*Gabriele Marcotti’nin The Times’da yayınlanan yazısının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.
İkon haline gelen kişileri yermeye bayılıyoruz. Geçtiğimiz salı Bayern Münih’in Şampiyonlar Ligi yolculuğu sona erdiğinde, bazı kesimlerden gelen yargısız infazlar da bunu kanıtlıyor. Pep Guardiola, Bavyeralılarla beraber, kulüp futbolunun en büyük ödülünü üç denemede de elinden kaçırdı. Bu sebeple işinde başarısız sayıldı. Özellikle Bayern’in ondan hemen önceki antrenörü Jupp Heynckes’in tahta geçişinin üçüncü yılında üç kulvarda kulübü başarıya ulaştırmış olması, bu yorumlara sebep oldu. Pep ise üç yıl sonunda bir Şampiyonlar Ligi finaline dahi erişememişti.
Söz konusu tartışmalar gerekçeleriyle beraber geldi: Kral çıplaktı, yani Manchester City’nin yeni hocası takımını çizginin üstüne çıkaramayan bir fiyaskoydu. Oynattığı futbol ise mazide kalmıştı. Bu düşünceyi körükleyen şeyin futbolun nasıl işlediğini görememek mi, çalıştırıcının sahaya olan etkisine abartılmış bir bakış açısı mı yoksa artık yerleşmiş bir ihtiyaç haline gelen ve düşünmeden verilen reaksiyonlar mı olduğu tartışılabilir. Ancak ne yönden bakarsak bakalım bu düşüncelerin yanlış yöne gittiğini söyleyebiliriz.
Öncelikle, patronlarının onu başarısız biri olarak görmediği ve sözleşmesini geçtiğimiz Aralık ayında uzatmak istediği apaçık ortada. Ayrıca, hayır; sözleşmedeki uzatma Şampiyonlar Ligi’ni kazanmasına bağlı değildi.
Kulübün Karl-Heinz Rummenigge’den Uli Hoeness’e kadar uzanan hiyerarşisi, Guardiola’nın takıma farklı bir boyutu gösterdiğinin ve uzun yıllar sürdürülecek bir miras bıraktığının farkında. Sağlık ekiplerinden tutun da emekli futbolculara kadar kurduğu ilişkilerin her zaman pürüzsüz yürüdüğünü söylemek zor. Ancak, hızla giden bir uçağı 180 derece döndürmeye çalışırken bu tarz tepkilerle karşılaşmak normal.
Guardiola’nın üçte üç yapan bir takımı devraldığı doğru. Bunun yanında takımın zirvede olmasından dolayı değil, her zaman düşüş yaşama ihtimali bulunmasından dolayı bir revizyona ihtiyacı olduğu da eşit derecede doğru. Franck Ribery, Arjen Robben ve Bastian Schweinsteiger gibi kilit oyuncuların cam adama dönmüş olması ve bu nedenle artık takımın ana parçaları olmaktan uzaklaşmaları da bunu destekliyor. Artık 68 yaşına gelen ve ciddi sağlık sorunları yaşamaya başlayan Heynckes’in takımda kalması da söz konusu değildi. Bayern Münih takımı ve felsefesi bakıma ihtiyaç duyuyordu ve bu bakımı yapmak için Guardiola takımın başına getirildi. Onun yaptığıysa bundan farklı bir şey değildi. Üç sezonda Bayern, sonuncusu geçtiğimiz cumartesi olmak üzere üç kez Bundesliga’yı kazandı. Ayrıca Bayern bir kez DFB-Pokal’ı müzesine götürdü ve ikincisi için önümüzdeki günlerde final oynayacaklar.
Tabii ki tüm bu başarıları yok saymaya yönelik doğal bir eğilim de mevcut. Çünkü Bayern’in kaynakları Bundesliga’nın diğer ekiplerine kıyasla oldukça fazla. Muhteşem! O zaman hadi sıfatların ötesine geçelim ve bunu nasıl yaptıklarına bakalım. Bundesliga’nın 53 yıllık tarihi boyunca sadece dört takım 80 puan barajını aşmayı başarabildi. Bunlardan ikisinin başında Guardiola vardı. 80’e ulaşamadıkları bir sezonu ise 79 puanda bitirdiler.
Bayern Münih geçtiğimiz hafta deplasman golü nedeniyle Atletico Madrid’e elendi diye tüm bunları başarısızlık olarak addetmek, bu oyunun nasıl işlediğini ve şans faktörünün olaya etkisini anlayamamak demek. 11. dakikada hiçbir çalıştırıcının önleyemeyeceği bir kahramanlık gösteren Saul sebebiyle geriye düştüler. Sonuna kadar savaştılar ve iki devre boyunca onlarca gol pozisyonu ürettiler. Thomas Müller, Allianz Arena’da bir penaltı kaçırdı. Eğer kaçırmasaydı, Guardiola’yı sevmeyenler sopalarını yerine koymak durumunda kalacaktı.
Geçtiğimiz iki sezonda –Bayern’in Barcelona’ya ve Real Madrid’e elenmesinde- Guardiola’nın bazı taktiksel ve stratejik kararlarının geri teptiği ve bu sebeple ağır yenilgiler aldıkları doğru. Ancak, bu sene olan diğerlerinden çok farklıydı. Guardiola, Bayern’in olağanüstü kaynaklarını kullanarak olağanüstü başarılara ulaştı. Ne kaçan bir penaltı bunu değiştirir ne de önceki yarı finallerdeki hatalar onun önümüzdeki sezon Etihad’da yetersiz kalacağının sinyalini verir.
Çeviri: Tamer Özgen