Fenerbahçe’ye transfer olan Robin van Persie’nin taraftarlar tarafından havalimanında karşılanması özellikle İngiltere ve Hollanda’da şaşkınlık yarattı. Oysa Türkiye’nin son 10 yılına damga vuran önemli bir gelenek. Son dönemin beş çılgın havalimanı karşılamasına göz atalım…
Ariel Ortega – 2002
2002 yazından önce de futbolcu karşılandı fakat şu an yaşanan geleneğin ilk kıvılcımını kesinlikle Ariel Ortega yaktı. O gün (23 Haziran 2002) havalimanında 1500’e yakın taraftar vardı. Sayı oldukça fazlaydı. Havalimanı personeli hem bu rakamı hem de yaşanacak çılgınlığı tahmin edememişti.
Aslında her şey oldukça sakindi. Taraftarlar kendilerine ayrılan yerde Milano uçağını bekliyordu. Polis önlemini almıştı. Ara sıra söylenen tezahüratlar dışında Yeşilköy olağan günlerinden birini yaşıyordu. Fakat, Ariel Ortega’nın görünmesi her şeyi değiştirdi. Taraftarlar polis barikatını aşmakta zorlanmadı. Ortega’ya forma giydirmek isteyenler, atkı takmak isteyenler, hatta öpmeye çalışanlar…
Ortega’nın oradan sakatlanmadan, yara almadan çıkması bile ufak çaplı bir mucizeydi. Zaten hem Arjantinli dünya yıldızı hem de yanındaki menajeri ezilme tehlikesi nedeniyle korku dolu anlar yaşadı.
Ortega otele geçtikten sonra ”Taraftarın beni bağrına basması duygulandırdı’‘ dedi. Evet, gerçek anlamıyla bağrına basanlar bile vardı! Bütün bu çılgınlık anı yaşanırken, Ortega’nın asistanı, olan biteni soğukkanlı bir şekilde videoya çekti. O videonun akıbetini bilmiyoruz! Neyse ki, bir kaza yaşanmadan Ortega havalimanından çıkarıldı ve kalacağı otele götürüldü. Fakat günlerdir futbolsuz ve tribünsüz kalan o kalabalık, yolu kapatmaya, tezahüratlar yapmaya ve kendi arasında kavga etmeye devam etti. Günün kaybedeni ise taraftarlarla kavga etmeye çalışan ama arabasından bile çıkamadan yumrukların hedefi olan taksiciydi.
John Carew – 2004
Beşiktaş, Süleyman Seba’nın yarattığı “Kıt kaynakları kullanma” geleneğinin etkisiyle uzun yıllar boyunca ‘yıldız transfer’ kavramına uzak kaldı. Şampiyon olan kadrolarında bile dünyaca ünlü yıldızlar yer almamıştı. Nouma, Amokachi gibi efsaneler de takıma gelmeden önce soru işaretleri barındırıyordu. John Carew, bu algının dışında kalan bir isimdi. O hem çok ünlü bir santrfordu, hem de unutulmaz Valerenga maçında baş roldeydi. Seneler önce Beşiktaşlı taraftarların canını yakmış ama aynı zamanda beğenisini kazanmıştı.
Birkaç hafta önce 11 puandan şampiyonluk veren Carew’in İstanbul’a gelecek olması siyah-beyazlıları ayağa kaldırdı. Atatürk Havalimanı doldu taştı. Carew’in uzun boylu olması, Ortega kadar büyük sıkıntı yaşamasını engelledi. Zaten Carew de ilgiden memnun fakat bir o kadar da şaşkın görünüyordu. Belki Arjantinli olan Ortega için sıradan ve artık sıkısı bir durumdu ama Norveçli Carew, kariyerinin en özel günlerinden birini yaşadığını hissediyordu. Bir ara havalimanında mahsur kalan ve dışarıya çıkamayan Carew, daha sonra polis kontrolünde arabasına bindirildi. Fakat tehlike burada da geçmedi. Taraftarlar Carew’in bindiği arabanın etrafını sararak dönemin popüler şarkılarını Carew’e uyarlayarak besteledikleri tezahüratları söyledi.
