampiyon olarak favoriler.

KZ: Silverstone ve Spa’dan önce bu konuda pek çok fikrim vardı… Ancak geldiğimiz noktada neler olabileceğine ilişkin hiç fikrim yok. Spa’da Toyota’yı nihayet beklediğimiz kadar hızlı gördüysek de bunun Spa’ya daha uygun olan, göreceli yüksek downforce şasisinden kaynaklandığını düşünüyorum. Porsche ve Audi konusunda ise resim daha bulanık; zira ilk iki yarışta finiş çizgisinden geçen aracın Audi olmasının, Le Mans’da kazananı tahmin etmemizi sağlayacak hiçbir şeyle ilgisi yoktu.

Ford, 1966’daki zaferinin 50. yılında tekrar Le Mans’a dönüyor. Bu aradan sonra her şey eskisi gibi olabilecek mi onlar için?

BC: 1966’daki zafer genel klasman zaferiydi. Bu sene sınıf birinciliği için mücadele edecekler. Nefis bir pilot kadroları var. ChampCar efsanesi Sebastien Bourdais, eski BMW fabrika pilotu Andy Priaulx ve süper hızlı İskoç Marino Franchitti. Dayanıklı ve hızlı Ferrari F488’lere karşı işleri zor olacak. Amerikan rakip Corvette’i de es geçmemek gerek.

MS: Artık genel klasman galibiyeti için değil, GTE Pro sınıfında kazanmak için yarışacaklar. Aerodinamik açıdan bu sezonla birlikte daha da karmaşıklaşacak GTE araçları,büyük difüzörleriyle dikkat çekiyor. Yeni bir model olması, hatta henüz satışta bile bulunmamasıyla yeni Ford GT tamamen Le Mans galibiyeti için tasarlanmış bir otomobil. Bourdais, Scott Dixon ve Ryan Briscoe gibi açık tekerlek pilotlarını bu projeye kattılar. Hedefleri de gayet açık: Ford’un araç numaraları 66’dan başlıyor!

KZ: En azından eskisi kadar romantik olmayacak, bu kesin. Chris Amon gibi, Dan Gurney gibi, Bruce McLaren gibi son derece yetenekli, yarış pistlerinde yatıp kalkan, steril olmayan yaşamlar süren ‘eski model’ pilotların pistlere hâkim olduğu dönemde gelmişti ilk birincilik. 1966’daki zafer kadar kolay olmayacak yani.

Le Mans, araçlar için bir dayanıklılık testi. Peki, sürücüler fiziksel ve zihinsel olarak ne gibi zorluklarla karşı karşıya kalıyor bu süreçte?

BC: Sezonun üçüncü yarışı olmasına rağmen takımlar ve pilotlar için her şey Le Mans’dan önce ve sonra şeklinde ikiye ayrılıyor. Gayriresmî sezon finali. Litrelerce su kaybı ve olası uyku problemleri en büyük zorluklar. Neyse ki günümüzde bir aracı iki değil, üç pilot paylaşıyor.

MS: Steve McQueen’in kült Le Mans filminde canlandırdığı Michael Delaney karakteri Le Mans 24 Saat özelinde motor sporlarını şöyle anlatır: “Yarıştığınız zaman hayattasınızdır. Öncesinde ve sonrasında her şey, yalnızca beklemektir.” 1971 yapımı film, belki de Le Mans 24 Saat ruhunu en iyi anlatanlardan. Bu yalnızca fiziksel bir maraton değil. Uçsuz bucaksız gibi görünen yollarla bezeli yalnız bir yarış. Mücadelenin büyük bir kısmı psikolojik, yolculuğun önemli bir parçası pilotların benliğine doğru.

KZ: Bir gün içinde sekiz saatinizi son derece güçlü bir araç kullanarak, son hızla akan bir trafikte, yeteneklerinizin limitinde bir sürüşle geçirdiğinizi düşünün. Pist sıcaklığı, hava şartları ve yol tutuş sürekli değişiyor. Bu şartlar altında, farlarınız dışında (start- finiş düzlüğü hariç) hiçbir aydınlatmanın olmadığı, pistin bittiği yerde kaçış alanlarının değil de çim ve kum havuzlarının başladığı, bir yerinde sağanak yağmur yağarken diğer ucunda güneşlenebildiğiniz ‘retro’ bir pistte ‘hayatta kalmaya’ çalışıyorsunuz. Bu yüzden, her duyguyu ve her zorluğu uçlarda yaşayabildiğiniz bir yarış.

*Bu röportaj Socrates‘in Haziran 2016 sayısında yayımlandı. Tüm sayılarımıza buradan ulaşabilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler