Euro 2008’in zafer sarhoşluğu oldukça derindi. Bir döneme damga vuran kuşak, sahneden çekilmiş yeni isimler takıma girmiş, geçiş dönemi sancılı geçse de Euro 2008 yarı finalle sonlanmıştı. Türkiye’deki futbolseverlerin hafızasında ayrı bir yer edinen efsanevi 2003 Konfederasyon Kupası ve o turnuvanın kadrosu, milli havuza dahil olurken sıkıntı çekmiş, aralarından elenenler olmasına rağmen gemi 2008 yazında kıyıya yanaşmıştı. İşte o geç gelen başarı; bir sonraki jenerasyonun kullanılmasını engelledi.
79-83 arası nesil, yani Nihat, Gökdeniz, Hamit, Servet, Tuncay, Volkan gibi (2002 kadrosunda olan Emre’yi dahil edebiliriz) Euro 2008’de kalitesini ispat etti, dönemin genç yıldızı Arda’yı da aralarına dahil ederek o takımdan uzun bir süre daha faydalanılması düşünüldü. Ve o esnada, 85-88 kuşağı bir kenara atıldı.
Muhakkak o kuşağın da kendi hataları var. Misal Burak Yılmaz’ı 25 yaşına kadar göremedik. Selçuk İnan’ın kariyer planlaması, onun İstanbul’a 27 yaşında gelmesine neden oldu. Olcan, tüm yeteneklerine rağmen milli takım havuzuna çok kısa bir süre girdi, ve sonrasında dışarıda kaldı. Caner Erkin, pozisyonunu keşfetmekte dahi zorlandı. Ümit Milli Takım döneminde kendini gösteren Volkan Şen, iki kere dibi gördü; halen kendine sağlam bir yer edinemedi.
Bir kuşağın heba olmasını defalarca yaşayan bir ülke olarak çok da şaşırdığımız bir durum yok ortada. Hatta romantik bir taraf oluşturmak da yersiz olur. Fakat bu neslin futbolunun son dönemine girerken bir turnuva görecek olması ve bunu da o neslin en yetenekli futbolcularından birinin son dakikada attığı frikik golüyle gerçekleştirmesi ilgi çekici..
İzlanda maçının ardından ortaya çıkan ‘Beckham-Yunanistan’ benzetmeleri de ilk başta hoş gözükse de yeterli değil. Beckham, 1998 Dünya Kupası’nda kırmızı kart görerek takımının elenmesinin bir numaralı sorumlusu ilan edilmişti. Yunanistan maçında kariyerini baştan yazacak bir gol attı. Kısacası bireysel bir hikayeydi. Oysa burada geniş bir oyuncu grubunun hemen hemen son şansından bahsediyoruz. 1983 doğumlu Umut, 1985 doğumlu Burak, Selçuk, Gökhan Gönül, 1987’li Ersan, 1988 doğumlu Volkan Babacan ve Caner Erkin, hatta Euro 2008’te henüz genç olan 1986’lı Mehmet Topal, 1987’li Arda Turan ve Mevlüt… Yıllardır bu günü bekliyorlardı. Sonunda beklenen oldu.
Şimdi ne olacak? 2008’deki gibi alttan gelenlerin önü kapanır mı, yoksa bir değişim mi yaşanır? Önemli olan nokta bu. Sağlıklı olan son dakikada frikik golü atarak maçı kazandıran kuşağın yavaş yavaş sahneden çekilmesi. Fakat bu, yaşları nedeniyle olmamalı. Alttakilerin de onları zorlaması gerekiyor. İşin merak edilen boyutu da burası. Ozan Tufan, Cenk Tosun, Oğuzhan, Alper Potuk, Okay Yokuşlu hatta son dönemde Semih Kaya gibi isimlerin takımlarında daha çok süre bulması lazım. Yabancı sayısının bu konuda bir engel olduğunu düşünürsek, 26-30 yaş kuşağının Avrupa’da geçireceği ilgi çekici bir turnuvanın ardından transfer yapması dengeleri değiştirebilir.
Olması gereken tahmini sağlıklı senaryo şu şekilde: Üst nesil yıllardır geride kalmanın acısını çıkararak barajın üstünden topun gönderip son dakikada turnuvaya gider (Bu yaşandı). Ardından belki 1 turnuva daha geçirebilirler ama daha da önemlisi son dönemde Avrupa’ya da açılabilirler. Avrupa’ya açılan neslin boşalttığı alanı bir alt kuşak doldurur. Takımlarında önemli rol edinen bu grup, milli takım daha verimli olur.
Tek başına yeterli olmayacağını defalarca görsek de; turnuvalara gitmenin önemini inkar etmemek lazım. Bir domino taşı etkisi sağlanırsa; bir sonraki turnuva için 8 sene beklemek zorunda kalmayabiliriz.