Sedat Özden, kariyeri boyunca Bursaspor formasını giydi ve ülke futbolunda azımsanmayacak derecede iz bıraktı. Bursaspor efsanesi, sadece yeşil-beyazlı takımın kaptanlığını yapmakla kalmamış, milli takımda da pazubandı taşımayı başarmıştı. Milli forma ile seremoniye en önde çıktığı maçlardan biri de; Gary Lineker’in yıldızlaştığı ve İngiltere’nin 5-0 kazandığı Wembley Stadı’ndaki İngiltere-Türkiye maçıydı. 16 Ekim 1985 tarihli maçın öncesini sonrasını ve o dönemki futbol anlayışını Kaptan Sedat Özden anlatıyor…
Fatih Terim ve Cemil Turan’dan sonra milli takımın kaptanlığını yaptım. Kuzey İrlanda maçı öncesinde İzmir’de kamptayız… İstanbul basını; Cem, Raşit ve Erdoğan’ın milli takım kaptanı olacağını yazıyor. Benim esamem bile okunmuyor. Coşkun Özarı ve genel menajer Ziya Şengül beni çağırdılar. Coşkun Özarı, orada yeni kaptanın ben olduğumu söyledi. Akşam yemeğinde de tüm takıma açıkladı. Orada şöyle bir konuşma yaptım: “En ufak alınganlığı olan arkadaşımız kaptan olabilir. Arkasında çıkmaktan hiç hicap duymam” Fakat bütün çocuklar pazubandı benim hak ettiğimi söylediler. Üç-dört maç kaptan çıktım. Bunlardan en önemlisi, Wembley Stadı’nda İngiltere’ye karşı oynadığımız maçtı. Orta saha oyuncusu olmama rağmen o maçta libero oynamıştım.
Wembley’de libero oynayacağım İstanbul’daki kampta belli oldu. Bölgenin asıl adamı Abdülkerim’di (Durmaz) ama formsuzdu ve Coşkun Özarı beni libero olarak değerlendireceğini söyledi. Bir gün kampta Abdülkerim’i elinde sigarayla gördüm; kaptan olduğum için benden saklamaya çalışıyor. “Biraz sonra odana geleceğim” dedim ve ayrıldım oradan. Sonra odasına gittim, “Ver bir sigara” dedim. Kem küm etti… Başladım konuşmaya: “Bak Abdülkerim, ben kaç yaşındayım? 32-33. Sen kaç yaşındasın? 24-25. Hangi mevkide oynuyorsun? Libero. Ben? Orta saha. Senin yerinde olacağım, orta sahadan 32 yaşında bir adam benim yerimde oynayacak, anam avradım olsun çantamı alır defolur giderim bu otelden! Gurur meselesi yaparım” Biraz utandı galiba “Bıraktım Sedat Baba” dedi ve o olaydan sonra Abdülkerim her hafta beni arıyordu. Ama daima haftanın karmasına seçildi. Çok çok yetenekli bir liberoydu, zaten ondan dolayı uyarmıştım.
Maçtan önce Fenerbahçeli Hüseyin (Çakıroğlu) hastalığı nedeniyle kadrodan çıkartıldı. Yerine Ünal Karaman dahil edildi. Maça çıkacağız, Mehmet Yenice yanıma geldi, “Kaptan, Ünal’da lastik krampon var, yağmur da yağıyor. Senin kramponları verebilir misin?” dedi. Çıkıştım tabii, “Sen düğüne mi geldin?” diyerek. Ben her maça dört çift krampon götürür ve bakımlarını bizzat yapardım. Ünal’ın öyle bir sıkıntısı olunca da maçta giyeceğim ayakkabıları verdim. Ama bir söz aldım, “Bu kramponlar kötü oynamaz Ünal, alıyorsan iyi top oynamalısın” uyarsında bulunarak verdim kramponları. Neticede Ünal ilk milli maçına benim kramponlarla çıkmış oldu.
Seremonide dük ve ailesi gelip elimizi sıktı. İngiltere’nin çok kaliteli bir kadrosu vardı ve 5-0 mağlup olduk ama çok basit goller yedik. Libero oynamak zor oldu tabii. Benim mevkiim değildi. 5-0 kadar Wembley’in atmosferini de unutamam. Dışarıdan görünüşü, içerideki uğultu falan mükemmeldi. Kariyerimde en etkilendiğim stadyumdu eski Wembley. Oradan dönüşte de futbolu bırakma kararımı vermiştim. O açıdan da ayrı bir yeri vardır kariyerimde.
Milli takım hocaları, “İleriye gitme!” diye bağırırdı maç boyunca. Bomba var sanki orada! Metin Türel, Cemil Ağabey’i ileride serbest bırakır, hepimizi savunmada kalmamız için uyarırdı. Topla çıkarsın, “Gel!” Nereye gel. Benim gücüm hücumda niye savunmada heba edeyim? Sahalar kötü, şartlar kötü, antrenörün mantalitesi kötü… Derwall yıktı bütün bunları.