Atahan Altınordu, Kutay Ersöz ve İlhan Özgen‘in birlikte hazırladığı bu sözlü tarih dosyası, ilk olarak Socrates’in Temmuz 2015 tarihli 4. sayısında yayımlanmıştır. Bütün sayılarımıza buradan ulaşabilirsiniz.
GÜNAYDIN ÇOCUKLAR
“Büyük takımda oynarsan varsın, oynamıyorsan hiçbir şey değilsin.”
Oğuz Çetin – Futbolcu: Bizden öncekilerin yaşantısı çok doğaçlamaydı. Gezen tozan, yiyip içen, geceleri çıkan tiplerdi. Hayat düzenleri yoktu. Biz, futbolun meslek olduğu bilincini ilk ortaya koyan nesiliz. Sonunda başarısız olundu ama kadrodakilerin çoğu işini ciddiye alan oyunculardı. Başımızda Tınaz Hoca vardı.
Tınaz Tırpan – Teknik Direktör: Biz tüm Türkiye’deki gençleri arayıp tespit ettik, seçtiklerimizi takıma monte ettik. Anadolu’da oynayan futbolcular A Milli Takım forması giymeye başladı. Oğuz’u Sakaryaspor’dayken Ümit Milli Takım için Kore’ye götürdük. İlk milli maçını orada oynadı. Oradaki arkadaşlarıyla birlikte A Milli Takım’a geçti.
Behzat Çınar – Yardımcı Antrenör: Macaristan ile bir hazırlık maçı oynadık. Son dakikalarda kaleci Fatih Uraz’ı çıkarıp Okan Gedikali’yi oyuna soktuk. Tam o anda Okan gol yedi ve maçı kaybettik. Bu maçtan sonra İstanbul medyasının Tınaz Tırpan’a karşı eli güçlendi. Ardından İstanbul’da Yunanistan’ı evire çevire öyle bir yendik ki Tınaz Abi gücü tekrar eline geçirdi.
Oğuz Çetin: Sakaryaspor’dan Fenerbahçe’ye transfer olduktan bir ay sonra Yunanistan maçında ilk kez milli oldum. Tınaz Hoca’nın eleştirilmesini basın açısından normal karşılayabiliriz. Çünkü basında bir alışkanlık var, büyük takımda oynarsan varsın, oynamıyorsan hiçbir şey değilsin.
Feyyaz Uçar – Futbolcu: O takımı yaratan Tınaz Hoca’dır diyemem; hem bizde, hem Fenerbahçe’de, hem de Galatasaray’da çok iyi jenerasyonların aynı döneme denk gelmesi ana etkendi.
Yusuf Altıntaş – Futbolcu: Mustafa Denizli o aşıyı vermeseydi, Türkiye Milli Takımı o kadar başarılı olamazdı. Korkuyu yok etmişti. Tınaz Hoca çok iyi bir teknik adamdı. Biz de onu çok seviyorduk. Biraz daha kendini geliştirebilse daha iyi yerlere gelebilirdi.
Oğuz Çetin: Yeni bir milli takım vardı ama kaptanlığımızı yapan Cüneyt Tanman’ın üstümüzdeki etkisi büyüktü. Kişiliğiyle, karakteriyle, gruba yaklaşımıyla takımın takım olması adına önemli bir figürdü.
Tınaz Tırpan: Onlara abilik yapan Cüneyt, bugün hâlâ Türkiye futboluna hizmet veriyor. O günlerde Galatasaray’ın kaptanıydı ama 32 yaşında sadece bir resmi milli maç oynamıştı. Biz onu kaptan yaptık, o da çocuklara hem saha içi hem saha dışında liderlik etti.
Behzat Çınar: Takımda çok iyi bir arkadaşlık vardı. Rıdvan (Dilmen) mesela; çok fırlamaydı ama Rıza (Çalımbay) onu tutardı. Bir sorun mu oldu, Rıza hallederdi. Rıza’nın kaptanlığını çok severdim. Antrenmanda bir bağırır, takıma çeki düzen verirdi. Bize gerek kalmazdı.
