Adalet Mensucat Fabrikası bünyesinde 1946 yılında kurulan Adalet Futbol Takımı, müessesenin gücünü arkasına alarak, İstanbul’un büyükleri listesine adını yazdırmayı hedefler. Profesyonel Lig’e yükseldiği 1952’de kadrosunda, içinde Erol Keskin ve Selahattin Torkal gibi milli oyuncuların da bulunduğu birçok eski Fenerbahçeli futbolcu bulunmaktadır. Hatta Lefter’in de Fenerbahçe’den ayrılıp Adalet formasını sırtına geçirmesi konuşulsa da ‘Ordinaryüs’ kariyerini İtalya’da sürdürme kararı alacaktır. Olumsuz neticelenen görüşmeler Lefter’le sınırlı kalmaz. Vefa’nın kadirşinas kaptanı Galip Haktanır’a da Adalet’e geçmesi için yapılan teklif, Vefa’sını bırakamayan Haktanır tarafından geri çevrilecektir.
Sonuç ne olursa olsun bahsi geçen bütün görüşmelerde bir husus vardır ki Adalet’in farkını ortaya koymuştur. Topçulara hatırı sayılı miktarda paralar sunan kulüp, bununla yetinmemiş ve desteğini aldığı battaniye fabrikasından hisse, makine ve ürünlerinin satıldığı dükkânları sözleşmelere iliştirmiştir. Her ne kadar ligin adı ‘profesyonel’ olsa da anlayışın henüz büyük ölçüde amatör kaldığı dönemin gelecek kaygısı olan futbolcuları, futbol hayatlarının sonrasını düşünerek bu fabrika destekli teklifi kabul etmiştir. Bu büyük transferler, puan cetvelinde karşılığını bir türlü bulamaz. Her şeye rağmen Adalet, Türkiye futbol tarihine ilginçlikler katmaya devam edecektir…
Yakın dönemin büyük utançlarından 6-7 Eylül Olayları’nın üzerinden birkaç gün geçmiştir. Olaylar nedeniyle bir müddet boş kalan spor sayfaları, 15 Eylül 1955’de, “Adalet’e Arjantin’den bir futbolcu geldi” haberleriyle basıma gider. Aslında tango diyarına pek yabancı değildir kulüp. 1951’de henüz alt ligde mücadele ederken de ilginç bir şekilde Arjantinli santrhaf Josef Alberto Valdivieso’yu İstanbul’a getirmişler, Güney Amerikalı savunmacı birkaç maç denense de, birlikteliği kısa kesmişlerdir. 1955 sonbaharındaki Arjantinli ise devlet sırrı misali saklanmaktadır. Kısa müddet sonra olay açığa kavuşur. Takım ile antrenmanlara başlayan Arjantinli, Portekiz’den elinde lisansıyla gelen Oscar Lucas Garro’dur.
Fenerbahçe’den transfer edilen ekip içerisinde bulunan ve daha sonra Adalet’in antrenörlüğüne getirilen Halil Özyazıcı, 50’ler Türkçesi ile, “Futbolü çok iyi bilen bir futbolcu fakat daha nefesi ve formu yeterli değil” yorumunu yaparken, yerli matbuat “Oscar, bütün Cenubî Amerika futbolcuları gibi bir futbol akrobatıdır” cümlelerini sayfalarına taşır. Nefesi ve formunun beklenen düzeye getirmek adına çalışmalara başlayan Oscar Garro, enteresan bir olayla futboldan bir süre uzak kalacaktır. Türkiye Futbol Federasyonu, Garro’nun bonservisini tanımaz ve lig maçlarında oynamasına müsaade etmez. Adalet Kulübü’nün önde gelen idarecisi Fahri Somer ise olumlu sonuç için mücadeleyi bırakmaz. Bu arada gülünç bir hadise de husule gelmiştir. TFF, Arjantinlinin bonservisi için her nedense Brezilya Futbol Federasyonu ile iletişime geçer. Basının epey alaya aldığı bonservis kaosuna noktayı koyan isimse Hasan Polat olur. Portekiz Futbol Federasyonu ile irtibata geçen federasyon başkanı Polat, Fahri Somer’e müjdeyi verir; Garro’nun lisansı nihayet tanınmıştır.
