Bu yazı ilk olarak Socrates’in 57. sayısında yayımlanmıştır. Tüm nüshalarımıza bu adresten ulaşabilirsiniz.
Sebastian Vettel, Lewis Hamilton ile beraber Formula 1’de 2010’lu yılların en etkin iki isminden birisi. Alman sürücü dünya şampiyonluğu, yarış zaferi, pol pozisyonu, podyum, lider gidilen tur, alınan toplam puan ve en hızlı tur gibi çok önemli yedi alanda istatistiksel anlamda tarihin en başarılı beş pilotu arasında yer alıyor. Dolayısıyla son yıllarda hayal kırıklığı yaratsa da F1 tarihinin en önemli isimleri arasında yer alıyor. 2000’lerin sonlarına doğru sahneye çıkmaya başlayan Vettel’in yıldızı, aslında 2010’ların ilk yarısında parladı. Ama aynı yıldız son yıllarda neredeyse parladığı hızla sönmeye başladı. Vettel’i ve 13 yıllık F1 kariyerini incelemek için 2000’lerin sonuna dönmek lazım.
Bebek Schumi
Başarılı karting kariyerinin ardından, sponsorluk anlamında Red Bull tarafından desteklenen 1987 doğumlu Vettel, 2006’da zamanın yükselen takımı BMW Sauber’in test pilotu oldu. Hayatındaki ilk resmi F1 seansına 2006 Türkiye GP’sinde çıktığında o zaman için resmi bir F1 hafta sonuna katılan en genç sürücü olan Vettel, daha kariyerinin dokuzuncu saniyesinde pit yolunda hız limitini aştığı için 1000 euro para cezası aldı. Bu cezayı ödeyecek parası olmadığını belirten genç sürücü, aynı gün ikinci antrenman seansını ilk sırada bitirerek dikkatleri üzerine topladı.
Vettel, F1’de ilk yarış şansını Robert Kubica’nın 2007 Kanada GP’sinde yaptığı korkutucu kaza sayesinde yakaladı. Kubica takip eden hafta yapılan ABD GP’sine katılamayınca Vettel, hayatının ilk F1 startını aldı; devamında da sekizinci olarak puan almayı ve F1 tarihinin puan alan en genç ismi olmayı başardı. Alman olması, sarı saçları ve Michael Schumacher’e olan hayranlığı ile ‘Bebek Schumi’ lakabı takılan Vettel, ilk yarışına çıkmadan evvel biberon ve önlük takarak fotoğraf çektirmek zorunda kalacaktı.
Vettel, Red Bull sponsorluğunda olsa da kontrat olarak BMW-Sauber takımına bağlıydı. Red Bull’un uydu takımı Toro Rosso, BMW’den Vettel’i serbest bırakmasını istedi. Vettel çok gençti, hızlıydı ama tecrübesizdi; üstelik testlerde BMW’nin yarış pilotları Kubica ve Hedifeld’den yavaştı. BMW takımı, bir sonraki sezon olan 2008’de de bu iki isimle devam etmek niyetindeydi. Yani kısa vadede Vettel’e takımda yer yoktu. İşte bu noktada BMW yönetimi, F1 kariyeri boyunca vasatın üstüne hiçbir zaman çıkamasa da tecrübeli olan Heidfeld’i, toy ama yetenekli Vettel’e tercih etti ve Alman sporcunun kontratını sonlandırdı. Takımın patronu Mario Theissen yıllar sonra, bu yaptıklarının çok büyük bir hata olduğunu söyleyecekti.
Böylece Vettel yıldızlaşacağı Red Bull ailesine tam anlamıyla katılmış oldu. 2007’deki yarım sezonunda Toro Rosso’da, Japonya GP’sinde ana takım Red Bull’dan Mark Webber’e çarpmak gibi büyük hatalar yapsa da hızıyla dikkat çekti. Vettel 2008 için Indycar şampiyonu Sebastian Bourdais’in yanındaki Toro Rosso koltuğunu kaptı.
