Tam Trabzonspor’un alışkanlıklarına uygun bir haftaydı! Mevcut teknik direktör, kampın başlamasına kısa bir süre kala istifa etti. Yerine apar topar eski bir futbolcu, ‘camianın çocuğu’ getirildi. Oysa, o eski futbolcu, Trabzon’u iyi bilen Şota Arveladze, çok kısa bir süre önce çıktığı bir televizyon programında ”Trabzon, çalışmak istediğim en son yer” demişti.
Belki de Kasımpaşa’dan ayrıldıktan sonra, gelen teklif sayısı o kadar azdı ki, ‘çalışmak istediği en son yer’e mecbur kaldı. Veya duygusal davrandı. Her şey olabilir. Yeni açılan bir beyaz sayfa öncesi Şota Arveladze’nin kariyerini kısaca hatırlamak lazım. 2.5 sezon Kayserispor, hemen hemen aynı süre Kasımpaşa… İkisinde de somut bir başarısı yok. Daha da önemlisi, bir teknik direktörün meziyetlerini gösterebileceği, bir teknik direktörün sınanabileceği en önemli kulvar karşısına çıkmadı: Baskı!
Ve şimdi, baskının en somut ve sürekli halinin yaşandığı Trabzonspor’da görev yapacak. Bir tarafta Kasımpaşa gibi lokal bir camiada bile ufak krizleri yönetmekte zorlanan, takımı da saha içinde potansiyeline çıkaramayan bir teknik adam, diğer tarafta uzun süredir krizlerle boğuşan, kriz yaratmakta zorlanmayan ve muhtemelen aralık ayında yapılacak kongre öncesi devamlı yeni krizlerle karşılaşacak bir kulüp. Bundan daha kötü bir eşleşme olamazdı! Fakat nedense, hiç bir mantıklı sebebe bakmadan olumlu bir hava görmek mümkün. Bunun da tek nedeni Şota’nın karakteri ve Hollanda’daki ilk basın toplantısı…
Şota Arveladze, Türkiye’ye ikinci gelişinden beri her basın toplantısında etkileyici olmayı başarıyor. Eğer 20 saniyelik videolardan fazlasını yakalarsanız, o sadece ‘kontra yapan nüktedan teknik adam’ değil! Söyleyecek sözü olan, bir şeyler üretmeye çalışan, çoğu zaman başarılı olamayan ama Tiflis gibi bir şehirden çıkıp Avrupa’da müthiş bir kariyere imza atan, bir teknik direktör için genç yaşına (42) rağmen olgunlaşmayı başaran bir insan. O nedenle basın toplantıları hem komik (çünkü adam zeki) hem de dolu (çünkü adam birikimli) geçiyor. Tıpkı, Hollanda’da, Trabzon basının karşısına çıktığı ilk günde olduğu gibi.
Hava, sadece hava…
Son dönemde Trabzonspor’a gelen teknik adamların hiçbiri, ilk basın toplantılarında dışarıya bu kadar yoğun bir huzur yansıtamamıştı. Vahid Halilhodzic kibirliydi ve sertliğiyle salonu rahatsız etmişti. İmzadan sekiz gün sonra basının karşısına çıkan Ersun Yanal’a tepki vardı, atmosfer gergindi, konu sürekli 3 Temmuz’a geliyordu. Hami Mandıralı’nın hemen her basın toplantısında ise abartılmış bir sahiplenme yaşanırdı. Mustafa Reşit Akçay’ın zengin kadrolu ilk basın toplantısında her iki tarafın hissettiği güvensizlik çok belliydi.
Şota Arveladze’nin basın toplantısı, belki de Hollanda’da olmanın da etkisiyle, çok daha değişik bir havada ilerledi. Teknik adam bir şeyler anlatmaya çalıştı, karşı taraf onu dinlemeye ve bir şeyler kapmaya heveslendi. Trabzonspor’un son dönemdeki en sağlıklı ortamı orada oluşuverdi.
Ve belki de sırf bu nedenle; Şota Arveladze Trabzonspor’a çok değişik bir miras bırakabilir. Bu miras kupalar ve şampiyonluklar olmayabilir. Belki bir huzur kırıntısı, belki bir barışma, belki bir rahatlama. Camianın gerçekten ihtiyacı olan her neyse…
Basın toplantısında, bıraktığı şehre yirmi sene aradan sonra gelen bir insanın gözlemleri vardı. İlk dikkatini çekenin, kaybolan hava olduğunu söyledi. Bir takımın, büyük bir takımın, başarılı olması için gereken en önemli şeyi vurguladı aslında ama öte yandan da ‘Ben buranın eski hallerini bilirim’ vurgusunu da yaptı. Önemliydi bu hatırlatma, yeni kuşak onu videolardan bilebilir ama o efsane olduğu şehre gelmişti.
“Havasız bir Trabzonspor’u görmek bile istemem. Bu bir hava meselesidir. Bu konuda önemli bir birleşme gerekli” dedi. Mesela Vahid Halilhodzic, daha gerçekçiydi. İlk günden beri sürekli transfer istedi. Oysa Şota, takıma dair, gidecek gelecek oyunculara dair, çok fazla cümle kullanmadı. Eksikleri gördüğünü, kadronun oluşacağını belirtti ama üzerinde de pek durmadı. Onun için asıl mesele hava; bu da onu diğerlerinden ayıran önemli bir fark olarak ortaya çıkıyor. O, başka bir arayışın peşinde ve bunun için neyin gerektiğini biliyor.
Tam bu noktada ‘İyi de kardeşim, havaydı, taraftardı, sinerjiydi… Bunlar iyi hoş da karın doyurmuyor’ diyen çıkabilir. Bunun da cevabını verdi:
“Büyük takımda büyük hedefler vardır. Her zaman işler istediğiniz gibi gitmeyebilir. Bu yönde bir korkum ve endişem yok. Hiçbir teknik adamın Trabzonspor gibi bir camiaya gelip uzun yıllar çalışma lüksü yoktur. Zor işleri seven bir insanım.”
Şota, 5 yıldır bu ülkede teknik direktörülük yapıyor. Futbolculuk dönemi ise 20 sene öncesinde kaldı. O zaman genç bir futbolcuydu. Hatta genç bir insandı. Şimdi olgun haliyle karşımızda. Ama yine de genç bir teknik adam, henüz 42 yaşında. 37 yaşında Süper Lig’de çalışmaya başlamıştı. Ona bu fırsatı veren Süleyman Hurma, yine yanında. Trabzonspor zor camia, bunu hepimiz biliyoruz. Üstelik dönemin ukala tarzına uyarak Şota’ya şunu söyleyenler çıkabilir: ‘Burası Kasımpaşa ve Kayserispor’a benzemez’. Büyük ihtimal, birkaç sene Trabzon şehrinde top koşturmuş biri olarak o da bunun farkındadır. Zaten o yüzden, “En son gideceğim yer Trabzonspor olur” dedi aylar önce. Hollanda’da da bunun nedenini de çok iyi cümlelerle anlattı.
“Çünkü burası çok sevdiğim ve saygı gördüğüm bir yer. Top direğe çarpıp dışarı çıktı diye bu sevginin azalmasını istemiyorum. Bugün 42 yaşındayım. Her şeyi herkesin gözünün içine bakarak söylerim. Bırakın burada Ferguson gibi 20 küsur yıl çalışayım. Ama biliyorum ki öyle bir lüksüm yok. Saygı ve sevgi parayla alınamaz. Ben bunu elde ettiğim için kaybetmek istemiyorum.”
Basın toplantısının en vurucu yeri ise gideceği güne dairdi. Arveladze ilk basın toplantısından gideceği günü kurguladı. Başarılı olup olmadığını en iyi ölçeceği günün farkında. Onun aklı kupalarda değil:
“Trabzon’a Arçil ile birlikte ilk geldiğimizde havaalanında bir çok kişi tarafından karşılandık. Ayrılırken ise 5 kişi vardı. Buradan ne zaman gideceğimi bilmiyorum ama giderken kesinlikle 5 kişiden fazla olsun isterim. İnşallah bunu becereceğim.”
Başarı dediğin ne ki?
Şota Arveladze, kupa kazanmak yerine, başka bir olguya önem veriyor. Büyük ihtimalle kupa kazanmaya, başarılı olmaya da önem veriyor ama galiba başarı ile kurduğu ilişkide daha farklı bir yön de var. Eğer yolun sonunda, veda zamanında yanında kalabalık bir insan topluluğu görürse kendisini ‘başarılı’ olarak görebilir. Saygı uyandırıcı bir istek. Sevgiye önem veren bir adamın girdiği bu riske sezon boyunca yakından bakmak lazım, hatta destek olmak lazım. Bu birliktelikten keyifli anılar çıkabilir. Ya da en kötü senaryoda bile güzel dersler alınabilir.
Şota’nın ilk günden o garip umudu yaymış olması çok ilginç. Trabzonspor’da kupa kazanamayabilir ama Trabzon’daki o sökülmez karamsar havayı da değiştirebilir. Bu da gerçek bir başarı olur. Zoru başarmanın tam tanımı.
Fakat kendisi buna çok fazla kapılmayacağını ve gerçekçi hedefleri olduğunu da belli etti. Yani sadece duygusal cümlelere yer yok. Gerçeği inkar etmeden, beklentileri kenara atmadan, “Kimseye yalan söylemeye, hayal satmaya gelmedim. İstiyorum ki bir hava bulalım ve bu hava şampiyonluk havası olsun. Yarın öbür gün bir penaltı kaçırdık diye ikinci olabiliriz. Ama o mücadeleyi vermek istiyoruz” diyor.
Bu yazı, Şota’nın görevi kadar olmasa da, çok riskli bir yazı. Trabzonspor’da, kaosun başkentinde, üstelik kendi standartlarının üstünde bir kaosun yaşandığı dönemde; kısa kariyerinde başarılı olamamış, hatta başarının işaretini bile verememiş bir teknik adama umut bağlamak… Bir ay sonra bile ne olacağı belli değil. Tamam 20 küsür yıl biraz uzun ama bu sezonu tamamlasa yeter. İki zıt kutbun ilgi çekici birlikteliği var. Sahayı değil belki ama saha dışını izlemesi keyifli olacak gibi.