İçinden bir kesit aldığımız bu yazı, ilk olarak Socrates’in Nisan 2020 sayısında yayımlandı. Tüm sayılarımıza bu adresten erişebilirsiniz.
(…)
Aslında hikâyemizin başlangıcı altı ay öncesine gidiyor… Yayın hayatına Kasım 1987’de atılan ve macerası yaklaşık yüz gün sürebilen Söz gazetesi kapanınca patronumuz Ercan Arıklı, iki servisin dağıtılmayacağını ve haftalık birer dergi çıkarmak için hazırlıklara başlanacağını açıklamıştı. Bu iki servis, ekonomi ve spordu. Mustafa Sönmez yönetimindeki Ekonomik Panorama, nisan ayında raflardaki yerini aldı. Biz ise yeni sezonu beklemek durumundaydık, yani ağustos ayını…
Başımızda Hıncal Uluç ve Attila Gökçe gibi çok tecrübeli iki spor gazetecisi vardı. Onlarla aynı kuşaktan Ergun Hiçyılmaz ve İsmet Gümüşdere ağabeylerimiz birer hazine değerindeki arşivlerini önümüze sermişti. Ancak bir sorun vardı: Kadronun geri kalanı hayli genç ve tecrübesizdi (künyede yazı işleri müdürleri olarak gözüken Fatih Altaylı ile benim henüz 27 yaşından gün almamış olmamızdan belli değil mi?) Dezavantaj gibi görünen tecrübe eksikliği, aslına bakılırsa bilinçli bir tercihin sonucuydu. O zamanlar yaygın kullanılan adıyla Babıali’de yapılan gazetecilik, 1980’li yıllarda dünya standartlarından kopmuş, kural ve ilkeler tamamen gözardı edilmiş, asparagas habercilik, ucuz mizah ve pespaye başlıklar hızla yayılan bir virüs gibi tüm sayfaların içine işlemişti. Spor, ne yazık ki magazinle beraber bu çürümenin öncüsüydü. Bu nedenle Gelişim Yayınları’nın sahibi Ercan Arıklı, dergi çıkarırken, Babıali kadrolarıyla arasına mesafe koymaya çalışırdı. Henüz öğrenciliğini bitirememiş (ki ben de onlardan biriydim) veya yeni mezun, yabancı dil bilen gençlerle Batı’da örneklerini gördüğü ve yakından takip ettiği yayınların kalitesine yaklaşan dergiler yaratabileceğine inanırdı. Bir keresinde “Evladım, Gelişim Yayınları’nın Levent’te olmasını tesadüf mü sanıyorsunuz? Pekâlâ bu dergileri Cağaloğlu’nda bir handa çıkarabilirdik ama sizin çamura bulaşmamanızı, özellikle oralardan uzak kalmanızı istedim” dediğini kulaklarımla işitmiştim.
Babıali’de üretilen spor sayfaları arasında kıyasıya bir rekabet yaşanmasına rağmen, haftalık dergi kulvarı yıllardır bomboştu. Fotospor deneyimi 60’larda kalmış, onun üzerine 1974’te büyük iddia ve o günler için olağanüstü sayılacak baskı ve kâğıt kalitesiyle çıkan Hayat Spor, yalnızca bir sene sonra gidilen greve, acımasız patron Kemal Uzan’ın lokavt kararıyla rest çekmesini müteakiben tarihe karışmıştı. 80’li yılların ortalarında Cumhuriyet gazetesinin salı günleri verdiği spor eki, o dönemde yazılı basının bu alandaki dişe dokunur tek üretimiydi. Onun da parayla satılan değil, ücretsiz dağıtılan bir yayın olması işleri karıştırıyor, gelir-gider tahmini yapmamızı zorlaştırıyordu. Sözün özü: Ne rekabet için karşısına dikileceğimiz bir rakibimiz ne de başına gelenlerden ders çıkarabileceğimiz; bize yol açan, el veren bir diğer dergi vardı. Küçücük bir yelkenli ile okyanusa açılmaya benziyordu kalkıştığımız iş…
(…)
Bugün Socrates’in çıkmasını her ay sabırsızlıkla bekleyenlerin büyük çoğunluğu, Gelişim Spor’a yetişememiştir. Kısacık ömründe ortaya koyduklarıyla, spor gazeteciliği tarihimizde derin bir iz bırakan bu dergiye hiç dokunmamış olabilirsiniz ama emin olun ki o dergi size dokundu. Nasıl mı? Çok basit bir örnek: Şimdi her köşede karşınıza çıkan ve sanki futbolun oynandığı ilk günden beri var olduğunu sandığınız asist, isabetli pas, kaleyi bulan şut, kolay kurtarış, zor kurtarış gibi istatistiklerin ilk kez o dergide yer bulabilmesi için Altan Tanrıkulu adında yirmi yaşında bir delikanlının Hıncal Uluç’a saatlerce dil döktüğünü, olumlu cevap alamazsa melül bakışlarla dakikalarca karşımızda oturduğunu söylesem inanır mısınız?
Gelişim Spor, 90’larda yine ne yazık ki kendisi gibi rüzgâr misali gelip geçen Yeni Yüzyıl gazetesindeki spor sayfalarının temelini attı. Kelimenin tam anlamıyla ‘altyapıdan yetiştiren bir ocak’ oldu. Gelişim Spor-Yeni Yüzyıl-NTV Spor Servisi-Radikal bir zincirin halkaları gibi birbirine eklenerek spor basınındaki ilkesizlikten, yalan haberden, transfer balonlarından sıyrılarak sağlam bir omurga kurdular. Yeni bir okuyucu tipolojisi oluşturmakla kalmadılar, günü geldiğinde Socrates‘in de kök salacağı verimli bir toprağı sürdüler. Cesur yeni medyaya sayısız insan yetiştirdiler. Bugün severek takip ettiğiniz Mehmet Demirkol ve Kaan Kural gibi yorumcuların, Gelişim Spor ile okuyuculuktan öte bir ilişkileri olmamıştır (Dergi çıktığında Mehmet lisede, Kaan ortaokuldaydı sanırım.) Fakat ikisinin de Gelişim Spor ekolünden geldiklerini, kökleri 1988 yazındaki o boğucu Ağustos gecesine dayanan bir heyecandan el aldıklarını söylemek hiç yanlış olmaz.
(…)
Yazı: Yiğiter Uluğ