Büyük turnuvalar öncesinde çıkılan son milli maçlar genellikle hocaların aklındaki maç kadrosunun aynısıdır ya da çok yakınıdır. Milli Takım’ın Slovenya’ya karşı çıkardığı 11’in de bunun üzerinden değerlendirilmesi mümkün. Fatih Terim bugüne kadar yaptığı tercihlerle zaten bu oyuncuların birçoğunun ana planında olduğunu gösterdi. Hocanın hâlâ üzerinde emin olmadığı bir ya da iki oyuncu olabilir ama eleme grubunun en iyi üçüncü olarak bitirildiği dönemde hedef maçların en önemlilerine (Çek Cumhuriyeti ve Hollanda) bu yapıyla çıkılmıştı. Tek fark, sakat Gökhan Gönül yerine oynayan Şener ve savunma tandeminde yer alan Serdar Aziz’di. Burak Yılmaz’ın sakatlığında da yine Cenk Tosun ileri uçta görev yapmış ama forvetin arkasında yer alan Arda Turan-Hakan Çalhanoğlu ikilisi ve merkez orta sahada yer alan Ozan-Selçuk-Oğuzhan üçlüsü genellikle değişmemişti.
Topal tartışması
Dolayısıyla Fatih Terim’in Pazar günkü ilk maça da bu şekilde çıkacağını beklemek mümkün. O yüzden Slovenya maçının gösterdikleri de Fransa serüveni boyunca karşılaşacağımız şeylerin bir okuması olarak algılanabilir. Ozan, Selçuk ve Oğuzhan’ı barındıran bir merkez orta sahanın zaman zaman oyunu domine etmesini beklersiniz. Slovenya’ya karşı gelen erken duran top golü bunun önünde bir engel olabilir fakat sonrasında ikinci yarının başı dışında neredeyse oyunun hiçbir bölümünde oyuna hükmedemeyen bir milli takım vardı. Dolayısıyla bunun bir problem olduğu şu an için söylenebilir.
Fatih Terim’in Mehmet Topal’ı savunmaya çekişi şu anda en büyük tartışma konusu. Bu, savunmadaki eksikler nedeniyle hocanın mecburi bir şekilde yaptığı bir hamle olarak değerlendiriliyor ve eleştiriler genelde bunun üzerinden yapılıyor. Ama gerçek şu ki Fatih Terim, eleme grubunda Serdar Aziz-Hakan Balta tandemiyle oynarken de Mehmet Topal’ı orta sahada düşünmüyordu. Dolayısıyla bu hamlede ana fikir hocanın orta saha Topal’dan yeteri kadar hoşlanmayışı gibi görünüyor.
Farklı savunma önü algısı
Mehmet Topal şu anda elimizdeki en iyi savunma önü olabilir. Fakat Fatih Terim kariyeri boyunca elindeki savunma önü oyuncusunu oyunu geriden başlatan teknik oyuncu olarak konumlandırdı. 1996-2000 dönemindeki Suat Kaya, Fiorentina’daki Sandro Cois, Milan’daki kısa dönemindeki Demetrio Albertini ve son Galatasaray’ındaki Felipe Melo hep bu tarz oyunculardı. İki savunma önündeki oyuncuyu hep İtalyanların regista’sı gibi gören ve tercihlerini bu yönde yapan Fatih Terim pek değişim yaşamamış gibi görünüyor ama içinde bulunduğunuz durumlar bazen farklı davranmanızı gerektirebilir ve hoca şu an için o esnekliğe pek sahip değil.
Mehmet Topal çok iyi savunma önü olmasının yanında iyi bir stoper olsaydı mevcut stopersizlik içinde farklı düşünülebilirdi. Fakat Topal hem Galatasaray, hem de Fenerbahçe’deki stoper kariyerinde bu ışığı pek vermedi. Caner Erkin ve Gökhan Gönül gibi iki tane hücumcu bekle oynarken savunma tandeminin bir eski sol bek, bir de defansif orta sahadan oluşması büyük bir turnuva öncesinde biraz riskli görünüyor. Bu ikilinin ortalama hız toplamıyla savunma çizgisini öne çıkarmak da çok mümkün olmayacak ve bu da başka bir konu.
