Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

DergiGündemHaziran 2015Wimbledon 2015Federer mi, Djokovic mi?

2015 Wimbledon'da son gün. Djokovic mi Federer mi tartışmasına farklı açıdan bakıyoruz.

Wimbledon’da artık sona geldik. Belki de en çok merakla beklenen maç olan tek erkekler finali, Roger Federer ile Novak Djokovic arasında oynanacak. Hangisi kazanacak, maç nasıl geçecek? Federer, Grand Slam zaferlerine bir yenisini ekleyerek yine şaşkın bakışları toplayacak mı? Yoksa Djokovic, Roland Garros’ta aldığı yaraları sarabilecek mi? Tüm bu sorular cevabını All England Lawn Club’ın çimlerinde bulacak. Ancak onlardan önce kendi sorularımıza dönelim. Caner Eler, Emre Yazıcıol ve Şevket Furkan Erbay, Socrates‘in temmuz sayısı için masaya oturdu, Wimbledon öncesinde Nadal, Djokovic ve Federer’i konuştu. Finaldeki ikili ile ilgili satırbaşları burada, tartışmanın tamamı dergide.

Djokovic veya Federer’i neden seviyoruz?

Caner Eler: Djokovic ilk zamanlarında, hani buluşan bir çiftin çevresindeki sap arkadaş gibi vardır ya, onun gibi kalıyordu Federer ve Nadal’ın yanında. Tabii, var olan çok büyük bir rekabetin içine girmek ve o seviyeye çıkmak çok zor. Bunu başardı Djokovic. Hayran kitlesini de oluşturması zor oldu. Büyük hayran kitlesi olan iki adamı yenmeye başlayarak bir kitle yarattı. Burada onları sevmeyenlerin de kalbini kazanmayı başardı. Anti bir kahraman oldu. Bu bende, ona karşı farklı bir bakış açısı yarattı. İkincisi de kariyerinin başında yani 2008-2011 döneminde biraz daha antipatiyle bakılan bir adamdı. O Roddick meselesinde olduğu gibi, rakipleri tarafından sakatlık numarası yapmak ile suçlanan, korttaki hareketleri tartışılan bir adamdı. O da yavaş yavaş ısınmaya ve daha iyi iletişim kurmaya başladı. Örneğin Sharapova ve McEnroe taklitleri düşmeye başladı internete. Sosyal medyayı iyi kullanıp, üstüne 2011’de tarihin en iyi sezonunu geçirip kendine has bir sevgi yarattı bence. O açıdan ayrı bir noktaya koyabilirim. Üçüncüsü de kendini geliştirmesi. Ben kendini zorlayan sporcuları çok seviyorum. Başarı anlamında da değil. Kendini bütünüyle gelişime adamak önemli. Zorlu bir çocukluk döneminin ardından üstelik. Bu açıdan da Djokovic’e çok saygı duyuyor ve onu seviyorum.

Emre Yazıcıol: Federer’i niye seviyorum? Eğer tenisi seviyorsan mutlaka Federer’i seviyorsundur. Aksi çok zor. Eğer basketbolu seviyorsa Michael Jordan’ı da seviyorsundur. Bence onun gibi bir şey bu. Michael Jordan demişken, o düzlem üzerinden gitmek lazım Federer’le ilgili olarak. Tüm büyük sporcuların, sporları ile arasında bir sevgi-nefret ilişkisi görürüz. Zira biraz böyle olmak zorunda. Mesela Serena Williams, Michael Jordan gibi isimler sporlarına o ‘öldürme içgüdüsü’ ile bağlılar. Kazanmayı seviyorlar ve bu kadar büyük olmalarında, bu kazanma aşkının etkisi olduğunu görüyoruz. Schumacher de öyledir mesela. Ama Federer öyle değil. Çok daha sağlıklı bir beyin kimyasına sahip, daha normal bir insan ve yaptığı işi seven bir adam. Tabii kazanmayı da seviyor, yaptığı şeyler ortada. Tenis tarihinin en büyük oyuncusu ama bu noktada hâlâ devam ediyorsa, kazanmaktan ziyade yaptığı işe aşık olmasının çok büyük bir etkisi var. Federer’le ilgili en çok sevdiğim şey bu. Mesela, her ne kadar çok büyük bir oyuncu olsa da Serena Williams tenis izleyen birisi değil. Tenis konusunda ağzından cımbızla lâf alabilirsiniz. Fedex bu yaşında -ki 1998 yılından beri profesyonel- her şeyi kazanmış bir adam ama oturup evinde kadınlar maçı izleyebiliyor. Basel’in futbol maçına gidip Roland Garros finalini cep telefonundan takip edebiliyor. Herhalde başka bir şey söylemeye gerek yok. Estetik olarak daha iyi bir oyuncu gelmedi ve bundan sonra da gelmez diye düşünüyorum.

