Maçın 63. dakikasıydı. Aylardır heyecanla ve merakla beklenen o an gelmişti ama o anın coşkusuna kapılmak pek mümkün değildi. Bir efsane Didier Drogba oyuna girecek, ilk defa sahaya çıkacaktı. Ama bazen futbolda daha önemli şeyler de var. Mesela Akhisar maçını kazanmak bunlardan biri! Skor 0-0’dı ve dakikalar azalıyordu.
Oyuna giren Didier Drogba, uzun bir süreç sonunda takıma dahil olmuştu. O süreç; Galatasaray taraftarı ile onun arasındaki bağı bir saplantıya dönüştürmüştü. Transfer olduğunda ise bu saplantı yerini soru işaretlerine bıraktı. Evet, bir dönem çok iyi bir oyuncuydu ama son zamanlarda Çin’deydi, ne durumdaydı, sakat mıydı, formsuz muydu, güçsüz müydü… Bütün soru işaretleri yedi dakika içinde kalktı. Galatasaray, o kritik Akhisar maçında artık 2-0 öndeydi. Afrika’nın büyük efsanesi, Türkiye’de farkını göstermişti.
Drogba’lı Galatasaray, sezon sonunda da şampiyon oldu. Drogba, hem Fenerbahçe hem Beşiktaş derbilerinde gol attı. Real Madrid’e de attı, hatta iki tane attı ama biri sayılmadı. Muhteşem bir dönemdi. Fakat birinci seneden sonra bazı sorunlar çıkmaya başladı. O sorunları uzun uzun anlatmak zor olabilirdi. Ne de olsa o Drogba’ydı ve onunla ilgili sorun yaşayan ‘şımarıklık’ damgası yiyebilir. Fakat yine de hisler yalan söylemez. O ilk günlerin coşkusu artık yoktu. Yerini tıkanan ve yürümeyen bir ilişki almıştı. Üzerinden 1.5 sene geçtikten sonra uzun uzun anlatmak gereksiz olabilirdi. Fakat Drogba’nın MLS’teki ilk maçının özet görüntüleri bunu kolaylaştırdı. ABD spor kültürünün seneler boyunca pazarlayabileceği üç dakika, Drogba’nın Galatasaray kariyerinin temsili bir kaydı gibi.Tek farkı gol atamamış olmaması!
Montreal Impact takımına transfer olan Drogba, ilk maçına Philadelphia Union karşısında çıktı. Karşılaşma öncesinde soyunma odasında sempatik hareketler yaptı, renkli görüntüler ortaya çıktı. Maça ise yedek kulübesinde başladı. Oyuna 58. dakikada girdi. Tıpkı Manisa’da olduğu gibi! Arada sadece 5 dakika fark var. Oyuna girer girmez de o klasik hareketini yaptı ve gökyüzüne selamını yolladı. Kanadalı futbolseverler o anı yaşarken çıldırdı, çıkardıkları sesin desibeli arttı. Manisa’da da oyuna girdiğinde aynı coşkuyla adımını atmıştı. Belki bu kadar gürültülü değildi ama tüm kahvehanelerde insanların ekrana kilitlendiğinden eminiz.
Bunlar ilk maçın benzerlikleri ve oldukça olağan. Daha sonrası ise bir buçuk yıllık serüvenin kısa bir özeti.
Drogba oyuna girdiğinde skor 0-0’dı. İşler yolundaydı. Tecrübeli golcü de -gol atamamış olsa bile- kalitesini belli ediyordu. Rakip savunmayı zorladı, stoperler arasından yükselerek hava toplarını indirdi, takım arkadaşlarına servisler yaptı, kendisini boş alanlarda göstererek sorumluluk ve top aldı, uzaktan şutlarla kaleyi yokladı. Oldukça iyi bir 15 dakikaydı. Galatasaray’daki ilk senesi gibi.
Konuk takım 78’de golü atınca işler değişti.
Onu savunan Fabinho, Drogba’yı yıldırmaya başladı. Yıldırınca da rakibinin sinirleri bozuldu. Kuzey Amerikalılar bunu anlamamış olabilir ama onlar da anlayacak! 80’de basit bir müdahale sonunda Drogba kendini yere bıraktı. Yüzünü tuttu, büyük bir darbe aldığını hakeme göstermeye çalıştı. Hakem pek oralı olmadı. 83’te Fabinho arkadan çekti Drogba’yı. O da yere düştü ama hemen kalktı. Hakemlere itiraz etmek için! Maça olan ilgisini kaybetmişti. Yeni rakipleri; doğrudan rakip savunma ve hakemler oldu. Drogba sahada istediklerini yapamayınca, işler kötü gidince, ilgiyi başka yerlere çekmeye çalışır, sorunu başka noktalara çekerdi. Mesela Gençlerbirliği maçında üstten auta yolladığı penaltıdan sonra derdini beyaz noktaya tekme atarak anlatmaya çalışmıştı! O, penaltıyı kaçırmıştı. Çünkü zemin bozuktu! Gerçi o maç Drogba’nın iyi döneminde oynanmıştı ama sinirleri yoran bir 90 dakikaydı.
Mavi Fil‘in tartışılmaya başladığı zaman ise frikiklerin tek hakimi olduğu dönemdi. Duran her topa o vuruyordu. Selçuk’un frikik rekorları geride kalmıştı, Burak fırsat bile bulamıyordu.Hatta Sneijder bile topun başına geçemeden maç bitiyordu.
Philadelphia Union maçının 89. dakikasında Drogba bir kez daha yere düştü. Hakem bu sefer faulü verdi. Kaleyi cepheden gören noktada topun başına geçen isim tabi ki Drogba oldu. Tamam çok kötü vurmadı. Mesela Londra deplasmanında ikinci katta asılı duran pankarta atmıştı, bu sefer o kadar kötü değildi ama bu frikikte de kaleci Andre Blake pek zorlanmadı.
Kısa bir süre sonra maç bitti. Rakip oyuncular efsaneleri ile bir hatıra tokalaşması yapmak için yanına geldi.Ne olursa olun o halen çok büyük bir futbolcu ve her zaman bir ‘efsane’ olarak hatırlanacak. Fakat hemen her büyük isim gibi, kariyerinin sonunda işler zora girdiğinde takındığı tavırlar hayranları için zorlayıcı olacak. Onu sevmek, büyük hayal kırıklıklarına yol açabilir. Neyse ki Kuzey Amerikalıların çok fazla tutkuların esiri olmadığını tahmin ediyoruz!