1-İlklerin Turnuvası Euro 96
Türkiye, Fatih Terim yönetiminde Euro 96 eleme gruplarından İngiltere biletini alırken yalnız değildi. O güne kadar milli takımımız gibi Avrupa Futbol Şampiyonaları’na gidemeyen hakemlerimiz de 34 yaşında genç bir hakemi ile bu turnuvada ilk defa temsil edildi.
İsveçli Anders Frisk ile birlikte turnuvanın en genç hakemi olan Ahmet Çakar, Euro 96 B grubunda Elland Road stadında İspanya – Romanya maçını yönetti. Maçın genelinde iyi bir yönetim sergileyen Çakar, 21. dakikada yan hakem Turgay Güdü’ye kızıp topa vuran Hagi’ye, Galatasaray ile anlaşmasına günler kala sarı kartını çıkardı. 47. dakikada da yine tanıdık bir isim Adrian Ilie’ye Alkorta’ya yaptığı müdahale sonrası sarı kartını gösterdi. Maçı 2-1 kazanan İspanya gruptan çıkıp Londra biletini aldı. Ahmet Çakar ise cebinde İstanbul bileti ile evine döndü.
2-Eleme Grubunda 8 Maçta 8 Galibiyet
Hemen her Avrupa futbol şampiyonasının kağıt üzerinde ciddi favorileri olurdu. Mesela İsveç’te düzenlenen 1992 Avrupa Futbol Şampiyonasına giden Fransa gibi. Eleme grubunda İspanya, Çekoslovakya, İzlanda ve Arnavutluk’tan oluşan grupta sekiz maçta sekiz galibiyet aldılar. Teknik direktör Michel Platini liderliğinde takım Jean Pierre Papin ve Eric Cantona’dan oluşan forvet hattı ile rakip filelere 20 gol atarken, savunması sekiz maçta sadece 6 gol yedi. Aslında Haziran ayının gelişi Mart – Nisan hatta Şubat ayından belli olmuştu. Fransa, Avrupa futbol şampiyonası için oynadığı hiçbir hazırlık maçını kazanamamış; İngiltere ve İsviçre mağlubiyetlerine Hollanda ve Belçika beraberlikleri eklenmişti. Yine de Fransızlar turnuva başında final için biletlerini ayırtmışlardı. İlk maçta ev sahibi karşısında alınan bir puanı İngiltere beraberliği izlemiş, grubun tamam ya da devam maçında Fransızlar, Danimarka’ya yenilerek eve dönmüştü. Grupta kimsenin şans vermediği Danimarka ise finalde diğer bir favori Almanya’yı geçip şampiyon olacaktı.
3- Smicer’in Düğünü
Dünyanın her yerinde erkeklerin plansızlıkları başlarına iş açar. Euro 96 başladığında turnuvanın favorileri sayılırken kimse Çek Cumhuriyeti’nin adından bahsetmiyordu. Sanırım Çek oyuncu Vladimir Smicer de buna güvenip evlilik tarihini 28 Haziran 1996 gününe aldı. Gelinin babası Ladislav Vizek, Euro 80 de üçüncü olan Çek takımının forvetinde oynuyordu. Ladislav’a sormuş olsa, belki de daha önceki tecrübelerine dayanarak ‘Turnuva bitimini bekle’ derdi ama Smicer bunu yapmadı.
Çekler turnuvaya Almanya mağlubiyeti ile başlamış fakat daha sonra gelen İtalya galibiyeti ve Rusya beraberliği ile gruptan çıkmıştı. Çeyrek finalde Portekiz’i 1-0’la geçen Çek Cumhuriyeti, 26 Haziran günü Finale çıkmak için Fransa ile oynamaya hak kazanmıştı. Smicer, Fransa maçı öncesi teknik direktörü Dusan Uhrin’in karşısına çıkıp eğer finale çıkarlarsa evlenmesine izin verip vermeyeceğini sordu. Cevap basitti, “Evlenmek istiyorsan Fransa’yı yenmelisiniz”. Çek Cumhuriyeti 120 dakikası 0-0 biten maçın sonunda Fransa’yı penaltılarla eleyip finale çıktı. Smicer finalden iki gün önce sabah ülkesine uçup kız arkadaşı Pavlina ile nikah masasına oturdu. Rivayete göre Pavlina Vizek, Teknik direktör Uhrin’in nikah için izin vermeyeceğini düşündüğünden Çek Cumhuriyeti – Fransa maçını elinde Fransa bayrağı ile izlemişti.
4-Kopenhag Plajlarından (mı?)
Evet, Danimarka, hatta Dünya futbolunun en iyi futbolcularından biri olan Michael Laudrup, 1992 Haziranı’nı plajda, elinde soğuk içeceği ile deniz kenarındaki şezlongunda geçiriyordu. Fakat diğer Danimarkalı futbolcular Laudrup’un yanında değildi. Sanılanın aksine Danimarka takımı, Avrupa Futbol Şampiyonası’na iki hafta kala sıkı bir kamp dönemindeydi ve Bağımsız Devletler Topluluğu ile oynayacağı maç için hazırlanırken kulaktan kulağa yayılan “Yugoslavya turnuvadan ihraç edilirse Danimarka İsveç’e gidecek” haberinin doğrulanmasını bekliyorlardı.
