İyi Oyun, dünyanın ilk E-Spor filmi olma iddiasıyla yola çıkıyor; sizce bu ‘ilk’i Türkiye’ye nasıl bıraktılar?
Evet, değil mi? Açıkçası benim için de çok şaşırtıcı. Bu filmin fikrini duyduğum zaman çok heyecanlanmıştım. Hatta yapımcılara şakayla karışık olarak “Benim dışımda biri çekerse büyük olay çıkartırım” dedim. Çünkü ben de biliyordum. Gamer’ım, endüstriyi de oyun dünyasını da takip ediyorum. Bir hayalim uluslararası ölçekte oyun yönetmenliği yapmak. Dolayısıyla bu ilkin içinde olmayı istedim. Ama hakikaten ilki nasıl bize bıraktılar? O çok enteresan.
Özellikle de Güney Kore’nin yapmaması…
Orada içinde oyun geçen filmler var. Online oyun oynayan insanların arkadaşlık hikayelerinin anlatıldığı filmler de var ama E-Spor’u spor olarak algılayıp bir sporcunun sıfırdan başlayan hikayesini anlatan hiçbir film yok. Hepsi mesela E-Spor dünyası gibi başlıyor, sonra başka bir hikayeye evriliyor.
Peki siz neler oynuyorsunuz?
Ben senaryolu oyunları çok severim. Yani tek oyunculuları daha çok seviyorum. Last of Us’ın ikincisini heyecanla bekliyorum, yeni Red Dead Redemption çıkmış alamadım. Şu anda büyük bir karmaşanın ortasındayım. Yaklaşık altı aydır hem çalıştığım bir Netflix projesi hem de İyi Oyun var. Dolayısıyla oyun oynamaktan biraz geri kaldım, özlüyorum.
League of Legends ile aranız nasıl?
Oynadım ama arkadaşlarımın hesaplarıyla falan. Sadece anlamak için yaptım. Senaristimiz Emre Sirel’in mesaisi çok daha yüksek mesela. DOTA’yı da çok uzun süredir oynuyormuş. League of Legends konusunda zaten iyi. Dolayısıyla oyun konusunda benden çok daha kıdemliydi. Ama ben de projeye başladıktan sonra konuyla ilgili çok belgesel izledim. Sporcuların hayatlarını ve müsabakaları takip ettim.
Ben Berlin’deki 2016 Dünya Şampiyonası final maçını canlı izlediğimde, gördüğüm ortama çok şaşırmıştım. Siz de ilk canlı League of Legends izleme deneyiminizde benzer şeyler hissettiniz mi?
İnsan belgeselini izleyince bir canlandırma gibi hissediyor. Gerçekten dışarıda kalıyorsunuz. Ama o stadyuma girip insanların alkışlarını, tezahüratlarını, sporcularına verdikleri çılgınca desteği ve oradaki adrenalini görünce çok farklı bir şey olduğunu fark ediyorsunuz. Her anlamda gerçek bir spor.
Onu da soracaktım aslında. Ne olursa olsun bir noktada olimpiyata girmesi söz konusu olan bir spordan bahsediyoruz ama hâlâ geleneksel spor izleyicisinin bir önyargısı var…
Evet geleneksel spor seyircisinin biraz mesafesi var ama bir yandan kendisini çok hızlı büyüten bir seyirci kitlesi de var. Dünya istatistiklerinde senelik artışlar %54’lerde. Bu ne demek? Bir sene bir milyon kişi takip ediyorken, bu sayı ertesi sene bir buçuk milyona çıkıyor. Futbol seyircisinin bu hızla arttığını düşünsenize. Diğer spor dalları doyuma ulaşmış durumda. Ama E-Spor çok yeni ve yükselen bir trend. Türkiye’de de çok hızlı büyüyor. Müsabakalara katılımlar, takipçiler ve Twitch’ten izlemeler her sene çok artıyor. Ülkemizde üç buçuk milyon League of Legends oyuncusu var. Geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Finali vardı. Biz de fragmanı seyirci karşısına ilk defa orada çıkarmıştık. 13 binin üzerinde biletli seyirci ile izledik.
Nasıl tepkiler aldı fragman?
Çok beğenildi, çok alkış aldı. Gerçekten tüylerim diken diken oldu. Çünkü çekirdek seyircimiz aslında onlar. O çocuklar; müsabakayı izlemek için bilet satın alıp, saatlerce sıra bekleyerek içeriye girdi. Büyük heyecanla oraya dahil olan insanların, gördükleri fragmandan etkileniyor olmaları bizim için önemliydi.
League of Legends ile yakından ilgilenen seyirciyi mutlu etmek için yapım sürecini de oldukça titiz geçirmiş olmalısınız. Oyuncu seçiminde neleri gözettiniz?
Ben her zaman filmde bir karakterin, bir oyuncuyla fiziksel olarak da çok örtüşmesi gerektiğini düşünen bir yönetmenim. Bu sayede seyirci hemen sahiplenip o karaktere alışabiliyor. O yüzden de öncelikle fiziken bu işe uyacak insanları tercih ettim. Şu çok güzel oldu ki karşıma hakikaten League of Legends ya da online oyunlar oynamış, E-Spor’a meraklı insanlar çıktı. Mert Yazıcıoğlu zaten oynuyordu. Orkun Işıtmak da oynamıştı. Dolayısıyla mevzuya çok hakimlerdi. Ayrıca hepsi bir eğitimden de geçti. Biz filme girmeden önce bir League of Legends kampına aldık onları. Hep beraber takım olmayı öğrendiler, birbirlerine karşı maçlar yaptılar. Filmdeki samimiyet oradan geliyor. Onu göreceksiniz zaten vizyona girdikten sonra.
Oyunun yapımcısı Riot Games ile nasıl bir ortaklığınız oldu?
Onlar bize müthiş bir kapı açtı… Riot Games Türkiye’ye özellikle çok teşekkür etmek lazım çünkü eminim oyunun haklarını almak için uluslararası arenada onlarca yapımcı kapılarını çalıyordur. Biz de onların desteği ve gözetmenliğinde, çok memnun kaldıkları, dengeli bir iş yarattık. Zira neyin nasıl olması gerektiğini çok net çizmişlerdi. Mesela ben şu konuda hassastım: E-Spor’u ilk defa perdeye taşıyoruz, olayı seyirciye doğru anlatmak ve izleyenleri bunun geleceğin sporu olduğuna ikna etmek lazım. Dediğim gibi uluslararası arenada içinde E-Spor’un geçtiği hikayeler var. Hatta mizahla yaklaşan, dalga geçen hikayeler de var. Bizim asıl sorumluluğumuz bir sporcunun sıfırdan nasıl yükselebileceğini anlatmaktı. Orada Riot Games’in çok desteği oldu, bizi doğru insanlarla buluşturdular.
E-Spor’a dair hiçbir bilgisi olmayan birisi bu filmi izleyip çıkınca, League of Legends’ın büyüklüğüne dair bir fikir edinebilir mi?
Yüzde yüz. Bu konuyla ilgili hiçbir fikri olmayan ama bugüne kadar spor filmi izlemekten keyif almış insanların seveceği türden bir iş. Destekledikleri takımın kaybetmesi, antrenmanları, sonra tekrar maça çıkışları, “Acaba kazanacaklar mı?” hissi… Bu detaylara sahip tam bir spor filmi İyi Oyun. Hiçbir şey bilmeseniz de içinde oyuna dair ipuçları barındırıyor çünkü seyirci, koçun ağzından oyunun nasıl oynandığını öğreniyor. Bilenlerin de çok eğleneceği, çok hoşlarına gidecek detaylar saklı filmin içinde.
Fakat genelde bir sporun uzmanları, sporlarını konu eden filmleri eleştirirler. Örneğin Rocky’nin gard almadan, yumruk üstüne yumruk yiyerek dövüşmesi tuhaf karşılanmıştı…
Ya da Karate Kid’in kırık ayakla vurduğu darbe, Gol filminde yapılan gerçeküstü hareketler… Ben de bir spor filmi fanatiğiyim ve çalışma esnasında da külliyatı baştan sona taradım. Dediğiniz durum birçoğunda mevcut fakat biz bundan kaçınmaya çalıştık. Dora Özsoy filmimizin League of Legends danışmanı. Hakikaten Türkiye’de bu konudaki sayılı uzmanlardan. Her sahnenin, her hareketin, her spiker yorumunun üstünden tek tek geçti. Dolayısıyla film, oyunu iyi bilen kitleyi de tatmin edecektir diye düşünüyorum. Bu benim için de hassas bir konu. League of Legends ilk defa perdede ve doğru anlatılmasında fayda var.
Beyaz perdede bir sporu doğru anlatmanın, spor filmi çekmenin zorluğu nedir yönetmen için?
Aslında her filmde olduğu gibi, anlattığınız konu hakkında çok ciddi donanıma sahip olmanız gerekiyor. Kendinizi o anlamda iyi hazırlamanız lazım. Oyuncuların, teknik ekibin, senaristlerin ve hatta çalışan tüm insanların konuyla ilgili yegane bilgi aldığı insan sizsiniz. Bir sahneyi inşa ederken oradaki tüm detayları siz yönetiyorsunuz. Standart bir dramanın dışında demin bahsettiğimiz; “League of Legends oynayanlar da tatmin olacak mı?” sorumluluğu da var. O biraz zorluk yaratıyor diyebilirim.
Peki sizce İyi Oyun filmi hangi özelliğiyle öne çıkacak?
Şöyle söyleyeyim: İyi Oyun sinemamızda görmeye çok alışmadığımız, umut veren tarzda bir film. Zaten benim bu işe dahil olmamın en büyük sebeplerinden bir tanesi de gençlere umut verebilmekti. Geleceğe dair, gençlerin kurmak istedikleri kariyerlere dair, hayat çizgilerine dair… Bu anlamda seyirciyi başka bir yerden yakalayacağını düşünüyorum. Tabii ki ilk E-Spor filmi olması anlamında da sıyrılacaktır. Eğlenceli oluşu, oyuncuları, müzikleri…
Film müzikleri konusunda da farklı bir işle karşı karşıya olduğumuz söyleniyor…
Kesinlikle. Projeye başlamadan evvel nasıl oyun dünyasıyla ilgili bir araştırma yapmam gerekiyorsa, o oyun dünyasının içinde bulunanların neler dinlediklerine dair de ciddi bir araştırma yapmam gerekiyordu. Benim de çok sevdiğim müzikler var aralarında. Mesela Hey Douglas çok sevdiğim bir dj ve gamer’ların oynarken dinlediği birisi. Keza Gripin ve Gazapizm’in düeti var. Snoop Dogg ve K.A.A.N, film için özel bir parça seslendirdi. Filmin senaryosunu ilk okuduğumdan beri kafamda hibrit bir müzik planı vardı. Bu işin farklı dalları bir arada tutan bir müzik anlayışı olması gerekiyordu. O yüzden de farklı isimlerle çalıştık.
Yani bir karışım aradığınızı söyleyebilir miyiz?
Evet, aynen öyle çünkü filmdeki takım da çok karmaşık ki zaten isimleri ‘Beş Benzemez’. Beş karakterin beşi de birbirine hiç benzemiyor ama hepsi bir araya geldiklerinde çok güzel bir şey oluşturuyorlar. Bizim hikayemizde müzikler de öyle.
Bu beş farklı ana karakteri biraz anlatır mısınız?
Cenk, ailesi tarafından oyun oynaması istenmeyen ama maddi anlamda zorluk çeken bir çocuk ve profesyonel bir oyuncu olup olmamak konusunda gelgitleri var. Batu zengin bir aileden geliyor, profesyonel bir oyuncu olduğunu babasına söyleyemiyor çünkü babası onun işinde çalışmasını istiyor. Naz, dört tane erkeğin arasında bir kadın ve erkek egemen E-Spor dünyasında sivrilme çabasında. Aslan ve JJ de kendi alanlarında, kendilerini ispat etmeye çalışan karakterler.
Anlattığınız kadarıyla, film belki ailelerin bakış açısını da değiştirebilir. “Oğlum niye sürekli oyun oynuyorsun?” sorusu, yerini “Benim çocuğum spor yapıyor” düşüncesine bırakabilir mi sizce?
Valla dünya benim tahminimden çok daha hızlı değişiyor. Şu anda ABD’de bir sürü aile, bu konuda kariyer yapsınlar diye çocuklarını oyun kamplarına göndermeye başladı. İyi Oyun, Türkiye’deki ebeveynlerin bakış açısını da değiştirebilecek bir film. Muhtemelen tartışmalar yaratacaktır, aksi görüşler de olacaktır ama kafasında soru işareti olanlar gidip görmeli. İlk fragman yayınlandığından beri yapılan bütün güzellemelerin dışında, benim dikkatimi çeken şu oldu: “Acaba ailem de bu filmi gördüğünde benim ne hissettiğimi anlayabilecek mi?” sorusunu soruyor gençler.
Siz ne düşünüyorsunuz o konuda?
Bunu soranların hepsi ailelerini alıp getirsinler filme. O soruların cevabını bulacaklar.