Monza’da İlk Zafer
Vettel o sezon kendisinden sekiz yaş daha büyük ve çok daha tecrübeli olan Bourdais’i âdeta denize döktü (eski sistemde 35 puana karşılık 4 puan.) İtalya’da yağmur altında koşulan hafta sonunda, muhteşem bir performansla F1 tarihinin en genç pol ve yarış kazanan ismi oldu. Toro Rosso (eski adıyla Minardi), 1985’ten bu yana beklediği o ilk zaferi hem de evinde, İtalya’da kazanmıştı. Özellikle bu zafer, kendi programı dâhilinde yetiştirdiği sürücüleri ana takım olan Red Bull Racing’de yarıştırmak isteyen Red Bull yönetimi için karar verici nitelikteydi. Daha önce büyük takımda Christian Klien ve Vitantonio Liuzzi gibi isimleri deneyen Red Bull, bu sürücülerden umduğunu bulamadığından, 2008’de tecrübeli isimler David Coulthard ve Mark Webber ile yarışıyordu. Coulthard’ın emeklilik kararı ile Vettel’in terfisi neredeyse eş zamanlı gerçekleşti ve 2009’da büyük buluşma tamamlandı.
Red Bull Dönemi
On yıl öncesinde Red Bull-Renault yönünü bulmaya çalışan bir takımdı ve açıkçası çok da ciddiye alınmayan, eğlenceli bir parti takımı imajına sahipti. Oysaki F1’in belki de en iyi tasarımcısı Adrian Newey’i kadroya katan Red Bull, kazanan bir takım olmaya niyetliydi. 2009’da tamamen değişen aerodinamik kurallar tüm takımlara âdeta beyaz bir sayfa açma hakkı tanıdı. Dönemin en başarılı takımları Ferrari ve McLaren, 2009 kurallarını tamamen ıskalamışlardı. Böylece Honda’nın kapattığı ancak isim değiştirip küçülerek yola devam eden Brawn GP, Toyota ve Red Bull sezona en hızlı üç takım olarak başladı. Ancak bu üç takımın önceki yıllarda tek bir yarış zaferi bile yoktu.
Açıkçası Brawn GP ve Toyota, yönetmelikleri farklı yorumlayarak o sene otomobilleri hızlandıracak en önemli formül olan çift katmanlı difüzörü bulmuştu. Red Bull ise bu keşfi yapamayan geleneksel tasarımlar içindeki en hızlı otomobildi. Sene ilerledikçe Red Bull hızlandı, hızlanan otomobille beraber gelişen Vettel, Çin’de takıma ilk zaferi armağan etti. Vettel, seneyi tecrübeli takım arkadaşı Mark Webber’in önünde bitirse de Brawn GP ve Jenson Button’ın sene başında yakaladığı puan farkını kapatamadı. Alman isim, kazanabilecek kadar hızlı bir otomobile oturduğu ilk yılda dört yarış kazanarak sezonu ikinci sırada noktaladı.
İlk Şampiyonluk
2010 sezonu büyük değişikliklerle başladı. Brawn GP’yi satın alan Mercedes, Michael Schumacher’i de emeklilikten döndürmüştü. Son şampiyon Button McLaren’e, Lewis Hamilton’ın yanına geçmiş; Ferrari, takımın son dünya şampiyonu (inanması güç ama 2019’un sonunda hâlen bu unvanı geçerli) Kimi Raikkonen’i takımdan göndererek yerine çifte dünya şampiyonu Fernando Alonso’yu transfer etmişti. Açıkçası dört dünya şampiyonunun piste çıkacağı sezonun başında Red Bull pilot kadrosu açısından Ferrari, McLaren ve Mercedes’ten daha zayıf duruyordu.
Ancak 2009’dan önemli dersler çıkartan Adrian Newey, RB6 şasisinde harikalar yaratmıştı. Sezon boyu güç dengeleri ve en hızlı pilot-otomobil kombinasyonu Ferrari-Alonso, McLaren-Hamilton ve Red Bull-Webber ile Vettel arasında değişip durdu. Vettel dönem dönem büyük hatalar yapsa da sezon içinde bazı yarışlarda yenilemeyecek kadar hızlı olabileceğini gösterdi. Türkiye GP’sinde ilk iki sırada giderken takım arkadaşı Mark Webber ile çarpışması zaferin McLaren’e gitmesine neden olacaktı. Açıkçası bu kazada daha fazla kabahati olan pilot Vettel olmasına rağmen takımın daha çok Webber’i suçlaması Red Bull’un gelecek planlarının göstergesiydi.