Aslında insanlara etkileyici gelen plaj hikâyesi kadar olmasa da Danimarka’nın turnuvaya katılımı başlı başına bir film senaryosuydu. Takım eleme gruplarının ikinci maçında Kuzey İrlanda ile berabere kalıp üçüncü maçta evinde Yugoslavya’ya 2-0 kaybetmişti. Başta takımın en iyi oyuncusu Barcelonalı Michael Laudrup ve kardeşi Brian Laudrup, Liverpool’un yıldızı Jan Molby ile birkaç futbolcu daha milli takımı bırakmış, tüm Danimarka basını ve taraftarı teknik direktör Richard Moller Nielsen’i istifaya davet etmesine rağmen Nielsen buna göğüs germişti. Hemen sonraki ilk maçta evinde kaybettiği Yugoslavya’ya karşı Belgrad’ın kulakları sağır eden ortamında 2-1’lik bir galibiyet alan Danimarka kalan dört maçını da kazanmış, en sonunda da bekledikleri kararla İsveç’te yapılan Avrupa Şampiyonasına katılmışlardı. Turnuva aynı film senaryosunun devamı niteliğinde başlamıştı. Önce İngiltere ile 0-0 berabere kalan Danimarka, ikinci maçta ev sahibi İsveç’e 1-0 kaybetmiş ama son maçta turnuvanın mutlak favorilerinden Fransa’yı 2-1 yenerek gruptan çıkmıştı. 2-2 biten Hollanda yarı finalindeki penaltı vuruşlarında Marco Van Basten’in penaltısını Schmeichel çıkarmış, bu inanılmaz filmin mutlu sonla bitmesi için kalan son 90 dakikada Danimarka, Almanya’ya karşı neredeyse tüm dünyanın desteğini alıp şampiyonluğa ulaşmıştı. Muhtemelen o gün Danimarka futbol tarihinin en iyisi Michael Laudrup plajda yeni bir içecek siparişi vermek için birileriyle göz göze gelmeye çalışıyordu.
5-İşi Penaltılara Bırakmayın
Tarihte ilk kez Avrupa Şampiyonasında bir maç penaltılara gitmişti. Hem de final maçı. 1976 yılının Haziran ayında son Avrupa ve Dünya şampiyonu (Batı) Almanya’nın karşısında (Çekoslovakya) Çek Cumhuriyeti vardı. Belki de son dakikada gelen Almanya golü olmasaydı kupa Çeklerin kazanmasına rağmen bir değil iki efsane doğurmadan sona erecekti. 90. dakikada Bernd Hölzenbein’in golü ile normal süre 2-2 geçilmiş, maç penaltılara gitmişti. Penaltılarda ilk golü Marian Masny attı. Dördüncü penaltılara kadar kimse hata yapmadı. Dördüncü Almanya penaltısında topun başında eski Bayern Münih başkanı Uli Hoeness, karşısında da 1976 yılının Avrupa’da yılın kalecisi ödülünü kazanan Ivo Viktor vardı. Hoeness’in vuruşu üstten auta gitti. Çekler kupaya bir penaltı uzaktaydı artık. Topun başına gelen Antonin Panenka’nın karşısındaki isim ise Almanların en efsane kalecilerinden Sepp Maier’di. Ancak Panenka’nın küçük bir avantajı vardı. Antonin Panenka, daha sonraları efsaneleşecek Panenka vuruşunun nasıl doğduğunu anlatırken “Her antrenmanda Ivo’yla iddiaya girerdik ve ona penaltı atardım. Tüm iddiaları kaybederdim ve geceleri uyuyamazdım. Yavaş yavaş, topa o bir köşeye atladıktan sonra vurmaya başladım. İddiaları kazanmaya başladıkça bu vuruşu geliştirdim” demişti. Panenka son penaltıda herkesin ayakları heyecandan titrerken gayet sakin olarak topa gelip Maier’in sol tarafa hareketlendiğini görür görmez takım arkadaşına antrenmanda attığı penaltılardan bir tane attı ve kupayı getirdi.
Bu tamamı gol olan beş penaltı, Çekler için sonradan ayrı bir öneme sahip olacaktı. 1980 yılındaki Avrupa Şampiyonasında Çekler, grupta Almanya’nın arkasında kalıp İtalya ile üçüncülük maçı oynamaya hak kazanmıştı. Normal süresi 1-1 biten maç yine penaltılara gitmişti. Çekoslovakya, ilk beş penaltıda Euro 76 finalinde penaltıları atan aynı beş isimle penaltıları yine gole çevirdi. Panenka bu sefer sağa sert bir plase yapıp kaleci Zoff’u mağlup etmişti. İtalyanlar kolay pes etmiyordu ama Çeklerin de penaltı kaçırmaya hiç niyeti yoktu. Çekoslovakya penaltı kaçırmadan bu turnuvadan da istediğini alıyor ve Çek Cumhuriyeti olarak büyük bir sürprize imza attıkları Euro 96’ya gidiyordu. Yarı finalde Fransa ile normal süre 0-0 bitiyordu. Zidane’in penaltı golüyle başlıyor Fransa, ama karşılarında yine “Penaltıların en iyisi biziz” diyen bir ülke. Penaltılarda bu sefer Antonin Panenka yok belki ama Kubik, Nedved, Berger, Poborsky, Rada ve Kadlec Çek Cumhuriyeti’ni yirmi yıl sonra tekrar Almanya’nın karşısına Avrupa Şampiyonası finaline çıkarıyor. Finalin Normal süresi 1-1 bitiyor, Çeklerin golünü yine penaltıdan Patrick Berger atıyor. Ama uzatmaların 10. dakikasında ilk kez uygulanan Altın Gol kuralı ile Çekler bu sefer işi penaltılara götüremiyor ve finalin kaybeden tarafı oluyordu. Çek Cumhuriyeti Avrupa Şampiyonalarında kullandığı 20 penaltı vuruşunda 20 gol atarak “Benim işimi ancak normal süre içerisinde bitirebilirsiniz” diyordu. Aynı Nihat Kahveci’nin 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasında yaptığı gibi.