Ertuğrul Özkök seneler önce basında çıkan transfer haberleriyle ilgili ilginç bir açıklama yapmıştı. Basının okuyucuya hayal satma olgusuna yapılan övgü o dönem gündemi değiştirmiş, hatta basının kendi içinde tartışmasına neden olmuştu. Şöyle diyordu Özkök kısaca; “Ben fanatik bir Fenerbahçeliyim. Açıyorum gazeteyi, takımımın bir dünya yıldızını transfer edeceğini okuyorum ve o gece en güzel hayaller, rüyalar içinde uyuyorum.. İnsanları bir geceliğine olsa da mutlu etmek kötü bir şey mi?. Ne var bunda?”
İnsanlar da belki farkındaydı. Gazetelerde ismi geçen yıldızların Türkiye’ye gelmeyeceğini düşünüyor ama onları konuşmak, o ihtimalleri değerlendirmek, yıldızların kendi takımlarının formalarına eklenmiş fotoğraflarını görmek hoşlarına gidiyordu. Ya da tam tersi, ülke sınırlarına gelen yıldızların sayısı zaman içinde artınca, bu hayallerin gerçeğe dönüşebileceğine inandılar. İki farklı düşünce de olsa sonuç aynı; transfer haberleri yapılır ve maçsız geçen yaz ayları boyunca gündem oluşur.
Fakat artık işler değişiyor. Bu yaza damga vuran Zlatan Ibrahimovic haberleri, kaynakların değişmesine neden oldu. Eskiden, gazeteler, muhabirler, yayın yönetmenleri; yani satışa ve tiraja muhtaç olan herkes, transfer haberlerini parlatmak zorundaydı. Ya yoktan var edecek, ya da var olanı süsleyecekti. Devir değişti. Artık herkes sosyal medya kullanıyor.
Sosyal medyanın, en başta da Twitter’ın çıkış mottosu ya da vaat ettiği şuydu; artık herkes kendi medyasını kurabilir, herkes gazeteci olabilirdi.
Bu cümle çok iddialı ama bir o kadar da umut verici. Zannedildi ki; ana akımın geleneklerine uymak zorunda kalınmayacak. Gerçekler, insanın olduğu her yerde ortaya çıkabilecek, en ıssız kuytudan bile dünyaya gerçekler yansıyacak. İdealist bir tavır gelişecek. Belki dünyanın başka toplumlarda gelişmiştir; ama henüz burada bu aydınlanmanın gerçekleşmediğini söyleyebiliriz.
Gerçekler karın doyurmuyor, hayaller daha çok satıyor. Görülen her şey yaşadığınız toplumun sonucudur. En tepedeki medya devleri ile elinde akıllı telefonu olan biri arasında çok fark yok. Tek fark; biri milyonlara ulaşıyor diğeri daha az sayıdaki insana…
Transfer hayallerine yer ayırmayı adet edinen gazeteler bile durduk yere sayfalarına Zlatan Ibrahimovic’i taşımazdı. Messi, Ronaldo ve Zlatan ‘dokunulmazlar’ sınıfında yer alıyor. Hayali satmak var, bir de kendini güldürmek var. İkisi arasındaki ince çizgiyi bilenler bu hataya düşmezdi. Fakat, bireysel medya, seneler boyunca karşı olduğu, kendisini kandırdığını düşündüğü ekole önce rest çekti, sonra da ondan daha iyisini yaptı!
Zlatan Ibrahimovic ve Galatasaray haberleri; sanılanın aksine basından çıkmadı. Taraftarların, duyumucların, ‘yönetime yakın kaynak’ olarak anılmak isteyenlerin, bir kartopu olarak başlattığı, daha sonra da çığa dönüşen haberleriydi. İşin şaşırtıcı boyutu, bu çılgınlığa herkesin çok hızlı bir şekilde kapılmasıydı. Bir yerden sonra basın da devreye girdi. Sonuçta, günümüzün muhabirleri ve editörleri de Twitter’ı takip ediyor. Orada konuşulan bir olaya kayıtsız kalmamaları düşünülemez. Ama belki de bir yerden bakınca hak vermek gerekebilir. Taraftar; müşteri olmayı çabuk kabullendi. Sözde buna karşı çıktığını belirtse de aslında pratikte adaptasyonu kolay oldu. Haliyle, hizmet almak için direnen bir müşteri kitlesi ile karşı karşıyayız. Belki bu da o kitlenin “Madem ben müşteriyim, kuracağım hayalleri de ben seçerim” çığlığıdır.
Giderek büyüyen, kimin ortaya attığı belli olmayan bu hayal, Galatasaray’ın yeni sezonundaki en büyük engel olarak karşısında duracak. Şu noktada artık, yönetim ‘Zlatan’ı alamayan basiretsizler’; Hamzaoğlu, ‘Zlatan’ı istemeyen vizyonsuz’, Burak Yılmaz, ‘Zlatan’a tavır alan kaprisli futbolcu’ sıfatlarına sahip oldu. Yönetim ile teknik heyet arasında, futbolcu ile taraftar arasında, taraftar ile teknik heyet arasında, bir güvensizlik ortamı oluştu. Sezonu kupalarla kapatan bir takımın başına gelebilecek en gereksiz durum. Bundan 6-7 sene önce, yazının başında hatırlattığımız Ertuğrul Özkök cümlesinde kilit bir ayrıntı vardı. Özkök, insanların bu haberler sayesinde mutlu uyuduğuna, hayal kurduğuna inanıyordu. Belki de haklıydı. Şimdi ise kesin olan bir şey var; kimse mutlu değil, herkes öfkeli.
Bütün bu kaosun arasında insanın aklına tek bir soru geliyor. Acaba Zlatan bunların ne kadarını biliyor?