Bu arada havalimanı görevlileri de kendi aralarında tartışmaya başladı. Çünkü ‘oyuncu karşılama’ artık sık sık yapılıyordu ve o özel günlere ait kuralları yürürlüğe sokmuştu. Carew’in karşılamasında bu kurallar esnetildi. Galatasaray taraftarlarına izin verilmemesine rağmen, Beşiktaşlılar, dış hatlar terminaline alınmışt. Bu durum havalimanındaki görevlilerin tartışmasına yol açtı. Bu tartışmanın “kurallara uygulmaya çalışanlar ve esetenler” arasında olduğu mu yoksa ”Galatasaraylı personel ile Beşiktaşlı personel” arasında olduğu mu bilinmezler arasında kaldı!
Cassio Lincoln – 2007
2002-2007 arasında ezeli rakipleri yıldızları İstanbul’a indirirken Galatasaray sessiz kalmıştı. Cassio Lincoln, bu açından bir dönemin sona ermesi anlamına geliyordu. Zaten Hagi’den sonra arayışta geçen bir dönem vardı. Üstüne Lincoln’ün transfer sürecinin de çok uzaması “geldi-gelmedi” tartışmalarının yaza damga vurması, Galatasaraylı taraftarları bir çılgınlığa sürükledi.
O yazın başı da oldukça sancılıydı. Galatasaray, “sulu derbi”nin yaralarını sarmakla meşgulken, Fenerbahçe şampiyon olan kadrosuna Roberto Carlos’u transfer etmişti. Galatasaray’ı karamsar havadan çıkaracak şey belliydi: Yıldız transferi. Hatta tam olarak istenen, bir sezon önce Kadıköy’de Fenerbahçe’yi dağıtan Lincoln’dü. O gün uçaktan Messi inse kimse tatmin olmazdı!
Atatürk Havalimanı tarihi günlerden birini yaşadı. Birkaç gün önce İstanbul’a gelen Linderoth’u karşılamaya gitmeyen taraftara grupları, Lincoln için havalimanına akın etti. Kalabalık üst düzeydeydi, 3000 taraftar havalimanındaydı. Fakat içeri girişler yasaktı. Buna rağmen camları kıran taraftarlardan 500’ü içeriye girmeyi başardı. Yönetimi de protesto eden taraftarlar, “Roberto Carlos geldiğinde taraftarlar içeri alınmıştı. Biz niye alınmıyoruz?” diyerek hem polise hem yönetime tepki gösterdi.
Lincoln ayak bastığı anda bu tartışmalar rafa kalktı. 1 saat rötarla İstanbul’a gelen Lincoln’ün çevresi bir anda taraftarlarla doldu. Brezilyalı oyuncunun attığı her adımda yeni bir kavga çıkıyor, her kavganın ardından insanlar farkında olmadan yer değiştiriyordu. Kavgaları sonlandıran ise o an girilen tezahüratlar oluyordu. Lincoln’ün korku dolu gözlerle Haldun Üstünel’e bakması bir şeylerin ters gittiğini belli etti. Güvenlikler, Lincoln’e kalkan oluşturarak Brezilyalı yıldızı havalimanından çıkartmaya çalıştı. Ama Lincoln ve güvenliklerin gidebileceği her yönde taraftarlar vardı. Çıkış yok gibiydi. Arkadan gelenler de pes etmiyordu. Bu köşe kapmacanın ardından polis çareyi biber gazı sıkmakta buldu. Ondan sonrası ise tam bir kaos… Bir taraftara araba çarptı. Lincoln çıkış kapısındaki taraftarların içerideki sayıdan daha fazla olduğunu görünce, korktu ve geri döndü. Lincoln’ün polis otobüsüne bindirilerek ayrılmasından sonra ortam rahatladı. Yavaş yavaş kalabalık azaldı. Atatürk Havaliamanı, savaştan çıkmış gibiydi! Kırık camlar, devrilen eşyalar ve üstü başı dağılmış görevliler…
Darius Vassel – 2009
Lincoln için 3000 kişi gelmişti ve bu sayı gerçekten fazlaydı. Vassel’in bu rakama yaklaştığı söylense de o gün Esenboğa’da kaç kişi olduğunu hesalamak pek mümkün değildi. En azından Vaassel’i havalimanından çıkartıp otele götüren arabanın peşinden 300 araçlık (50 otobüs – 250 otomobil) bir konvoy gitmişti, belki buradan bir hesap yapılabilir.
