Bu yazı ilk olarak Sid Lowe ve Dominic Fifield imzasıyla The Guardian’da yayımlanmıştır.
Real Madrid 2010-2013: Soyunma Odası Uyuşmazlığı ve Medya Paranoyası
Chelsea’ye dönüşünde medyaya tanıtıldığı gün Jose Mourinho kendisini “mutlu biri” olarak tanımladı. Bu, pek de mutlu olmadığı İspanya günlerine net bir göndermeydi. Üç senenin ardından Real Madrid’den ayrılmakta geç bile kalmıştı ve gitmesini istemeyen kişi sayısı da hayli azdı. Hatta hocanın haklı olduğunu düşünen ve onu özleyecek insanlar dahi arkasında durmamıştı. Böyle bir ortamda ne Mourinho ne de kulüp ilişkiyi devam ettirebilirdi. Artık sürdürülemez bir durum vardı. Portekizli 2013 yılında, ruh halini özetleyen bir yorumda bulundu: “İnsanların beni sevdiği bir yerde olmak istiyorum.”
O yorumu yaptığı gece Dortmund’a 4-1 yenildiler ve ikinci ayakta da geri dönemeyip Şampiyonlar Ligi’nden elendiler. Ligde de uzun süredir kayıptılar ve sonunda Barcelona’nın 15 puan gerisinde kaldılar. Cope del Rey finalinde de ezeli rakipleri Atletico Madrid’e yenildiler.
Son düdük çaldığında Mourinho maçtan atılmıştı. Sanki önceden kurgulanmış bir karar gibiydi. İkincilik madalyasını almak üzere yardımcı antrenör Aitor Karanka sahneye çıktı ve İspanya kralı ona doğru bakıp: “Madalyayı bu adama mı takacağım?” diye sordu. Mourinho o sezonu kariyerinin en kötüsü olarak tanımladı. Üç gün sonra da kulüpten ayrıldı.
Soyunma odasıyla ilişkisi paramparçaydı. Iker Casillas, Sergio Ramos, Pepe ve Ronaldo gibi oyuncularla arası açılmıştı. Medyaya karşı da zorlayıcı ve umursamaz bir tavrı vardı. Bazen yerine Karanka’yı yolluyordu. Medyanın tek işinin kendisiyle uğraşmak olduğunu düşünüyordu ki haklı olduğu kısımlar da vardı. Çoğu ona düşman kesilmişti. Taraftarlar kutuplara ayrıldı. Bazıları onu ıslıkladı. Son gününde bir taraftar grubu, kulüp kültürünü değiştirmek için çabasına minnettar olduklarını belirten bir plaket verdi çünkü onu savunanlar bile artık devam edemeyeceğinin farkındaydılar.
“İngiltere’de taraftarlar ve medya tarafından sevildiğimi ve bana adil davranılacağını biliyorum.” Fakat ‘yeni yer yeni hayat’ düşüncesi çok da uzun sürmedi. Mourinho, İspanya’dan bir şeyleri yanında getirmişti. İngiltere’ye dönmüştü ama artık aynı kişi değildi.
Üçüncü sezonun sonunda ayrılmayı düşünüp düşünmediği sorulan Mourinho, şöyle bir cevap verdi: “Kalmayı düşünüyordum”. Bu bir tehditti. Sürekli bir çatışma söz konusuydu. Yoğun bir mutsuzluk ve karamsarlık duygusu hâkimdi. Açıkçası hoşnutsuz ve iğrenç bir dönemdi ve sonunda, var olan küçük kıvılcım da tamamen ortadan kayboldu.
Mourinho zamanla içine kapanmıştı, sadakatsiz ve bazı durumlarda profesyonellikten uzak bulduğu bazı oyuncularla konuşmayı bile kesmişti. Elbette politik oyunlar oynuyordu fakat kontrol onda değildi. Aynı zamanda Barcelona’yla girdikleri rekabette rakip takımların sahip olduğu yeteneklerin kontrolü de onda değildi. O yenilgi de ona ağır zarar verdi. Mourinho, takımın başına getirildiğinde sportif direktörlük yapan Jorge Valdano: “Korkunç bir şey oldu. O, asla yanılmayan birine dönüştü.” demişti. 2011 yılında da hocayla girdiği iç savaşı kaybetti ve Real’den ayrıldı.
Mourinho’nun tek savaşı bu değildi. Personeliyle birlikte basın odasında bir muhabiri köşeye sıkıştırdılar ve takımda bir köstebek olduğunu belirtip ağzını aradılar. Basına da yansıyan Casillas düşmanlığını hiçbir zaman gizlemeye çalışmadı. Pepe’yi, hocanın takımın kaptanı da olan kaleciye daha fazla saygı duyması gerektiğini belirten demecinden sonra kupa finalinde kadro dışı bıraktı.
Fakat ortada üçüncü sezon sendromu denebilecek bir şey varsa dahi, bunu Mourinho’nun Chelsea yıllarından ayırmak gerekir. Ortada bazı paralellikler var fakat Madrid’de sezon sonunu görmüştü ve daha erken kovulmamıştı. Ayrıca sıkıntılar 3.sezonda değil daha önceden tezahür etmişti. O sezon geri dönülemeyecek kadar sert şeyler de yaşanmamıştı.
Jerzy Dudek, Mourinho’yu ilk sezonda soyunma odasında ortalığa şişe fırlatırken, takıma bağırırken ve basına konuşan köstebeği bulacağına ant içerken hatırlıyor. Mourinho sırtından bıçaklandığını iddia ediyordu. File bekçisi, kaleci antrenörüyle konuşurken hocanın ruhunda artık dayanılmayacak yaralar açtığından bahsettiğini söylüyor.
İkinci senesinde ligi rekor istatistiklerle kazandılar. Fakat Mourinho, Avrupa’daki gelişime de rağmen başarısının yeterince takdir edildiğini düşünmüyordu. Kulübün 2003’ten beri çizdiği grafikten daha iyi olsa da yarı finallerde alınan üç yenilgi yeterince iyi değildi.
Sonuncusu çok uzun süren bir sezon oldu. Önceki yaz, bir çıkış yolu arıyordu. Manchester United’daki koltuğu alabilirdi fakat almadı. Chelsea işi de o sezon için mümkün olmadı. Sonunda, artık Barnabeu’da istenmese de dört yıllık yeni bir sözleşme imzaladı. Büyük bir hızla da malumun ilanına gelindi. Bir yıl daha imkânsızdı, üçüncü sezon yeterince kötüydü.
Chelsea 2013-15:Önce Kupa-227 gün sonra- Gösterilen Kapı
Jose Mourinho’nun Chelsea’deki ikinci döneminin çözülüşündeki hız nefes kesiciydi. Kulüpten önceki ayrılığı bir yıl süren politik homurdanmalar sonucu tahmin ediliyordu ve 4.sezonunun ilk ayında kaçınılmaz son yaşandı. Bu seferse Portekizlinin Mayıs 2015’te takımıyla Premier Lig kupasını kaldırıp aralığın ortasında personeliyle düzenlediği Noel yemeğinden çağırılıp Cobham’de direktör Eugene Tenenbaum ve başkan Bruce Buck’le yaptığı on dakikalık toplantıda en çok sevildiği yerden ayrılmak durumunda olduğunu öğrenmesi arasında yalnızca 227 gün vardı.
Aradan geçen yedi ay oldukça endişe vericiydi. Transfer sezonu pek parlak geçilemedi. Yönetim, Barcelona’dan alınan Pedro’ya kadar daha çok takımı genç ve potansiyelli oyuncularla takviye etti. Mourinho ise kadro kalitesinde derinliğin arttırılmasının elzem olduğunu vurguluyordu. Çünkü geçtiğimiz sezon özellikle yılbaşından sonra takımı başarıya ulaştırmak için daha pragmatik bir oyuna yönelmişti. Takım kupaya uzanırken tükenme noktasına gelmişti ve dolayısıyla hoca, takımın sezon öncesi kampını ertelemişti. Bu erteleme her ne kadar gerekli olsa da takımın yeterli oyun düzeyine ulaşmasını engelledi.
Her neyse, Mourinho takıma yapılan takviyelerden etkilenmişe benzemiyordu. Onun bedbin ve aksi huyu sezonun tonunu belirledi. Sonuç çok fena patladı. Portekizli sanki tüm dünya bir olup kendisine karşı geliyormuş gibi davranmaya başladı.
Swansea’yle oynadıkları zor bir öğleden sonrası açılış maçında sağlık ekibiyle affedilmeyecek bir olay yaşandı. Doktor Eva Carneiro ile yaşanılan yasal süreç Mourinho’nun kulüpten ayrılışından çok sonra da devam etti. Hatta televizyon programlarının bilirkişileri ve daha da sık olarak memurlar tarafından inatlaşma devam ediyor.
Mourinho, hakemlerin Chelsea lehine karar vermekten “korktuğunu” iddia ediyordu. Futbol Federasyon’unu suçladığı ve temyize giden olay hafızalarda hala taze. West Ham’da devre arasında hakem odasında Jon Moss’la yaşadığı tartışma sonrası tribünlere yollanmıştı ve Stoke mağlubiyeti sırasında cezalıydı. İkinci dönemini Noel’den önce tamamlamadan kendisine kesilen cezalar 141.000 Pound’u bulmuştu.
Öfkeyle yaptığı suçlamalarla, panik duygusunu arttırdı ve takımın sahada gösterdiği yangın performansına adeta körükle gitti. Belki oyuncuları, Mourinho’nun antrenman metotlarından veya sık sık başvurduğu küstah üslubundan bıkmışlardı. Sonuçta denediği hiçbir şey takımdaki kolektif özgüvensizliği giderip onlardan tatmin edici bir performans almak için yeterli olmadı. Ligdeki ilk beş maçlarının üçünü kaybettiler. Evlerindeki yenilmez havaları dahi bir gecede yerini boğucu bir endişe duygusuna bırakmıştı.
Ekimin başlarında Stamford Bridge’de Southampton’a 3-1 yenilindiler ve bu, kulübün 37 yıldaki en kötü başlangıcı anlamına geliyordu. Mourinho, yönetime kendisini kovmaları için meydan okudu. Portekizli’yle yazın yaptığı dört senelik yeni kontratla hocanın takımdaki yerini sağlamlaştıran Roman Abramovich de o öğlen mağlubiyetin şahitlerinden biriydi.
Mourinho o dönemle ilgili şöyle konuşmuştu: “İstifa etmem mümkün değil. Eğer kulüp beni kovmak istiyorsa bunu sorumluluklarımdan kaçmadığım için yapmak zorunda olmalılar. Bu, Chelsea tarihi için önemli bir karar çünkü eğer beni kovarlarsa kulüp tarihinin gördüğü en iyi menajeri kovmuş olacaklar. Böyle bir karar da takımda bir şeyler kötü gidiyorsa, bunun tek sorumlusu menajerdir tarzında bir mesaja neden olacaktır.”
Açıklama, hocaya kulüp yetkileri tarafından eşi benzeri görülmemiş bir güvenoyu şeklinde geri döndü. Yaptıkları 57 kelimelik açıklamada Mourinho’nun arkasında durduklarını ve takımın seyrini değiştirmek için doğru hocaya sahip olduklarını belirttiler.
Fakat Mourinho daha önce hiç böyle bir durumda bulunmamıştı. Korkunç form grafikleri çizen anahtar oyuncularla dolu hoşnutsuz bir kadro vardı ve alınan sonuçlar hiç de iyiye gitmedi. Tüm kadro, hocayla aralarında büyüyen gerginliği başkan ve personelin gözüne sokmak ister gibiydi. Sportif direktör Michael Emenalo daha sonraları fikir değişikliklerini aklamak için takımla hoca arasında “gözle görülür bir uyuşmazlık” olduğunu söyledi.
Aralık ortalarında Leicester’a karşı 2-1 kaybettikleri maç o sezon ligdeki dokuzuncu mağlubiyetleriydi ve küme düşme hattıyla aralarında yalnızca bir puan kalmıştı. Mourinho gerçekten yıkılmış gibiydi. Maç sonu röportajında takımın geçen sezonki başarısının gerçek olduğunu, bu seneyse takımın berbat görüntüsünün antrenman sahasında çalıştıklarına karşı bir ihanet olduğunu belirtti. Açıkçası uyguladığı metotlar karşılığını bulmuyordu. O Noel yemeğinden alınıp kovulduğunu öğrenmek, belki de Mourinho’nun içini bir an da olsa huzurla doldurmuştur.
Çeviri: Barış Öztürk