Sezonun son dört yarışına puan tablosunda çok geride ama çok hızlı giren Vettel, Japonya’yı kazandı. Kore’de liderken motor patlatmasa kazanacaktı. Akabinde Brezilya’yı kazandı ve müthiş dörtlü o finale zayıf da olsa şampiyonluk iddiasını koruyarak geldi. Alonso, Webber, Vettel ve Hamilton’ın şampiyon olabileceği Abu Dabi yarışını kazanan Vettel, Ferrari’nin yaptığı strateji hatasıyla Alonso’nun yedinci olması neticesinde 23 yaşında F1 tarihinin en genç dünya şampiyonu oldu. Alman yetenek sezon boyu şampiyonada bir yarış bile lider gidememişti. Ama sezonun 19. ve son yarışının damalı bayrağı sallandığında zirvedeydi ve önemli olan da buydu.
Hegemonya
2011’de Red Bull-Renault açık farkla en hızlı otomobildi. Şampiyon olmanın verdiği özgüvenle sezona fırtına gibi giren Vettel ilk sekiz yarışın altısını kazanıp diğer ikisinde de ikinci oldu. Sezonun kalan bölümünde hem takım arkadaşı Webber’i hem de diğer rakiplerini âdeta denize döken Vettel, 19 yarıştan aldığı 11 zafer ve 6 podyumla beraber güle oynaya şampiyon oldu.
Sonraki sezon ilginç şekilde başladı ve ilk yedi yarışta, yedi farklı pilot zafere ulaştı. Red Bull bu kez 2011’deki kadar üstün değildi ve ilk 13 yarışın ardından Vettel’in sadece bir galibiyeti vardı. Ancak Avrupa sezonunun bitmesinin ardından başlayan, takvimin son üçte birlik döneminde Vettel ve ekibi vites yükseltti. Uzak Doğu’da gelen üst üste dört zafer, Abu Dabi’de pitten başlayıp podyuma ulaşması ve Amerika’daki podyumla Vettel, unutulmaz 2012 finaline, Brezilya’ya önde geldi. İlk turda kazaya karışan ve son sıraya düşen Alman sürücü, yarış sonuna kadar altıncılığa tırmandı ve son üç yılda ikinci kez sezonun son yarışında şampiyonluğu Alonso’dan çaldı! Alonso, modern F1 tarihinin en iyi sezonlarından birini çıkarıp güçsüz Ferrari’yi âdeta sırtında taşısa da Vettel’in üçüncü şampiyonluğunu engelleyemedi.
2013, V8 motorların son senesiydi. Vettel ve Red Bull, 2011’de olduğu gibi dominant bir yıl geçirdiler. İlk on yarışta gelen dört zaferin ardından son dokuz yarışı da kazanan ve bu alandaki rekoru ele geçiren Vettel, sezonun bitimine üç yarış kala şampiyonluğunu ilan etti. İkinci Alonso ile sene sonundaki 155 puanlık fark, altı galibiyetten fazlasına denk geliyordu ve bu, 2010’larda başlayan 25’li puan sisteminde görülmüş en büyük farktı.
Vettel için 2013’ün en karanlık günü ise Malezya’da takım emrini dinlemeyerek Mark Webber’i geçip kazandığı yarıştı. Altın çocuk, tıpkı diğer büyük şampiyonlar gibi gerektiğinde kazanmak için oyunun kurallarını esneten hatta delen, acımasız ve egoist bir adama dönüşebileceğini göstermişti. Multi 21 skandalı, sene sonuna kadar Vettel’in pistlerde protesto edilmesine neden olacaktı.
Yine de 2013 sezonu bittiğinde şampiyon, F1 dünyasının zirvesindeydi ve bir sürü rekora sahipti. Toplam puan, pol pozisyonu sayısı, yarış galibiyeti, dünya şampiyonluğu gibi alanlarda öyle istatistikler elde etmişti ki onun yaşında benzer başarılar elde kimse yoktu. Ayrıca bir sezonda en fazla pol pozisyonu elde eden, galibiyet alan, ilk çizgiden başlayan, en fazla podyuma çıkan, en fazla tur lider giden sürücü de Vettel’di. İnanılmaz bir şekilde, 26 yaşındaki Alman yıldızın bunları başarması için F1’de sadece altı tam sezon geçirmesi yetmişti.