Rıdvan Dilmen – Futbolcu: Gerçekten iyi bir kadro vardı. Yaş ortalaması 26-27’ydi; oyuncuların en fit olduğu dönemler. Benim milli takım performansım Yunanistan’la oynanan hazırlık maçıyla artmıştır. Bizim için güven açısından önemli bir maçtı. 3-1 bitmişti. Ben bir gol atıp bir de asist yapmıştım. Ondan sonra morallendik. Birlikte oynamaya başladıkça uyumumuz arttı. Herkesin oyun karakterini anlamaya başlamıştık. O oyunculara bakın; 1988-89 herkesin en iyi sezonudur.
VE MELANKOLİ
“O geçmişten gelen olumsuzluk devam ediyor ama…”
Rıdvan Dilmen: İstanbul’da oynadığımız ilk İzlanda karşılaşması, tek kale maç oldu. Olağanüstü goller kaçırdık. 10 olacak maçtı. Direklerden döndü, penaltı kaçırdık, darmadağın ettik. Bir kere kaleye geldiler, 1-1 bitti. Bizden de Ünal (Karaman) atmıştı. Hafif nemli, yağmurlu bir havaydı. Aslında biz ilk maçtan sonra kendi dünyamızda ümitlendik, “Biz bu gruptan çıkarız” demeye, “İzlanda’yı geçebiliriz” diye düşünmeye başladık.
Tanju Çolak – Futbolcu: Unutamadığım bir maçtı. Penaltıda çok heyecanlanmıştım, neticesinde de kaçırdım. Milli takım farklı duygular içeriyor. Ligin gol kralısın. İnsanların senden beklentisi yüksek. Büyük bir stres yaşıyorsun. Bu nedenle de maçta istenileni veremedim.
Oğuz Çetin: Basının duygusal davrandığı dönemlerdi. Ne kadar büyük saygı duysam da, bana çok şey verdiğini kabul etsem de Tınaz Hoca o dönem strateji konusunda ciddi hatalar yaptı. O eleme grubunun stratejisi daha iyi belirlenebilirdi. O hatalar yapılmasaydı, gidişat farklı olabilirdi.
Cüneyt Memişoğlu – Yardımcı Antrenör: Dünya Kupası elemelerindeki strateji, oyun planlamaları ve maç içerisindeki değişikliklerle ilgili doğru karar veremedik ve elimize geçen fırsatı kaçırdık. B planı üretip, ona göre hareket edemedik. Ne kadar yetenekli antrenör olursa olsun, bu tecrübeleri yaşaması gerekir. Deneyimsiz bir takımla Dünya Kupası mücadelesi verdik.
Oğuz Çetin: İzlanda’yı yensek, Avusturya maçında baskı olmayacak. Daha ne oluyoruz, ikinci maça “Yenmeliyiz” diye çıkarsan yeniliyorsun işte.
Behzat Çınar: Ben Hıncal (Uluç) Abi’yle çok iyi dosttum ama o Tınaz Hoca’yı çok ağır eleştiriyordu. Tınaz Hoca da çok konuşan bir insan değil, Hıncal Abi’ye küstüğünü nereden bileyim. Gelişim Spor’a verdiğim bir röportaj nedeniyle Avusturya’ya hoca ile küs gittik. Ziya Şengül fark etmiş bizim konuşmadığımızı, Milliyet’te “Milli Takım’da teknik arıza” diye haber yapıldı.
Oğuz Çetin: Yediğimiz gollerde takım savunmasından kaynaklanan zaaflar vardı. O dönem oyuncuların birbirlerine mesafelerinde, pozisyon almalarında geçiş dönemiydi.
Behzat Çınar: Maça çıktık, kısa sürede 2-0 oldu, hocayla kulübenin iki ayrı köşesinde oturuyoruz. Bana “Gel yanıma” dedi. Tanju’yu hafif sakatlığı yüzünden oynatamamıştık, “Tanju’yu sokalım” dedim. O arada 3-0 oldu, Tınaz Abi sinirlendi, “Ne yaparsan yap” dedi.