Mantıklı bir hamle olabilirdi ama…
Topal’ın orta sahada değerlendirilmemesi eğer Türkiye topa sahip olma konusunda başarılı bir ülke olsaydı olumlu yönleri konuşulabilecek bir hamle olabilirdi. Fakat bu konudaki eksikler grup maçlarından beri devam ediyor. Türkiye topa sahip olma konusunda sorunlu zira orta sahadaki teknik üçlü topu kaybettikten sonra tekrar kazanma konusunda o kadar iyi değil. Daha da önemlisi takımın geri kalanından bu anlamda destek de görmüyorlar. Burak Yılmaz kariyeri boyunca iyi bir defansif forvet olmadı ve pres-top kazanma konusundaki büyük eksikleriyle öne çıktı. Arda ve Hakan’ın da kenarlarda bu anlamda yeterli etkiyi yaratamaması top kazanma problemini büyütüyor. Dolayısıyla hem top kazanan, hem de boştaki topları toplama konusunda üst düzey olan Topal eğer ön alandaki yapı yeniden değerlendirilmeyecekse mevcut milli takım kadrosu için bir gereklilik olabilir.
Duran top mu? Daha iyi futbol mu?
Hakan Çalhanoğlu, milli takım seçimi yaptığı günden beri Terim için hep A plan içinde olan oyunculardan biri oldu. Bu sezon Bundesliga’da rakamları ve oynama süresi geçtiğimiz sezona göre düştü. Leverkusen yöneticileri onunla ilgili elbette hala çok olumlu düşünüyor ama Hakan Çalhanoğlu sahadayken Leverkusen’de de, milli takımda da çoğunlukla aynı şeyi düşündürüyor: “Topa iyi vurabiliyor ama ya daha fazlası?” Koşu temposu Leverkusen ortalamasının altında. Pas oyunu ve oyun görüşüyse duran top klasmanının çok uzağında. 96 Bundesliga maçında yaptığı 17 asistten duran topları çıkarırsanız akan oyunda geriye istatistiki anlamda çok da fazla bir şey kalmıyor.
Savunma anlamında patlamasını bu sezon yapan Yunus Mallı kadar olsa ve onun kadar koşşa mevcut düzen içinde yine bir acaba denebilirdi fakat o konuda da çok yeterli değil. Peki durum böyleyken Hakan Çalhanoğlu’nu takımdan kesmek mantıklı mı? Buna evet cevabını vermek çok kolay değil. Onun yerine ikinci yarının başında dahil olan Emre Mor, profesyonel futbol içinde çok yeni olmasına rağmen saf yeteneğiyle kısa süre içinde daha etkili oldu. Ama maçın tek golü Hakan’ın muazzam ortasıyla duran toptan geldi. Dünya genelinde gollerin %30’undan fazlası duran toptan gelirken bu anlamda hem kaleye, hem de ceza sahasına muazzam top gönderen bir oyuncuyu kesmek bir hoca için o kadar kolay olmayabilir. Roger Schmidt gibi Fatih Terim için de bu önemli bir ikilem. Hakan’ın Arda’yla beraber kenarlarda görev yapması içeri kat eden özellikleri itibarıyla Caner Erkin ve Gökhan Gönül’ün önünü açıyor ve öne daha kolay çıkmalarını sağlıyor ama hem topa sahip olmakta zorlanan, hem de çok fazla top kazanamayan ve bu nedenle direkt oyunu da şu anda keskin görünmeyen takımda bu yeteri kadar işlemiyor. Turnuvada bunlardan sadece birini çalıştırmamız dahi beklerin oyun içi akışkanlıkları konusunda bu uyumun sahaya pozitif yansımasını getirecektir.
Bu yapı işi biraz şansa bırakmak gibi
Oğuzhan Özyakup’un biraz daha derinde oynaması gerekliliği, Burak Yılmaz’ın form durumu, oyunun genellikle sol kenardaki Arda Turan üzerinden dönmesi şu anda ikincil konular ve çözümü çok daha kolay olan şeyler. Ama bunların sorun olmaması için öncelikle ana problemlerin giderilmesi gerek. Karadağ ve Slovenya maçları bir şeyler söylüyor ama Türkiye, Fatih Terim’le maç kazanmayı yavaş yavaş alışkanlık haline getirmeye başladı. Daha da önemlisi Emre Mor son maçın 12. adamı olarak hocanın gözünde rotasyonda çok daha öne çıkmaya başladı ve ikinci şansını da hiç fena kullanmadı. Sorunlu yapılar da bazen kısa süreli turnuvalarda farklı seriler çıkarabilirler ama bunun için şansa ihtiyaç vardır. Dolayısıyla ayağa böyle bir fırsat gelmişken işi şansa bırakmak çok doğru bir strateji değil gibi.