Başarının Anahtarı
Vettel, Red Bull-Renault ve Adrian Newey ortaklığı, dört senede âdeta yenilmez bir armada yaratmıştı: 77 yarışta 34 galibiyet, 40 pol pozisyonu ve 53 podyumla beraber gelen dört tane çifte şampiyonluk. Vettel, doğal yeteneğini çok çalışma, Alman disiplinini de içeren iş ahlakı, kendini tamamen işine adaması ve takım kimyasıyla birleştirmişti. Daha iyiye ulaşmak için kendisinin ve takımının performansını sürekli acımasızca eleştiriyordu. Takımla uyumu tamdı. Yaptığı hatalardan ders alıyor, alçakgönüllü bir yaklaşımla yaşadığı tarihi başarılara, ulaştığı servet ve üne rağmen ayakları yere basar şekilde yaşıyordu. Ünlü olmak pek umurunda değildi; sosyal medyadan uzak duruyor, ailesi ve sevdiklerini medyadan koruyordu.
Tıpkı diğer büyük şampiyonlar gibi otomobili sürerken kafasının bir kısmında yarışta neler yapacağını, olası senaryoları, rakiplerinin hamlelerini düşünüyordu. Cuma akşamları saatlerce her şeyi inceleyip nereden zaman çıkaracağına bakıyor, otele gidip konu üzerine düşünüyor ve cumartesi günü piste gelip o problemi ortadan kaldırıyordu.
Red Bull yıllarında Vettel öne çıktıkça Newey ve takım, otomobili ona daha çok uyacak şekilde geliştirdi. 2010’lu yılların başında egzoz gazlarını, otomobilin arkasındaki difüzörün üzerine giden hava akımını kuvvetlendirmek için kullanmak başarının anahtarlarından birisiydi. Sistemde viraj içinde gaza ne kadar erken basabilirseniz difüzörü o kadar besleyebiliyor, yani o kadar fazla yere basma gücü yakalayabiliyordunuz. Ancak bunu yapabilmek için hem otomobilin arka tarafına hâkim olmak hem otomobili daha ani bir hareketle döndürmek hem de yön değişimlerindeki ağırlık transferini kontrol etmek gerekiyordu. Vettel bu sistemi Webber’e göre çok daha etkili kullanabiliyordu ve hatta sürüş stilini buna göre geliştirmişti.
Böylece otomobilin burnunu virajın içine hedefleyip, iç taraftaki ön lastik üzerinden ani bir dönme hareketi başlatabiliyordu. Viraja daha fazla hız taşıdığı için viraj çıkışındaki hızlanmada daha az çekişe ihtiyaç duyuyor, böylece yarışta lastiklerini daha uzun süre koruyabiliyordu. Ayrıca gaza ne kadar erken oturabilirse o kadar fazla yere basma gücü yakalıyordu. Kısacası Vettel sistemi doğru kullandıkça hızını arttırıyor, hızını arttırdıkça daha da avantajlı konuma geliyordu. Böylece şampiyonada sık sık karşımıza çıkan yavaş virajlarda Webber’e karşı belirgin bir üstünlük kurabiliyordu.
Ayrılık Zamanı
2014’te start alan turbo hibrit çağına Red Bull’un motor tedarikçisi Renault kötü bir başlangıç yaptı. Yeni güç ünitesi hem güçsüz hem de dayanıksızdı. Üstelik az önce anlattığımız egzozla beslenen difüzör sistemi ortadan kalkmıştı. Emekliye ayrılan Webber’in yerine Toro Rosso’dan genç ve hırslı Avustralyalı Daniel Ricciardo gelmişti. Vettel’in alıştığı otomobil ve sürüş stili, 2014’te ortadan kalkarken Ricciardo yavaş bir takımdan gelen daha genç ve hırslı bir isim olarak yeni düzene daha çabuk adapte oldu. 2014 sezonu Vettel için kötü başladı, kötü gitti ve kötü bitti. Puan anlamında Ricciardo’nun gerisinde kaldı, üstelik genç rakibinin aksine yarış da kazanamamıştı. Ama sene içinde eline Ferrari’ye geçme fırsatı geldi. O da çocukluk kahramanı Michael Schumacher’in izinden giderek İtalya’nın yolunu tuttu.