Feyyaz Uçar: Rıdvan sağdan bir orta yaptı. Benim istediğim türden bir ortaydı, tam defansla kalecinin arasına… Uçarak bir kafa vuruşu yaptım. Beş yıldır deplasmanda attığımız ilk gol olması önemliydi ama bence asıl anlamı, bizim işi orada bırakmayıp maçı çevirmeye çalışmamızdı. Daha sonra bir de Tanju atınca durum bir anda 3-2 oldu..
Behzat Çınar: 20 dakika kala Tanju’ya, “Hadi aslanım” dedim. “Hayır, sakatım” dedi. “Bak,’’ dedim, ‘’Gireceksin değiştireceksin maçı.” “Hocam beni yakacaksın” dedi. “Sen kralsın. Krallık böyle zamanlarda belli olur. Hadi gir değiştir bu maçı…” dedim.
Tanju Çolak: Çok özel bir maçtı. Bu maç, Tanju ve Rıdvan ikilisinin muhakkak oynaması gerektiğini göstermişti.
Behzat Çınar: Tanju girdi, kükreyen bir aslan gibi… Oyunun havası bir anda değişti, Rıdvan’la ikisi mahvediyor rakibi… Önce Feyyaz, sonra Tanju attı, 3-2’ye geldi maç. Ortalık yıkılıyor, dedik ki; “4-3 olacak.” Son dakikalarda Rıdvan yine bir girdi, karıştırdı ceza sahasını, onların liberosunu çalımladı, tam vuracakken bıraktı kendini. Penaltı diye kalktık ama değilmiş. Vursa kesin goldü, o garantiye almaya çalıştı.
Oğuz Çetin: Pozisyonu net hatırlıyorum. Avusturya lehine olsaydı rahatlıkla verilebilecek bir pozisyondu. Bize de verilebilirdi.
Rıdvan Dilmen: O hakem sonra bizim başka bir maçımıza geldi. Gene böyle bir penaltı pozisyonu oldu, gene vermedi. “Viyana’daki sanki penaltıydı ama bu değildi’’ dedi. Ufak bir dokunuş gelmişti, düşmeyebilirdim ama rakip bana dokununca hızımı kullandım. Hakem öyle karar verdi.
Oğuz Çetin: O maçtan aklımda kalan Mustafa Yücedağ’ın performansıydı. Ciddi bir performans göstermişti. “Mustafa Yücedağ’ı hatırlıyor musun?” deseniz hatırlamam ama o maçtan en çok Mustafa Yücedağ’ı hatırlıyorum.
Feyyaz Uçar: O yıllarda aydınlatma sistemleri sıkıntılıydı, aşırı parlaktı ve kafayı kaldırdığın an gözüne girerdi. Biz de alışık olmadığımız için kafayı kaldırırdık, gözümüzü alırdı. Bir diğer problemimiz de vidalı krampondur. Biz belki içimizdeki ‘Brezilyalılardan’ dolayı lastik krampon giyeriz, vidalı ayakkabıyı çok sevmeyiz. Dikkat edin; milli maçlarda hep bizim stoperlerin ayağı kaymıştır, gol yemişizdir, hep bizim santrforların ayağı kaymıştır, gol kaçırmışızdır.
Oğuz Çetin: İnsanlar bakıyorlar; oyuncular çok yetenekli ve keyif veriyor. Bir anda 3-0 olmuş ama artık ‘Çanakkale geçilmez’ şeklinde oynamıyorsun. Yetenekler seni öbür kaleye de taşıyor. Tamam, o geçmişten gelen olumsuzluk devam ediyor ama herkes Rıdvan’ı, Feyyaz’ı, Ünal’ı, Gökhan Keskin’i görüyor. Üç gol yedikten sonra üçüncü golü arayarak ne kadar potansiyelli olduğumuzu gösterdik.
Behzat Çınar: Kampta kaldığımız otellerde çocukların ekstraları oluyordu, onların ödemesinde sıkıntılar yaşıyorduk. Avusturya’da Tınaz Abi başta olmak üzere parayı aramızda toplayıp ödedik. Ekstra dediğim de çocukların aileleriyle yaptığı telefon konuşmaları falan.
Engin İpekoğlu – Futbolcu: Deplasmana gidiyorduk, bize fiş veriyorlardı. Biz o fişlerden başka bir şey içemiyorduk. Otelden çıkarken ekstra ödüyorduk bazen.
Tınaz Tırpan: Yurt dışında kafilenin ekstra borcunu ben kendi cebimden karşılıyordum. Ama bundan kimsenin haberi olmazdı. Çocuklara “Maç sonunda sakın forma değiştirmeyin, başka formamız yok” diyorduk. Onlara o zevki tattıramıyorduk. Bu yoklukların içinde o takım büyük işler yaptı ve yediğinden fazla gol atan ilk milli takımımız oldu.
BAŞKALDIRIYORUM
“Tınaz Abi’nin Türkiye armalı lacivert blazer ceketiyle havaya kalkışı…”
Oğuz Çetin: Bazı oyuncularla oynamak, oyuncunun stili nedeniyle zordur. Mesela Ünal, Türkiye futboluna gelmiş en önemli isimlerden biridir. Ama benim yapımdaki bir oyuncu için onunla oynamak kadar zor bir şey yok. Ben vermeyi ve almayı severim. Ünal bireysel oynamayı sever. İstanbul’da oynadığımız ilk Doğu Almanya maçındaki sıkıntılarımı hatırlıyorum. Yüksek işler yapabilecekken kısıtlı kaldığımı hatırlıyorum. Ama yine de golde topu Ünal’a nasıl attığımı da hatırlıyorum.
Tanju Çolak: Doğu Almanya maçında iki gol attım. İkincisi, çalışılmış bir frikik golüydü. 3-1’lik galibiyetin yanında çalışmalarımızın karşılığını almak daha da çok sevindirdi.
Engin İpekoğlu: Kolay maçımız yoktu ama yavaş yavaş biz de güçlü bir ekip hâline geliyorduk. O 8-0’lar bize uğramadı. Bir kaleci için şanslı bir dönemde futbol oynadım.
Şenes Erzik – Dönemin TFF Başkanı: Göreve atandığım tarihle maç tarihi arasında sadece üç haftalık bir periyot vardı. Bizden önceki federasyon tarafından planlanmış olan ‘Münih Kampı’ projesiyle karşılaştık. Almanya’da birbirinden uzak mesafelerde, hergün 5-6 saatlik otobüs yolculukları ile gidilen ve güçsüz takımlarla yapılacak üç hazırlık maçı planlamıştı. Bu zararlı programı derhal iptal ettik. Kampı yurt içine aldık. O hafta yapılacak lig maçlarını iptal ettik. Tınaz Tırpan’la görüşerek hazırlık maçlarını oynadıktan sonra oraya gitmeyi planladık.
Engin İpekoğlu: Almanlar ikinci maçı Magdeburg’a almıştı. Bunun nedeni, oranın Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerden uzak olmasıydı. Ama yine de çok sayıda vatandaşımız gelip bizi destekledi.
Rıdvan Dilmen: Biz maçtan önce kazanacağımıza inanıyorduk. Ama o kadar zor geçeceğini beklemiyorduk. Goller dışında bizi çok fena yaptılar. Bize karşı çok üstün oynadılar. İlk yarıda Oğuz araya oynadı, ben gittim Tanju’ya çıkardım, o attı golü. Bir de oyunun sonlarında Tanju bana verdi, ben attım. Bir kalecinin ne kadar önemli olduğunu o gün gördük. Engin müthiş oynamıştı.
Oğuz Çetin: Engin’in müthiş bir günüydü. Penaltıyı kurtardı. Rıdvan ile Tanju’nun golleri vardı. Öne geçtiğin zaman Rıdvan gibi oyuncular büyük silah. Çünkü rakip de öne çıkıyor. İkinci gol de öyle geldi.
Engin İpekoğlu: Benim ilk resmi milli maçım. Tüneldeyiz, heyecandan ölüyorum. Rıdvan geldi, “Oğlum,” dedi, “Bırak ne heyecanlanıyorsun, sıkma kendini.” Döndüm, “Nasıl sıkmayacağım, heyecanlanacağım doğal olarak” diye cevap verdim. “Ulan boşversene, rahat ol, üç yer döneriz” dedi. Maçı 2-0 kazanınca, Rıdvan yine yanıma gelip “Ah be ikide kaldık, üç olamadı” dedi.