'Büyük Üçlü' son yıllarda dünya tenisine yön veriyor.
‘Büyük Üçlü’ son yıllarda dünya tenisine yön veriyor.

Djokovic-Nadal-Federer üçlüsü arasındaki rekabette önemli noktalardan biri de sporcuların yaşları. Hepsi aynı yaşlarda olsaydı, rekabet durumu nasıl gelişirdi?

Şevket F. Erbay: Aynı yaşta olsalardı, Nadal-Federer rekabetindeki fark daha dar olurdu, 23-10 değil. Federer’in oyunu daha sonradan domine etmeye başlaması bunda bir faktör değil. Üçlünün şu anki oyunlarıyla aynı anda başlayıp, aynı anda ilerlemeleri hâlinde ise en iyi durumda olacak olan bence Djokovic. Ama sadece üçlü rekabete bakarsak, Grand Slam’e değil.

Caner Eler: Şevket ile aynı görüşteyim. 21 yaşında ilk Grand Slam’ini kazandı Djokovic ve bunu komple bir hale gelmeden önce, sorunları varken yaptı. Djokovic diğerlerinden daha büyük oyuncudur diye söylemiyorum. Ama yaş, özellik, fiziksel yapı, mentalite, azim olarak ve oynanan dönemle de alakalı şekilde bence daha önde olurdu.

Emre Yazıcıol: Gerçekten zor bir soru bu. Nadal ile Djokovic arasında çok yaş farkı yok. Djokovic açısından değerlendirirsek durumu, yaşla değil de 2011 sonrasında yaptığı dönüşümle alakalı biraz olay. Avustralya Açık’ta bir maç oynarken bir anda enerjisi bitiyor. Kıbrıs’ta Igor Cetojevic isimli bir doktor izliyor maçı, sonra Djokovic’i buluyor ve durumun besin alerjisi olduğu ortaya çıkıyor. Ondan sonra işler değişiyor. Djokovic bu durumu çok daha erken keşfetse işler daha farklı olacak. Yaşla değil de biraz bu durumla alakalı olay. Bu beslenme programına 20 yaşında başlasa, 13-14 Grand Slam’i olabilirdi. Federer açısından bakalım; bu kadar dominant olabilir miydi, emin değilim. Belki Nadal ile arasındaki makas daha kapalı olurdu ama daha dominant olmayabilirdi. Nadal kompleksi çok daha erken başlamış olsa, o Federer’i biraz kötü etkileyebilirdi. Birkaç Grand Slam’i daha eksik olabilirdi.

Federer’i eleştirenlerin çıkış noktalarından biri de ilk dönem rakiplerinin bugüne kıyasla daha kuvvetsiz oluşu. Buna katılıyor musunuz?

Caner Eler: Federer, rakamlar üzerinden değil de izlenirken verdiği hissiyat üzerinden konuşulması gereken bir adam bence. Yarattığı etki size başka türlü ulaşıyor. Safin, Wawrinka, Gasquet… Hepsi özel yetenekler. Ama Federer, o saf yeteneği ile fiziksel bir tenis oynamadan, dikte ettiren özel bir doku yarattı. Kortta farklı bir aura oluşturdu. Edebiyatçılar onun üzerine yazılar yazdı. Edebi bir his yayıyordu çünkü. Daha güçsüz rakiplere karşı oynadığı dönemde ne kazandığı önemli değil. Kimle oynarsa oynasın, müzede sergilenecek bir tenis onunki.

Djokovic ve Federer finale yürürken, Nadal Wimbledon'da bu sene erken havlu attı.
Djokovic ve Federer finale yürürken, Nadal Wimbledon’da bu sene erken havlu attı.

Djokovic ve Nadal, Federer gibi 34 yaşına gelince oyunları ne seviyede olur?

Şevket F. Erbay: Nadal bence şu seviyesinin çok gerisinde olur. Hatta 34’e kalacağını düşünmüyorum. Büyük ihtimalle 32-33’te bırakacak. Gönül daha fazla izlemek ister ama efsaneler turnuvalarında izleyeceğiz gibi artık. Djokovic 34’ü bulur, 34-35 gider ama 1 numarada olmaz. Şimdi 28, altı yıl sonrasından bahsediyoruz. Federer seviyesinde bir yerde, ilk beşte olma olasılığı yüksek. Ama Nadal için aynı şeyi söyleyemem. Zirveden inme dönemi başladı onun için. Her zaman korkulan bir oyuncu olmak ayrı, alıştığımız kendi seviyesini sürdürmek ayrı.

Emre Yazıcıol: Zaten kendi de söyledi kariyerinin en iyi yıllarının geride kaldığını. Fiziksel yapılar tabii biraz daha farklı. Nadal, kariyerinin başında çok ciddi bir ayak sakatlığı yaşadı. O ayak sakatlığının üstesinden gelebilmesi için özel bir ayakkabı üretildi Nike tarafından. Ancak bunun dizi için özellikle daha farklı sonuçlar doğuracağı da söylenmişti ve nitekim öyle oldu. Nadal hep fiziksel sıkıntılar için çok çalışmak zorunda kaldı, kendini aşındırdı. Artık giderek iflasa yaklaşıyor. 34’e kalacağını hiç sanmıyorum. 32-33 bizim için şans olur. Djokovic ise kendine çok iyi bakıyor. Bir android gibi… Yediğine, içtiğine inanılmaz dikkat ediyor. Çok çalışıyor. Dengeli bir hayatı var. Yoga yapıyor. Yeniliğe açık. Kitabında da anlatıyor bir gününü, inanılmaz profesyonel. Nadal öyle bir adam değil. İstediğini yiyor, içiyor. Bir sürü kötü yemek alışkanlığı var. Federer zaten hiç Djokovic gibi değil.

Geçen seneki finalde gülen Novak Djokovic olmuştu.
Geçen seneki finalde gülen Novak Djokovic olmuştu.

Peki Federer bundan sonrası için standardı korumaya mı oynuyor, yoksa üstüne daha bir şeyler ekler mi?

Emre Yazıcıol: Tabii ki ekleyebilir. Bilhassa da Wimbledon ve Amerika Açık gibi hızlı zeminlerde. Özellikle de Wimbledon. Federer’in hâlâ Grand Slam alabileceğini düşünüyorum. Geçen sene o kadar iyi bir Djokovic’e karşı Wimbledon finalini birkaç puan farkla kaybetti. Bu sene de Wimbledon’ı alırsa çok şaşırmayız. Üzerine daha ne koyabilir derseniz, 18 veya 19’a çıkartabilir Grand Slam’leri. Olimpiyatta tekler altını yok, Rio 2016 onun için harika olur. Geçen yıl Davis Kupası’nı da aldı ve tarihe sayfalar eklemeye devam ediyor. Ayrıca böyle bir Djokovic’in olduğu dönemde, eğer bu yaşlarında 1 numaraya geri dönerse ki geçen sezon buna epey yaklaşmıştı, bu da kendi kişisel tarihinde çok acayip bir şey olur. En yaşlı 1 numara Agassi’ydi. 33 yaşında 1 numaraya çıkmıştı. Şu dönemde 34-35’te 1 numaraya çıkmak çok sansasyonel olur.

Federer-Djokovic rekabetinden aklınızda kalanlar neler?

Emre Yazıcıol: Federer’in 2011 Roland Garros’ta Novak Djokovic’i eleyişi vardır. Federer, inanılmaz gelmekte olan hatta “Nadal’ı finalde yenecek” dediğimiz Djokovic’i yarı finalde saf dışı bırakıp parmağını sallamıştı. Federer-Djokovic rekabetinde bu parmak sallama akıllardan hiç çıkmaz.

*Prof. Dr Nilgün Toker’in Nadal-Federer-Djokovic tartışmasına felsefi bakışı için tıklayın. 

İlginizi çekebilecek diğer içerikler