Antrenör-Futbolcu
21 Ekim 1955’te resmi imzayı atan Arjantinli santrfor, ligin ilk üç haftasını kaçırmıştır. İlk resmi maçında Galatasaray karşısına çıktığındaysa tarihler 30 Ekim’i göstermektedir. İlk golünü yaklaşık bir ay sonra, 23 Kasım’daki İstanbulspor maçında filelere gönderir. Saha içindeki ‘gezici’ futboluyla, Türkiye’deki çakılı santrfor anlayışında değişikliğe imzasını atan Garro, müspet futboluna rağmen sezonu dört golle noktalar. Adalet’in Garro’dan memnun olmadığını yazan gazeteler, sezon sonunda sözleşmesinin feshedileceğini yazsa da, ertesi sezon da kadroda kalır. Adalet, yeni sezonda da Fenerbahçeli yıldız avına devam etmektedir. 1954 Dünya Kupası’nda Türkiye formasıyla hat-trick yaparak tarihe geçen golcü Burhan Sargın ve bir diğer sarı-lacivert efsanesi, Şeref Has’ın ağabeyi Mehmet Ali Has, artık Adalet’in hücum hattını süsleyecektir.
1956-1957 sezonu, takım için sürprizle başlar. Beklenmedik şekilde antrenörlük görevinden istifa eden Halil Özyazıcı’dan boşalan koltuğa, bizim Arjantinli Oscar Garro geçer. Takımın çiçeği burnunda yıldızlarından Mehmet Ali Has, 2 Ekim 1956’daki ilk Garro’lu antrenman sonrasında, “Oscar, ilk günden iyi bir antrenör olduğunu gösterdi” beyanatını verir. Takımın başındaki ilk maçında Fenerbahçe ile karşılaşan Oscar Garro, antrenör-futbolcu olarak Mithatpaşa Stadı’nda arz-ı endam edecektir. Arjantinli antrenör ile 10 takımlı ligi altıncı sırada bitiren Adalet, bir kez daha şampiyonluk rüyasının çok uzağında kalır. Aynı sezonun sonunda takımıyla sözleşme yenilemeyen Oscar Garro, alt ligin iddialı ekiplerinden Karagümrük ile anlaşır. Adalet ise şampiyonluk için takımın başına Fenerbahçe’nin eski çalıştırıcısı Lazslo Szekelly’yi getirecektir…
Karagümrük’te de hem hocalık hem topçuluk yapan Oscar Garro, İstanbul Profesyonel 2. Lig şampiyonluğunda mühim bir rol oynar. Özellikle şampiyonluğun garantilendiği 3-2’lik Taksim maçında attığı golle Karagümrük’e 1.Lig’i getirir. Sezon sonunda İran’a giden Garro, Türkiye macerasını noktalar. İşin ilginç tarafı ise, 1. Profesyonel Lig’e çıkan Karagümrük’ün antrenörü, Haill Özyazıcı olur.
Türkiye liglerindeki Arjantinliler dendi mi ilk akla gelenler; Ariel Ortega, Pablo Batalla veya espriyle karışık da olsa Osvaldo Nartallo oldu. 70’li yıllarda futbol takipçiliğine yaşı yetenler ise Vefa’nın Arjantinlileri Montemerani ve Chavez’i, ilk Güney Amerikalı topçu tecrübelerine dahil ettiler. Bu isimler kadar yad edilmese de gerek santrfor anlayışına farklılıklar katması, gerekse de ‘yerli Galacticos’ girişimcisi Adalet ile yollarının kesişmesi, Garro’nun da sıralamadaki yerini almasını sağlıyor.