Vassel’in İstanbul aktarmalı seyahati esnasında havalimanı çoktan dolmaya başlamıştı. Ankaragücü taraftarı yıllardır yaşananlardan dolayı memnuniyetsizdi ve Vassel yeni dönemin ışığı gibi görülmüştü. Üstelik kulüp o sezon 100. yılını kutlayacaktı. Caminın üzerindeki ölü toprağını atan olay Vassel transferi oldu. Havalimanındaki karşılama ise camiayı ayağa kaldırdı! Tiyatro oyuncusu Hakan Boyav bile karşılama için havalimanındaydı ve İngiliz basının ilgisini çekti. Zaten İngiliz basını karşılama görüntülerinden sonra şaşkınlığını gizleyemedi.
Aslında tüm bu çılgınlık haline rağmen İstanbul’daki görüntülerden daha farklıydı. Coşku en üst seviyedeydi ama kargaşa yoktu. Yoğun kalabalık nedeniyle uçaktaki diğer yolcular başka kapıdan çıkarılırken, Vassel için özel kapı açıldı. Adeta Vassel ve Ankaragücü taraftarları için özel bir alan yaratıldı. Meşaleler yakıldı, tezahüratlar yapıldı, atkı ve çiçek verildi. Vassel’den makas alan bile vardı! Vassel forması giymiş mankenler için ayrı bir stand kuruldu. 100. yıl kutlamaları o gün başladı, resmen olmasa da fiilen Esenboğa’da başladı.
Alex de Souza – 2012
Türkiye’de çoğunlukla gelenler karşılansa da; bazen gidenler de uğurlanır.
Alex’in Fenerbahçe’den ayrılması şok etkisi yaratmıştı. İstanbul’da geçen sekiz sene, bir anda sona erdi. Oysa heykeli de yeni dikilmişti. Fenerbahçeli taraftarlar efsane oyuncularını uğurlamak için havalimanına akın etti. Bu sefer coşku değil hüzün vardı. Bunun etkisinden olsa gerek çok fazla olay yaşanmadı. Benzerleri gibi olmadı ama zaten olayın gelişim açısından benzeri de pek yoktu!
Fenerbahçe yönetimi uğurlamaya kayıtsız kalmadı ama içine girmekten de kaçındı. Yönetimin Alex için havaalanına kaldıracağını söylediği otobüsler toplanma bölgesine geç gelince, bazı taraftarlar uğurlamaya yetişemedi. Zaten sık sık “yönetim istifa” tezahüratları da yapıldı. Hüzne ve kedere rağmen meşaleler yakıldı, havai fişekler atıldı. Alex, ailesi ile beraber Fenerbahçe’ye değil, Türkiye’ye veda etmiş gibiydi. Üzerindeki İstanbul tişörtü de bunun en önemli göstergelerinden biri oldu. De Souza ailesi Türkiye’deki son saatlerinde, uçağı beklerken Kadıköy’de oynanan Türkiye-Romanya maçını izledi. Ertesi gün manşetlerde milli maç değil, Alex’in vedası yer aldı.