Leon Spinks, Montreal 1976’da Olimpiyat Şampiyonu olduktan sonra, doğduğu St.Louis’e döndü ve bir kimya fabrikasında işe girdi. Yerleri siliyor, tuvaletleri temizliyordu. Boksa devam etmek gibi bir niyeti olmasa da farkına vardığı gerçek, hayatına yön verdi. O fabrikada kimyasalları koklayarak, ringde olabileceğinden daha çabuk bir ölüme gidecekti. Böylece profesyonel boksa geçiş yaptı. Bedenini ortaya koydu ve daha sonra Muhammed Ali’ye kariyerindeki sürpriz yenilgilerden birini yaşattı.
Leon o maçla ağır sıklet şampiyonluğunu Ali’den aldı. Pek çok şampiyonun hikayesi benzer bir şekilde, çıkışın olmadığı hayatlardan gelişir ve bambaşka kapılara açılır. Floyd Mayweather Jr. ve Manny Pacquiao’nun hayatları da Leon’unkinden pek farklı değil. Zorluklarla, tehlikeyle, hayatta kalma mücadelesiyle başlayan hayatlar. Bedenlerinden başka çok az şeye sahipler ve diğer tarafta boks diye bir spor var. Şampiyon olamayan çoğunluğun neler yaptığını bilmiyoruz, çünkü başarının hikayesi daha tatlı, bir yerinden tutup hayallere dalabiliyorsunuz. Yaşanılan çıkmazlarda, onlar da muhtemelen hayal kurdu, ama bu isimlerin boksu seçmesindense, boksun onları seçtiğini söylemek daha doğru duruyor.
Floyd Mayweather Jr.ın aynı isimli babası ve amcası Roger da boksördü. Babası orta sıkletin efsanelerinden Sugar Ray Leonard ile aynı ringe çıktı, daha başarılı olan amcası iki kez dünya şampiyonu oldu. Floyd, Michigan’da boks salonunda doğdu denebilir ve gençliğinden itibaren bir şampiyon olacağı konuşuluyordu. Aileden ayrı olan annesi uyuşturucu bağımlısıydı, babası ise uyuşturucu satıyordu. Bu yüzden beş yıl da hapis yattı. Babası ile boks dışında pek bir şey yapmadığını söylüyor. Boksör olması kaderi gibi görünse de, o da bir kırılma yaşadı. ‘Bir iş bulmalıyım’ diye düşünürken, en fazla ilgiyi gördüğü büyükannesi onu boksu sürdürmeye ikna etti. Bu yüreklendirme olmasa, belki de her şey farklı olacaktı.
Manny Pacquiao’nun da boksla tanışması amcası sayesinde olsa da, genlerinde bu spor yatan bir ailede doğmadı. Filipinler’in Mindanao adasının yükseklerinde, bir kulübede büyüyen Manny ve ailesi, orada yaşanan çatışmaların ve tehlikenin artması sonucu General Santos kentine göç ettiler. Yoksulluk yüzünden okula devam edemeyen Manny, yiyecek almakta bile zorlandıkları o günlerde, annesi karşı gelse de, 2 dolar için boks maçlarına çıkmaya başladı. Yine de olmuyordu ve 12 yaşında ailesini terkederek Manila’ya gitti. Böylece bir boğaz eksilmişti. Gerçi iki gün önce koçu Freddie Roach, sanki bu hikaye yeterince dramatik değilmiş gibi, ‟Manny’nin, babası köpeğini yediği için evden kaçtığını” söyledi. Sonuçta Manny başkentte farklı işlerde çalıştı, boksa da devam etti ve ailesine para gönderdi. Yaşını büyük göstererek, profesyonel maçlara da çıkmaya başladı. Boks tekniği iyi olmasa da, yeteneği, hızı ve bitirici bir sol eli vardı, kazanıyordu.
Floyd içinse her şey beklenildiği gibi gitti. Henüz 15 yaşında büyüklerde Golden Gloves’u (ABD Şampiyonluğu) kazandı. O da yenilmiyordu ama Manny’nin aksine boks tekniği çok iyiydi ve büyük sahneye hazır görünüyordu. Atlanta 1996 Olimpiyatı’nda Serafim Todorov’a tartışmalı hakem kararıyla yenilip, bronzda kalmasıyla, tepkisini profesyonelliğe geçerek verdi. 19 yaşında profesyoneldi ve bir daha da hiç yenilmedi.
Burada bir boksör ile dövüşçü ayrımı çizmek gerek. Floyd, sporun temelini iyi boksörlerden, babası ve amcasından aldı. Teknik olarak daha gençliğinde neredeyse kusursuzluğa giden yola girmişti. Hızı, savunması, kontraları ve özellikle zekasıyla rakiplerini yeniyordu. Manny ise başlarda bir dövüşçüydü. Sürekli rakibinin üzerine giden, hızıyla ve o sol eliyle karşısındakini yıldıran, yumruktan kaçmayan bir dövüşçü. Manny’i bir boksöre dönüştüren Freddie Roach oldu.
Son dönemde altı kez yılın koçu seçilen Roach da eski bir boksör. Bu kadar iyi bir çalıştırıcı olabilmesini, o dönemde Eddie Futch’un öğrencisi olmaya borçlu. Boksun efsanelerinden Futch, Muhammed Ali’ye beş mağlubiyetinin dördünü yaşatan Joe Frazier, Ken Norton, Larry Holmes ve Trevor Berbick’in de koçluğunu yapmıştı. Futch’tan sonra boşalan koltuğu Roach’un aldığı söylenilebilir. Manny’nin ve Roach’un da şansı ikisinin buluşmasında yatar.
Filipinler’den 2001’de ABD’ye giden Manny, Roach’un görmesi için, onun sahibi olduğu Los Angeles’taki Wild Card Gym’e götürülür. Manny’i antrenmanda izleyen Roach, önündeki yeteneği hemen anlar. O ilk görüşmeyle başlayan birliktelikle Manny, komple bir boksöre dönüştü. İkili 14 yıldır beraberler ve aralarındaki ilişki koç-boksör ilişkisinin çok ötesinde; Roach, Manny için arkadaşım diyor ama baba-oğul ilişkisine de yakın bir birliktelikleri var.
Floyd, başarılarıyla beraber kendi imajını da yarattı. Oscar De La Hoya galibiyeti, onun ‘Pretty Boy’dan (Hoş Çocuk) ‘Money’ (Para) lakabına geçişini izledik. İzlemek istemesek bile izledik. Artık ilgi merkezi oydu ve bunu sürekli canlı tuttu. Para desteleriyle yaptığı şovlarla iticiydi ama bunu kendisinin bir parçası kıldı. Hırçın, kibirli, kaba… O kadar paranın, lüksün içinde olmayan bir şeyler var gibi ama bulmak zor, ‘iş’ nerede başlıyor nerede bitiyor anlaması kolay değil. Belki de ‘Golden Boy’ (Altın Çocuk) De La Hoya gibi iyi olamayacağını bildiği için, bir tür kötüyü tercih etti, Mike Tyson gibi. Ama sarsılmadı kendini hep izlettirdi. Onun da derdi buydu, izlettirmek, izlenmek ve böylece para kazanmak. Kesin olan bir şey varsa, o da kazanıyor olduğu ve mükemmel iş yönetimi ve profesyonelliği.
Manny Pacquiao ise iş konusunda sorunlar yaşadı, el yordamıyla yolunu buldu. Ama karakter olarak hep aynıydı. Sakin, rahat, güler yüzlü, inançlı. Sanki elinden geleni yapıp, dünya işleri için her şeyi Tanrı’ya havale etmiş bir hali var. Tabii ki bu görünen, Manny de hayatında önemli bir geçiş yaptı. İnançlı bir hristiyan olarak, 2012’de Juan Manuel Marquez ile yaptığı maçın ardından katoliklikten protestanlığa geçişini açıkladı. Bu durum en fazla annesini üzse de, ki TV’de bir ara tartıştılar bunu, artık bir evangelistti. Kendini Tanrıya ve onun sözünü iletmeye adadı. İçmeyi, kumarı, evlilik dışı ilişkilerini bıraktı. Hissesine sahip olduğu kumarhane ve horoz dövüşü şirketlerinden çekildi.
Floyd’un projeleri kendi için önemliyken, Manny’nin yaptıkları tüm Filipinler tarafından takip ediliyor. Ülkenin gelmiş geçmiş en büyük spor yıldızı olarak Manny, Parlamento’nun bir üyesi, film yıldızı, şarkıcı, basketbol oyuncusu ve boksu bıraktıktan sonra da muhtemelen ülkenin başkanı olacak. Dünya üzerinde bir sporcunun bir ülkeyi bu kadar etkilemesi, belki Arjantin-Maradona ilişkisinde aranabilir. Maradona istese başkan olabilir miydi, onu tahmin etmek zor.
Roach, Manny’i hayatında sadece iki kez sinirli gördüğünü söylüyor. Floyd’da ise, konuşma ve kendini ortaya koyma tarzı da aldatıcı olabilir ama her an bir sorun çıkabilirmiş gibi bir durum var. Ailesi ile ilişkisi de bunu gösteriyor. Bir dönem babası, amcasını koçluk açısından çekemiyordu. Kameralar önünde kavga ettiği babasını takımdan kovdu. Babası oğluna karşı Oscar De La Hoya’yı çalıştırma noktasına geldi. Sonra bir şekilde barıştılar. Pazar sabahki maçta da oğlunun koçluğunu yapacak. Kadınlara karşı uyguladığı şiddet ise temize çekebileceği bir sayfa değil.
Floyd Mayweather hakkında beş farklı kadına fiziksel şiddet uygulamaktan yedi kez dava açıldı. Bunların birkaçı şikayetler çekildiği için düştü ya da ufak cezalar aldı. Eski kız arkadaşı Josie Harris’e evinde uyguladığı fiziksel ve psikolojik şiddetten dolayı 2 ay hapis cezasına çarptırıldı. İkilinin oğlu Zion, babasına karşı ifade verdi. Yıllarca ceza alma ihtimali varken, aradaki pazarlıklar sonucu 2 ay ile kurtardı.
Freddie Roach bu saldırıları maç öncesi gündeme taşıdı. Manny, ‘aile içi şiddete karşı’ argümanıyla, maçı ‘iyi vs. kötü’ karşılaşmasına çevirmek istedi. Öte yandan Manny’nin şiddete dair bir davası olmasa da, sicili parlak değil. Vergi kaçırdığına dair dava hala görülüyor. Ülkesinin bir parlamento üyesi olarak, aile planlaması ve doğum kontrolüne dair bütçe teklifini reddetti ve eşcinsel evliliğe karşı olduğunu açıkladı.
Bu şekilde iki farklı coğrafyadan çıkmış iki farklı karakterde iki isim, pazar sabahı Dünyanın en iyi iki boksörü olarak Las Vegas’ta aynı ringe çıkacak. Çok az kaldı. Bugüne gelene kadar geride kalan beş yılda birbirleri hakkında çok şey söylediler. Mayweather ırkçı hakarete varan sözler kullandı, Pacquiao ‘kaçıyor’ dedi. Maç öncesinde son basın toplantısıysa dün yapıldı. İki yıldız sakin bir ortamda geçen buluşmada, medya karşısında birbirlerini öven dikkatli ifadeler kullandılar. İki taraf da bu maçın öneminin farkında ve odaklanmış gözüktüler. Fırtına öncesi sessizlik dünün en iyi açıklaması. ‘Asrın Maçı’na üç günden az bir süre kaldı.