Tanju Çolak: Türkiye, takım hâlinde o gün tarih yazdı. Rıdvan ve ben de attığımız gollerle bu tarihin bir parçası olduk. 2-0’lık sonuçla ülkeye dönmenin gururunu yaşadık. O günlerde milli takıma karşı sevgi ve güven daha fazlaydı. Biz de bu sevgiyi arkamıza aldık.
Yusuf Altıntaş: O maç, inancın zaferiydi. Saha içinde birbirimizle çok iyi yardımlaştık ve golü bulunca da havaya girdik. O gün savunmada oynuyordum ama hiç zorlanmadım. Hayatımın en rahat maçlarından biriydi. Biz hep fark yediğimiz için, yendiğimiz zaman çok sevinirdik. Bu maçtan sonra da sevinç yumağı olmuştu.
Engin İpekoğlu: Maçtan bir gece önce, Ayhan Bermek, “Bu maçın yıldızı sen olacaksın” dedi. Ben de bazı kurtarışlar yaptım, birkaç tanesi çarptı, bir de penaltı kurtardım. Maç sonunda bir baktım sahanın ortasında Ayhan Abi kollarını açmış, “Ben sana demedim mi?” diye bağırarak bana doğru koşuyor… Ardından hayatımda en çok gurur veren olaylardan biri yaşandı; Almanlar beni tribünlere çağırıp alkışladı.
Şenes Erzik: Görevime haklı bir galibiyetle başlamak beni son derece mutlu etti. O maçta Rıdvan ve Tanju gibi uluslararası kalitedeki futbolcularımızın gösterdikleri üstün performans ve kalecimiz Engin’in penaltı kurtarması çok önemliydi.
Behzat Çınar: Maçtan sonra Ümit Milli Takım futbolcuları otelin kapısında Tınaz Abi’yi omuzlara aldılar. Tınaz Abi’nin Türkiye armalı lacivert blazer ceketiyle havaya kalkışı, eski öğrencilerinin ona sahip çıkışı unutamadığım anlardandır…
Feyyaz Uçar: Federasyonun görevlisi Engin Berberoğlu, galibiyetin ardından bana para verdi ve çocukları gezdirmemi söyledi. Gezdik, tozduk, eğlendik, gece kulübüne gittik, kutlamalar yaptık, bahşişler dağıttık ama o parayı bitiremedik.
BELALIM
“Türkiye medyasının o manavlar, marangozlar dediği adamlar…”
Engin İpekoğlu: Doğu Almanya maçlarından sonra müthiş bir özgüven kazanmıştık. Öyle bir dolduruşa geldik, öyle başlıklar atılmaya başlandı ki SSCB’yi yeneceğimizden emin olduk. Tabii ki her zaman kazanmak için sahaya çıkarız ama bir stratejik oynamak var, bir de Kızılderili gibi topluca saldırmak var. Üstelik SSCB de beraberliğe razıydı. Biz razı olmadık.
Oğuz Çetin: O maçta oynamadım. Oynamam için her şeyi yapmıştık ama oynamamanın daha doğru olduğuna karar verildi.
Rıdvan Dilmen: Çok zorladık ama fazla da pozisyona giremedik. Bana ikili adam markajı verdiler. Kısır bir oyun oldu. Bizden daha iyi takımdılar. Berabere bitirsek iyiydi ama biz kazanmaya oynadık. Kazanmak için de pozisyona girmek lazım. Bizi ikinci bölgeye kadar getirdiler ama birinci bölgelerine giremedik. Onlar bir kere gelip gol yaptılar.
Yusuf Altıntaş: SSCB dünyanın en iyi takımlarından biriydi. Tam bir beraberlik maçıydı ama haybeye yenildik o takıma.
