Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Diğer SporlarÜÇ NUMARALI ATLET

Küba'da postacılıktan olimpiyatlara... Dilvin Tüfekçioğlu, Felix Carvajal'in ilginç öyküsünü yazdı.

Bir sporcuyu efsane yapan şey nedir? Kaç yarış kazandığı, kaç rekor kırdığı veya kaç ödül aldığı mı? Durum pek de sayılarla ilgili değil aslında. Kübalı bir postacı, bunun öyle olmadığını 1904 St. Louis Olimpiyatları’nda herkese kanıtladı.

Okyanus aşırı düzenlenen ilk olimpiyat olan St. Louis, birçok sıra dışı olaya tanıklık etmiş. Ulaşım sorunu sebebiyle pek çok Avrupalı sporcunun katılmayı tercih etmediği olimpiyatlara doğal olarak en çok Amerika Birleşik Devletleri‘nden katılım olmuş. Ayrıca amatör sporcuların da burada yer alması kararlaştırılmış. Kahramanımız Felix Carvajal’in hikayesi aslında o zaman başlamış.

Carvajal, Küba milli takımına çağırılmamasına rağmen amatör sporcuların da olimpiyatlara katılacağını duymasıyla hazırlıklara başlamış. Derdi ne para ne de madalyaymış. Tek amacı, ülkesini dünyanın en önemli uluslararası spor organizasyonunda temsil etmekmiş. Bu hevesle, ek iş olarak ikinci iyi olduğu şeyi yapmış: Üstüne reklam alarak çeşitli koşularda yarışıp bu uzun yolculuk için para toplamaya başlamış.

Meksika Körfezi’ni geçip New Orleans’a ulaşana kadar her şey yolundaymış aslında. Ta ki geri kalan yolculuğunun daha konforlu olmasını sağlamak üzere kalan parasıyla kumar oynamaya kalkışana kadar.  Tecrübesiz postacımız bütün parasını kaybetmiş. Geri kalan yolculuk ise dolayısıyla çok daha zor hale gelmiş.

New Orleans’tan St. Louis’e uzanan, bin doksan beş kilometrelik yolu, bazen yük trenlerinde, bazen otostopla kat etmiş. St. Louis’e ulaştığında Amerikan Halter takımı dostane bir tavır göstererek kendileriyle yiyip konaklamasına izin vermiş. Kendini o kadar çok sevdirmiş ki sporcular ona yarışla ilgili tüyo bile vermişler. Ama Felix pek de oralı olmamış.

Maratonun başlamasına dakikalar kala diğer atletlerle beraber başlangıç çizgisindeki yerini almış. Ama hala bir atlet gibi değil postacı gibi görünüyormuş. Orada da imdadına New York Polis Departmanı’ndan Martin Sheridan adındaki polis memuru yetişmiş. Carvajal’in kumaş pantolonunu dizlerinden kesmiş.

Tozlu, engebeli, sıcak ve nemli yarış, finiş çizgisinin yakınına kadar arabayla gelen, brandy ve yumurta beyazıyla doping yapayım derken zehirlenen,  yarışı takip eden gazeteci ve yarış komiserlerinin atları ve motorlarından çıkan toz yüzünden hastanelik olan, Afrika’dan karnavalda gösteri yapmak için gelip hasbelkader koşuya katılan ve farkında olmadan ilk siyahi atlet unvanı alan katılımcılarıyla  olimpiyatların en uzun sürede tamamlanan maratonu olarak tarihe geçmiş.

Bu kadar olayın arasında postacımızın rahat bir yarış çıkardığı düşünülebilir mi? Yarışın ortalarında açlığına yenik düşen atletimiz çürük bir elmanın (veya bir şeftalinin, bu konuda net bir bilgi yok) azizliğine uğramış. Yarışın bir kısmını karın ağrısı ve kramplarla geçirmiş. Tabii İngilizcesini geliştirmek üzere seyircilerle sohbet etmeyi de ihmal etmemiş.

Oyalana oyalana koşmasa herhangi bir strateji, antrenman programı veya sponsor olmaksızın yarışan bu zayıf ve ufak tefek adamın birinci olması işten bile değilmiş. Ama en başta da yazdığımız gibi, Carvajal’in rakamlarla pek işi yokmuş. Otuz iki atletten sadece on dört kişinin tamamlayabildiği yarışı dördüncü bitirmiş.

Bu dördüncülük sonrasında, -her ne kadar İtalya’ya vardıktan sonra kayıplara karıştığı için katılamamış olsa da- 1906’da Atina’daki maratona Küba’yı temsilen katılması için seçilmiş. Bütün masrafları da devlet tarafından karşılanmış.

Kendi halinde bir postacıyı efsane yapan şey nedir? Hedefinden asla vazgeçmemesi mi? Şartlar ne olursa olsun mücadeleye devam etmesi mi? Yoksa imkansızı başarmak için her şeyi göze aldığı cesareti mi?

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Sessizliği Kırmak

Sessizliği Kırmak

3 sene önce
Kazanmak

Kazanmak

4 sene önce
Dönemler Üstü

Dönemler Üstü

4 sene önce