Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

EURO 2016FutbolBlöflü Pişti

Komşuluk üzerine kültürel bir deneme...

Bazı maçlar çok garip. 90 dakikaya sığmıyor, hazırlık pasları ve rejenerasyon süresi ile zaman alıyor. Perşembe günü oynanan iki maç itibariyle konuşuyoruz. Bu tip “ulus-devlet” turnuvalarında böylesi mühim “hatırlatmalar”la temas edebiliyoruz. Bir tarafta aynı güne sığan küçük çaplı bir “Kraliçe Elizabeth doğum günü partisi” söz konusu… Kuzey İrlanda başka bir grupta Ukrayna ile karşılaşırken, aynı grubun takımları İngiltere ile Galler oynuyor. İrlanda Cumhuriyeti muhtemelen bu temaşaya gıcık olmuştur ki hakkıdır. Diğer tarafta ise, artık Töton mu dersiniz, Prusya mı, tercih sizin (hadi Alman deyip rahatlayalım) neredeyse bin sene süren, artık son yüzyılda biraz normalleşen bir ilişki. ‘Sapkın’ bir aşık ve bu aşka gönlü olmayan bir kadın, Almanya-Polonya yani.

En temel komşuluk anlatısıdır; iyi anlamda elbet: “Bizim apartmanda (veya mahallede) kapılar açıktır, kilitlenmez.” Lakin mevzu Galler veya Polonya olunca durum değişiyor. Azıcık bir empatiyle tarihe şöyle bir bakıyoruz, tüm kapıları sıkı sıkıya kilitliyoruz. Yetmiyor, kapının arkasına da ne varsa yığıyoruz. Hayır, iş değil yani, maazallah şöyle birazcık aralık bıraksak, içeri koca cüsseleri ile girip salonun orta yerine çöreklenecek iki adam var: İngiltere ve Almanya. Neyse, zaman biraz değişti, artık ellere ayaklara daha bir hakim olunuyor. Hem koca bir yüzyılı yanmış-kül olmuş evler arasında geçirdik. Homo sapiens de biraz akıllı olacak ama…

Konumuz tarih değil, futbol bahaneli, yancı muhabbetler. Hâliyle tarih mevzusuna, Katolik kilisesindeki “Papa” sıralaması ile nokta koyalım. Zira oraya bile garip bir rekabet kokusu sinmiş: 264. Papa Karol Josef Wojtyla (namı diğer Jean Paul II) ile 265. Papa Joseph Aloisius Ratzinger’den (namı diğer Benedict XVI) bahsediyoruz. Ardı sıra gelen bu sıralamada ilk basamağı Polonyalı, ikincisini Alman alıyor. Sıkılanlar için müzik arası olsun; yazıya memleketin kıymetli grubu Nekropsi ile devam ediniz: Die Neue Papa ist Deutsch.

Güzel kadrolar, leziz biralar

ingiltere

Aslında Sturridge’in, uzatmalarda attığı gol olmasa, vicdanen daha bir rahat olacaktık. Zira mazlumun yanında olmak hafiften Galler’e meyletmeyi gerektiriyor, her ne kadar İngilizler pek eğlenceli olsa da (sistemden çok bireysel yetenek konusunda)… Ve şunu da çok iyi biliyoruz; kafi miktarda tarih bilgisi ile hemhâliz, “emperyal” güçlere karşı son dakikaya kadar teyakkuzda olmak şart. Neyse ki Almanya-Polonya maçında böyle bir şey olmadı. Öte yandan, tüm tarihsel hegomonik pozuna rağmen, İngiliz ve Alman kadroları da, her şehirden, her renkten, memur sitesi gibi. Tüm o milliyetçi temaşa sırasında, topraklarına kök salmış göçmen çocuklarının “beton” millet kimliğine futbolla koca bir şerh düşmesi nereden baksan güzel, bunun altını ehemmiyetle çizelim. Yine de abartmayalım, tüm bu renkliliğe en büyük kıllığı yapan da, muhtemel bir galibiyette kendini en çok kaybeden, ırkçı- yabancı düşmanı grup. İşte ırkçılık dediğimiz hadise de böyle koca bir arsızlık, şımarıklık ve izansızlık faaliyeti.

Galler ve Polonya’nın kurduğu “organik pazar” kadroları ise anlaşılır. Zira, büyük abi durunca, küçüğün evi çok kıymetli olmamış göçmen umutlar için. Bir de tabii, Nazizmin Polonya’nın verimli hanelerini nasıl kuruttuğunu da biliyoruz. Öz kaynaklara yönelmenin sonucu çokça tarihsel ve siyasal, az ekonomik. Hâl böyle olunca mahalleye bıçkın bir abi gerekiyor, kaynakların kendisini fark etmesi için; Galler’de Bale, Polonya’da Lewandowski.

Bir “lüzumlu” bilgi daha, zira daha izleyecek maçlar var, tez zamanda ekranın başına geçmek lazım. Bu “blöflü” pişti durumunun bir de “fermente” kısmı var. İki karşılaşmanın, bir tarafı üstten fermente (ale merkezli), diğer tarafı ise alttan fermente (lager) merkezli bira tüketimi ile biliniyor. Ale tabanlı İngiltere ve Galler biracılığını bir kenara koyalım, zira bizim de yakın olduğumuz gelenek “lager” (pilsenin de içinde bulunduğu aile) tipi biracılık. Almanya ile Polonya rekabeti burada da karşımıza çıkıyor. Almanya kişi başına bira tüketiminde 104,7 litre ile dördüncüyken, Polonya 97.8 litre ile altıncı sırada. Ezcümle; 0-0’a ikna olmak için birçok nedenimiz var.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce