*Bu yazı, Jonathan Clegg ve Joshua Robinson imzasıyla The Wall Street Journal’da yayımlandı.
Futbolun, İngiliz yatılı okullarının çamurlu sahalarında bulunmasının üzerinden yaklaşık 150 sene geçti. O zamandan beri spor, o kadar büyük bir evrim geçirdi ki; ağır deri topla oradan oraya koşturan “mavi kanlı” çocuklar için neredeyse tanınmaz hâle geldi.
Fakat, değişmeyen şeyler de var.
Çünkü saçları grileşmiş, değnekle yürüyen, lakabı “Maestro” olan 71 yaşındaki bir adam, Volga Nehri üzerindeki küçük bir kasabada genç erkek çocuklarını, karakterlerini oturtmaları ve gelecekte Dünya Kupası maçları kazanmaları için eğitiyor.
Bu kişi, Oscar Tabarez’den başkası değil. Üç buçuk milyonluk nüfusa sahip bir ülkenin milli takımının başında geçirdiği 12 yıl boyunca, bu takımın dünya futbolundaki en dişli takım hüviyetine ulaşmasını sağladı. Ve bunu oyuncularına sanki Eton veya Harrow’daki bir yatılı okul hocası gibi davranarak başardı.
Tabarez öteden beri, birçok İngiliz yatılı okulunda söylendiği gibi, öncelikli hedefinin iyi yetişmiş bireyler olduğunu dile getiriyor. Derslerinde saygı, edep ve iyi davranışların önemi üzerinde duruyor. Takımındaki milyonluk oyuncular, Tabarez’in isteği üzerine otel odalarında beraber kalıyorlar. Bu özelliğe sahip Rusya’daki tek takım olabilirler. Ve sürekli çay içiyorlar.
Tabarez ile beraber milli takımda çalışmış eski Uruguay kaptanlarından Diego Forlan’a bırakalım sözü: “Futbolculuğun profesyonel bir meslek olduğunu; fakat insan olarak nasıl davrandığımızın önemini sürekli vurgulardı. Yeteneğin bir yere kadar önemli olduğunu, iyi bir karaktere sahip olmamamızın, bizi ve oynadığımız takımları kötü şekilde etkileyeceğini söylerdi.”
2006’da Tabarez göreve gelmeden önce, takımın durumu oldukça kötüydü. 1930 ve 1950 yıllarında Dünya Kupası’nı kazansalar da o dönem oyuncular turnuvalara gemilerle gidiyordu. Modern zamanlar onlara çok da iyi davranmamıştı. 1970’ten itibaren Dünya Kupası yarı finalinin bile yakınından geçememişlerdi. Ve hatta 2006’daki turnuvaya katılma hakkı bile kazanamamışlardı. Daha da kötüsü, pervasız müdahaleler yapan saha kabadayılarının olduğu bir takım olarak anılmaya başlamışlardı.
Tabarez, bu durumu düzeltmesi için göreve getirildiğinde, problemi hemen görmüştü. Uruguay yetenekli oyunculara sahipti; fakat bu oyuncuların kişiliklerini oturtmak gerekiyordu. Milli takım antrenmanlarının revizyonu için bir plan çıkardı; ilgi çekici bir başlığa sahip dosyayı oluşturdu: “Milli Takımların Kurumsallaşması ve Takımdaki Futbolcuların Antrenman Programı Projesi” Bu döküman, onun uygulayacağı programın sadece taktik veya teknik bir perspektife sahip olmadığını gösteriyor. Tabarez şöyle yazmış: “Genç yetenekler hayatın zorluklarına karşı kendini eğitmeli ve hazırlıklı olmalıdır. Gençler çalışmalı ve buna engel olmamalıyız. Bundan faydalanmalıyız. Bu çalışma, onların sportif açıdan potansiyellerini de artıracaktır.”
Dünya Kupası’ndaki çoğu menajer sadece as takımı yönetiyor. Fakat Tabarez, bütün erkek milli takımlarının başındaki dekan haline geldi; 15 Yaş Altı takımlarından, Dünya Kupası’na giden takıma kadar. Bu takımlardaki oyunculardan her biri, milli takımın antrenman tesislerinde Tabarez ile beraber çalışıp, hem insanî hem de futbolcu olarak kendi gelişimlerini şekillendiriyor.
En başta, kurulumun doğru olması gerekiyordu. Montevideo dışındaki Celeste Tesisleri, ülkenin sahip olduğu mirastan izler taşımalıydı ve Eton’dan farklı olarak Tabarez’in elinde kullanabileceği uzun bir “İngiltere başbakanları” listesi yoktu. Bu yüzden işe, lobiye bir Uruguay arması yaptırarak başladı. Duvarlarını daha önceden bu takım için savaşmış oyuncuların siyah-beyaz fotoğraflarıyla donattı. Dışarıya da federasyondan bir fogón koyulmasını istedi. “Fogón”, bir kamp ateşinin ikiye katlanmış hâli, meşhur bir Uruguay ızgarasına verilen isim; etrafına oyuncularla beraber oturup, onlara her gece hikâyeler anlatabileceği bir yer.
Tabarez’in sahip olduğu profesör imajı, bir tesadüf değil. Tam zamanlı yönetime başlamadan önce, orta okul öğretmeni olarak görev yapıyordu. O güne kadar, öğrencilerini tarih, coğrafya, sanat ve ilgi çekici bulduğu her konuda eğitmekten keyif alıyordu. İşin bu kısmı da aslında Tabarez’in milli takım müfredatının bir parçası.
Telemundo Deportes için Dünya Kupası’nda yorumculuk yapan Diego Forlan bu konu hakkında şunları söylüyor: “Bir keresinde Japonya’da maç yapmıştık ve kültürün ne kadar değişik olduğu üzerine konuşuyorduk. Akşam yemeğinden sonra Maestro hepimizi toplayıp Japonya’nın tarihi ve orada yaşanan şeylerle alakalı pek çok şey anlatmıştı. Çok bilgili bir insan.”
Tabarez genç oyuncuların tiyatro ve müzelere gitmesi için geziler de düzenliyor. Klasik müzik ve botaniğe kadar uzanan farklı dallarda oyuncularıyla sohbet ediyor. Uruguay milli takımı tesislerinin başında olan Claudio Pagani, “Tabarez, bitkiler hakkında inanılmaz derecede bilgi sahibi” diyor.
Maestro, davranışlar konusunda da oldukça titiz. Birçok Uruguaylı yıldız, çamursuz ayakkabı kuralıyla ters düşmüştü. Yemek sırasında tabakta bir şey bırakılmaması ve sandalyelere ayak uzatılması gibi konularda da katı kurallar var. Kahvaltı, öğlen ve akşam yemekleri; takım konuşmaları ve toplantıları esnasında cep telefonu kullanımı yasak.
Tabarez, sadece “Merhaba” bile olsa, oyuncularının birbiriyle konuşmasını istiyor.
Luis Eduardo Inzaurralde tarafından kaleme alınan Maestro: Tabarez’in Mirası adlı kitapta, Tabarez’in şu sözleri yer alıyor: “15 Yaş Altı takımından çocuklar geldiğinde, onlara iki şeyin asla ihmal edilmemesi gerektiğini söylüyoruz; insanlara buraya geldiğinizde kendinizi nasıl tanıttığınız ve burada çalışan insanlarla nasıl iletişim kurduğunuz. Onları tanıyıp tanımamanız fark etmiyor; bunlar birlikteliğin ve karşılıklı saygının göstergeleridir.”
Bu anlayış sahaya da uzanıyor. Uruguay as veya genç takımlar seviyesinde bir turnuvada mücadele etmeye başlamadan önce, Tabarez takımını, onlardan nasıl davranmalarını beklediği konusunda eğitiyor. Mesajı ise daima aynı: Faul yok, kötü davranış yok ve ne olursa olsun, hakemlere cevap vermek yok.
Her öğretmen gibi Maestro da anlattıklarından bazılarının bir kulaktan girip öbür kulaktan çıktığının farkında. Kendi görev zamanında, Luis Suarez’in 2010 Dünya Kupası’nda dikkatsiz bir şekilde topa elle müdahalesine ve 2014 Dünya Kupası’nda bir rakibini ısırmasına tanık oldu; ki bu hareketi Suarez’in dört ay boyunca tüm futbol müsabakalarından men edilmesine sebep olmuştu. 2006’da göreve geldiğinden beri, takımı turnuvalarda toplam sekiz kırmızı kart ve 2011 Copa America’da altı maçta görülen 18 sarı kartı da içeren, sayılamayacak kadar sarı kart gördü.
Uruguay kaptanı Diego Godin, kulüp maçlarında oynamış olsalar bile oyundan atıldıklarında Tabarez’in oyuncularına karşı duyduğu hayal kırıklığını belirttiğini söylüyor. Ve Suarez, Maestro’nun teşviklerinin kendi karakterini reforme etmesi açısından oldukça önemli olduğunu belirtiyor.
Takımın Dünya Kupası’ndaki performansı ne olursa olsun, saha içinden daha fazla önem arz eden Tabarez’in Uruguaylı futbolcuları eğitme görevi devam edecek. Kendisi bu aralar, tüm genç takım oyuncuları için İngilizce dersleri vermeyi ve dünyadaki profesyonel futbolun takibine yardım için basit kontrat kurallarına dair bir danışmanlık sunmayı düşünüyor.
Her şeyden önemlisi, onları mümkün olduğunca Uruguay içinde tutmak ve onların kendi okulundan dürüst futbol oyuncuları olarak mezuniyetleri için çalışıyor.
Tabarez son olarak şöyle diyor: “Milli Takım oyuncularına söylediğim gibi; kulüplerle iyi kontratlar imzalayabilirsiniz, prestij kazanabilirsiniz; fakat bazı şeyler var ki onları sadece Uruguay için oynayarak elde edebilirsiniz.”
Çeviri: Gökhan Önder Aksu