Feyyaz Uçar: SSCB maçından önce yine vida problemi çıktı. Bizim alüminyum vidalı kramponlarımız vardır, hâlâ da kullanılır. O maçta hakem bu vidaları kabul etmedi ve değiştirtti. Ben de maç sırasında bu yüzden sıkıntılar yaşadım.
Behzat Çınar: Şenes Bey, İzlanda’ya gitmemiz için özel bir uçak ayarlamış… Uçağa girer girmez bütün kulüp başkanları ve gazetecilerin davet edildiğini gördüm. Herkes elinde içkiler, purolar, futbolcularla birlikte oturuyor. Kimse olayın farkında değil! Şenes Erzik şimdiki tecrübesiyle o organizasyonu yapmazdı.
Şenes Erzik: O organizasyon asla bir hata değildi. İzlanda deplasmanı ile yeni dönemi başlattığımızı düşünüyorum. Bu girişimi iki yönlü düşünmek gerekiyor. Hem milli takımımıza verdiğimiz değeri, hem de milli takıma hizmet vermiş kişilere gösterdiğimiz vefayı anlatmak açısından önemliydi.
Behzat Çınar: Ben İzlanda’ya daha önceden gitmiştim. Antrenman yapılacak yerden yenecek yemeklere kadar hepsi tamamdı. Fakat kafile ile oraya gidince bizi çok kötü bir sahaya götürdüler.
Oğuz Çetin: Her türlü kazanabileceğimiz bir maçı kaybettik. Zeminin iyi olmamasına rağmen iki topumuz direkten döndü. Onun dışında da pozisyonlarımız oldu. Mustafa Yücedağ, o gün de iyi oynadı. Kolektif oyunun içinde yoktu, bireyseldi ama yine de başarılı bir maç çıkarmıştı.
Cüneyt Memişoğlu: Tanju ve Rıdvan, sakatlıkları nedeniyle kadroda yoktu. Biz, Feyyaz ve Hasan Vezir üzerinde fikir birliği ettiğimizi belirttik ama Tınaz Hoca, Fenerbahçe’de orta saha oynayan Hakan Tecimer’i forvet olarak tercih etti. 1-0 yenik duruma düşünce hocanın yanına gidip Feyyaz’ı oyuna almamız gerektiğini belirttim ama biraz daha beklememizi söyledi. İkinci golü de yedik, sonra Feyyaz’ı oyuna soktuk.
Feyyaz Uçar: Rıdvan hasta, Tanju sakattı. Normalde onlardan biri olmadığında ben oynuyordum. O maçta Hasan ve Hakan’ın çift santrfor olmasının nedeni, bir önceki hafta Avrupa Kupası maçında ikisinin de gol atmasıydı. Fenerbahçe ve Galatasaray medyası da Tınaz Tırpan’ı biraz yönlendirdi. Son bölümde oyuna girdim, gol attım ama yetmedi.
Behzat Çınar: O hafta Hakan çok güzel bir gol atmıştı ve basın da onunla ilgili çok güzel şeyler yazdı. Tınaz Abi de bunun tesirinde kaldı kanımca. Rıdvan’ın ciğerlerinde bir problem oldu. Fenerbahçe’den de baskı olduğunu tahmin ediyorum. Tanju da gelmemişti. Eğer ikisi gelseydi, o maçı alırdık.
Rıdvan Dilmen: Tanju’nun da benim de en fit olduğumuz yıldı ama o maçta Tanju sakattı, Almanya’ya Wohlfahrt’a tedavi olmaya gitmişti. Ben astım olmuştum, o yüzden hastanedeydim. Uğur (Tütüneker) da yoktu.
Engin İpekoğlu: Rıdvan yok, Tanju yok, Uğur yok. Ama her şeye rağmen o maçı bizim kazanmamız gerekiyordu. Çok kötü başladık. İlk yarı 0-0’dı galiba tam hatırlamıyorum. Ama enteresan da bir gol kaçırdık. Ünal’dı sanırım, şaka gibiydi. Altıpasın içinden atamadı. Şanssız bir maçtı. Ama ne kadar şanssız olsak da İzlanda’yı yenmemiz lazımdı.