Ferrari de tıpkı Red Bull gibi turbo hibrit çağının başını ıskalamıştı. Ama önemli değildi; Bebek Schumi, artık Schumi’nin takımındaydı. Tecrübeli şampiyon Kimi Raikkonen ile beraber yarışacaktı. Kulis oyunlarına girmeyen, açık sözlü, otomobili hızlı kullanmaktan başka bir şeyle ilgilenmeyen ve hız anlamındaki zirve yıllarını geride bırakmış Raikkonen, ideal bir takım arkadaşıydı.
Hasret
Alman yıldız ilk sezonunda üç yarış kazansa da, Mercedes’in hızı nedeniyle şampiyonluk mücadelesinden uzak kaldı. 2016, Ferrari’nin teknik anlamda ve yönetim açısından yeniden yapılanma yılıydı. Dolayısıyla hem Vettel hem de Ferrari tek bir zafer dahi kazanamadı. Takım puan tablosunda sadece Mercedes’in değil, Red Bull’un da gerisinde kalmıştı.
Ama Ferrari, aerodinamik kurallarının değiştiği ve otomobillerin hızlandığı 2017 sezonuna iyi bir başlangıç yaptı. Ferrari’nin elinde 2010’dan beri ilk defa şampiyonluk yarışını sürdürebilecek kalitede bir otomobil vardı. Vettel sezona iyi başladı ve yaz arasına kadar, Azerbaycan’da güvenlik aracı periyodunda sinirlenip Hamilton’a çarpması dışında yarış sonuçlarını etkileyen bir hata yapmayınca tatile 14 puan önde gitti. Ama sezonu Ferrari’nin favori olduğu Singapur’da startta başlattığı kaza ile beraber tepetaklak oldu. O yarış, Hamilton’ın lehine neredeyse 37 puanlık bir farkla noktalandı. Malezya’da motor arızasıyla sondan başlayan Vettel, Japonya’da da teknik sorunla yarış dışı kalınca şampiyonluk mücadelesi bir ay içinde çöktü. 2018’e Ferrari son on yılın en iyi otomobiliyle başladı. İlk iki yarışı kazanan Vettel, ilk dört yarışın üçüne de polden başladı. Azerbaycan ve Fransa’da yaptığı sürüş hataları nedeniyle puan kaybeden Vettel, yine de on yarış tamamlandığında sekiz puan farkla liderdi.
Ancak tıpkı 2017 Singapur yarışı gibi, 2018’in kâbusa dönüşmesi de Almanya’da başladı. Kendi evinde lider giderken bariyerlere çarpan Vettel, Hamilton’ın 14. sıradan başladığı yarışı kazanmasını seyretmek zorunda kaldı. Bir anda Hamilton lehine 32 puanlık bir avantaj oluşmuştu. Kalan 10 yarışta Vettel sadece bir zafer daha alabilirken Hamilton tam yedi yarış kazanacaktı. Ferrari’nin otomobil gelişiminde geride kalmasına Vettel’in İtalya, Japonya ve Amerika’da yaptığı sürüş hataları da eklenince sezon bir kez daha fiyaskoya dönüşmüş oldu.
Yeni Dönem
2019 öncesinde Ferrari, Raikkonen ile yolları ayırarak kendi sürücü akademisinden yetişen Charles Leclerc’i koltuğa oturttu. Genç, hızlı, öğrenmeye ve başarıya aç, kendisini kanıtlamak isteyen Leclerc ile yarışmak Raikkonen ile yarışmaktan çok farklıydı. Ferrari’nin değişen kurallara göre otomobil gelişimi açısından yanlış bir yön seçmiş olmasıyla Scuderia bir kez daha sezon ortasına gelmeden şampiyonluk trenini kaçırdı. Sene başında takım tarafından üstüne daha çok oynanan Vettel ise hem Leclerc’in hızına cevap vermekte zorlandı hem de Bahreyn, Kanada, İngiltere, İtalya ve sonuncusu takım arkadaşı Leclerc ile çarpışmak olmak üzere tam beş yarışta sonucu etkileyen sürüş hatası yaptı. Dolayısıyla Vettel, takım liderliğinden genç yıldızı destekleyen yaşlı şampiyon moduna düşmek üzere.