Rıdvan Dilmen: O elemeleri forse eden bendim. Ama bunun için çevremde de iyi futbolcuların olması lazım. İddia ediyorum; o futbolculardan kurulan takım, Türkiye Ligi’nde her sene şampiyon olur. Tarihin en önemli milli takımlarından bir tanesidir.
Oğuz Çetin: Hasan’ın Galatasaray’a gidişi bizi psikolojik olarak çok etkilemişti. Milli takımda bir araya gelince soğukluk vardı. Hasan sana sırt dönmüş gitmiş sonuçta. Bu sahaya yansımaz ama bilinçaltında bazı şeyler vardır. Ama İzlanda maçında bir başarısızlık varsa buna bağlamak yanlış olur.
Feyyaz Uçar: Galatasaray-Fenerbahçe rekabetinden dolayı biz Beşiktaşlı oyuncular olarak hep aradaydık. Her iki takım oyuncularıyla da onların birbirleriyle olduğundan daha samimiydik. Galatasaraylılar ve Fenerbahçeliler kendi aralarındaki rekabetten dolayı çok yakın değillerdi.
Engin İpekoğlu: Basın, İzlanda ile oynarken “Balıkçılar geldi” falan yazardı. Her dönem öyle oldu. Türkiye’de yerel basında çıkan haberler dahi adamların kulağına gidiyor. Onlara doğal motivasyon oluyor. İzlanda öyle eften püften bir takım da değil. Saha da rezildi zaten.
Oğuz Çetin: Türkiye’de şu bilinmiyor; Avrupa’da her insan temel eğitimi almak zorunda. O meslek, onun hayatı boyunca mesleğidir. O İzlanda’nın itfaiyecileri, marangozları, temel eğitimini almış, 16 yaşından sonra iki yıl meslek okumuş ve bir mesleğe sahip olmuş ama futbolcu olduğu için futbolcuğu yürüten insanlar.
Feyyaz Uçar: Türkiye medyasının o manavlar, marangozlar dediği adamlar yendi bizi.
Behzat Çınar: Maçı kaybettik, Tınaz Abi büyük bir şok yaşadı ve istifa etti. Biz de teselli etmeye çalışıyoruz. Neyse ki sonra kabul edilmedi bu istifa. O maçı kaybedince her şey bitti havası oldu, işimiz çok zora girdi.
Engin İpekoğlu: Hoca bıraktı. O dönem faciaydı. Hepimiz destek verdik. Sonuçta destek verilmeyecek bir insan değildi ki! Tanju ile Rıdvan olsaydı çok daha farklı olurdu. Zaten Rıdvan oynasaydı alırdık maçı.
Oğuz Çetin: İzlanda maçından sonra gelgitler oldu. Hocanın evi taşlandı. O yılların en büyük handikapı; ya diptesin, ya zirvede. Tınaz Hoca da bunun zorluklarını yaşadı. Herkes İzlanda’yı bu kadar aşağılarken, sen orada yeniliyorsun. Hepimizin gardının düştüğü, moralinin bozduğu bir döneme girdik.
Tınaz Tırpan: Takım gol yiyince benim evimi taşlamaya gidiyorlar. Demek ki bu çocuklar, insanlara çok büyük umutlar vermişler. Düşündüm istifayı ama görevden kaçmadım. Bu ülke insanına bir umut vermişiz, o umudu zirveye taşımak için çaba sarf ettik, olmadı. Umudu yeşertebilmek de önemlidir.
GÜNEŞLİ BİR RESİM ÇİZ BANA
“Türkiye futbol tarihinin en özel atmosferlerinden biri…”
Oğuz Çetin: Avusturya maçında stadyum ağzına kadar doluydu. O dönemin futbolseverleri her şeye rağmen takıma ilgi gösteriyordu. Milli maç dediğin zaman akan sular dururdu. Taraftar, Fenerbahçeli Oğuz’a değil, milli takım oyuncusu Oğuz’a bakardı.
Rıdvan Dilmen: Ali Sami Yen’deydi maç. Çok erken saatte stadyum dolmuştu. Milli takım seyircisinin en çok geldiği maçlardı onlar. Hazırlık kamplarını biz Çorlu’da, Silivri’de, Ankara 19 Mayıs’ta, Ali Sami Yen’de yapıyorduk. O zaman idmanlarda 20 bine yakın seyirci oluyordu. O kadar güveniyorlardı bize.