Kısacası Ferrari’de beşinci yılda da gelmeyen şampiyonluğun stresi, İtalyan basınının yoğun baskısı, Leclerc’in beklenenden daha iyi ve hızlı çıkması, sürüş hatalarını bir türlü engelleyememesi ve hepsinden önemlisi saf hız anlamında kendisinden on yaş küçük Leclerc’ten yavaş kalmaya başlaması ile artık Vettel’in Ferrari’deki koltuğu sorgulanır hâle geldi. Evet, Schumacher de Ferrari’deki ilk şampiyonluğunu beşinci sezonunda alabilmişti ama Schumi ikinci ve üçüncü sezonlarında bir şampiyonluk mücadelesini son yarışa kadar taşımıştı ve dördüncü sezonunda (1999) ayağı kırılmasa muhtemelen şampiyon olacaktı. Oysaki Vettel, Ferrari ile bir sezon dahi son yarışa kadar potada kalamadı.
Yanlış Kararlar
Alman sporcu önde gidip yarışları forse etmeyi seven bir pilot, bunu zaten kim sevmez ki? Ama daha geriden gelip yukarılara tırmanmaya çalışırken ya istenen sıçramayı yapamıyor ya da birileriyle temas ediyor. İstatistiklere baktığımızda kazandığı 53 yarışın 45 tanesini ilk iki sıradan başlayarak aldı ve üçüncü sıranın daha gerisinden başlayıp kazandığı tek bir yarış dahi yok.
Öte yandan Red Bull, son yıllarda Ferrari’ye göre operasyon olarak daha başarılı bir takımdı. Yani otomobili sorunsuz ve arızasız şekilde, genelde en iyi stratejik hamleleri yaparak ve çok hızlı pit stop’larla yarıştırıyorlardı; böylece genelde önden başlayan Vettel de en iyi yaptığı işe, otomobil sürmeye konsantre oluyordu. Ama Vettel, Ferrari’de genelde otomobil gelişimi, strateji, dayanıklılık gibi alanlardaki sorunlarla da uğraşmak zorunda kaldı; yani çoğu zaman kafasını sadece otomobil sürmeye odaklayamadı.
Tekerlek tekerleğe mücadele gibi stresli anlarda, sanki gözünün önüne değerlendirme ve aksiyon anlamında yanlış kararlar almasına neden olan kırmızı bir sis iniyor. Ama neticede, dört kez dünya şampiyonu bir pilotun çıktığı yarışların üçte birinde sonucu etkileyecek hatalar yapma lüksü yok. Öte yandan çok erken gelen şampiyonluklar ve büyük servetle doyuma ulaşmış da olabilir Vettel. Aslında ‘Baba olduktan sonra pilotlar yavaşlar’ klişesi de Vettel’e uyuyor. Belki de Ferrari’de şampiyonluğa ulaşmanın bu kadar zor olacağını ve uzun süreceğini, İtalya’da böylesine baskı yaşayacağını düşünmedi. Çünkü Red Bull’da sistem tamamen kendisine odaklanmıştı ve üst üste gelen başarılarla üstündeki baskı çok daha azdı.
Tüm bu problemlerin birleşimi ile Ferrari’deki geleceği sorgulanan 32 yaşındaki Vettel, kariyerinin en zor dönemini yaşıyor. Alman sürücünün bir yıl daha kontratı var. Ama 2021 sonrasında da kırmızı otomobilde oturmak istiyorsa seneye bu serbest düşüşü durdurmak ve yeniden bir çıkış yakalamak zorunda. Aksi takdirde Ferrari macerası, tıpkı Alonso gibi bir türlü gelemeyen şampiyonluklar ve büyük bir hayal kırıklığı ile noktalanacak.
2020’lerde F1’de ne kadar devam edeceğini kestirmek güç, Ferrari’den ayrılıp ani bir emeklilik kararı da verebilir Alman sürücü. Ama bir zamanların bebek Schumi’si, şimdilerin sorgulanan yaşlı şampiyonu, önce başardıkları sonra da başaramadıkları ile hem 2010’lara hem de Formula 1 tarihine damga vurdu. Ve hep de öyle kalacak.