Feyyaz Uçar: Türkiye futbol tarihinin en özel atmosferlerinden biriydi. Tribünler hınca hınç dolmuş, tezahüratlar hiç susmuyor, takım hâlinde de harika oynuyoruz, 3-0’lık net bir galibiyet, birbirinden güzel goller… Hiçbirimizin unutamayacağı, oldukça keyifli bir maçtı. Hayatımda ilk aklıma gelen 3-4 maçtan biridir.
Engin İpekoğlu: Geçenlerde o maça televizyonda denk geldim. Sahanın içi, pistin kenarları bile dolu. Böyle bir şey yok!
Oğuz Çetin: Rıdvan muhteşem bir performans göstermişti. Ne zaman nereye koşacağını çok iyi bildiği için ben de onu çok iyi yönlendirebiliyordum. İki gol attı. İkincide Herzog topu ayağından açtı, ben hafif dibine girerek topu ondan kurtarıp Rıdvan’ın önüne bıraktım. Bir an topu dürtsem, sonra oynayayım desem ofsayta düşecek. Orada ben değil de başkası olsa topu kurtardığında başka bir şey yapardı. Ama benim kafamda hep önümde oynayan oyuncular vardı.
Rıdvan Dilmen: Oğuz topu bir saniye geç atsa ofsayta düşeceğim, bir saniye önce atsa rakip alabilir. Zamanlaması müthişti. Sol ayağıyla atmıştı topu. Eğer normalde kullandığı sağ ayağıyla atmayı düşünse ben ofsayta düşerdim. Gol de penaltı vuruşu gibiydi. Kaleci sağına bekledi. Ben ayağımla ona sağı gösterdim, o oraya gitti. Kafaya koymuştum sola atmayı ama giderken de “Ben bunu sağa nasıl yatırırım?” diye düşünerek gittim. O kaleci, Lindenberger, turnuvanın Dasayev dahil en iyi kalecisiydi.
Oğuz Çetin: Rıdvan ayrı bir konudur benim için. Mesela Avrupa’da; Ronaldo, Figo, Zidane, hepsi muhteşem, hiçbirine laf söylemem ama Messi ayrı bir şeydir. Bizim dönemde de hepimiz muhteşemiz ama Rıdvan ayrı bir şey. Rıdvan benim için Messi’dir. Ama öyle yerlerden geldi ki, onun da ciddiyet disiplin gibi konularda bazı sıkıntıları vardı. Bireysel olarak ayrıydı.
Tanju Çolak: Rıdvan’ın devleştiği, hayatındaki ilk kafa golünü attığı maçtı. Hakikaten tarihi bir maçtı. Avusturya’yı ezmiştik. Onlar da şaşırmıştı buna.
Rıdvan Dilmen: Soyunma odasında “3 tane atacağız, ben bunları yerle bir ederim” dedim. Kapanan takımlara karşı uzun santrforumuz yoktu ama Beşiktaş da o dönem uzun santrforu olmadan çok kafa golü atardı. Benim Avusturya’ya attığım gol Beşiktaş golüdür mesela. Rıza ortalamıştı. O golün hazırlanışında muhteşem bir set hücum var. Topun soldan sağa geçişi falan…
Engin İpekoğlu: Ben Avusturya’da yetişmiş, futbola başlamış biri olarak onları yendiğimizde çok farklı bir gurur hissetmiştim.
Şenes Erzik: O maç için FIFA Başkanvekili David Will gözlemci olarak Türkiye’ye gelmişti. Kendisi eski bir dostumdur. Maç sonrasında, SSCB maçımızın Avusturya ile aramızdaki puan rekabeti sebebiyle aynı gün ve aynı saatte oynanması gerektiğini söyledim. Kendisi bana bu konuyla ilgileneceğini belirtti. Ve sözünde durarak talebimizin kabülünü sağladı.
RÜYALARDA BULUŞURUZ
“Gideceğimiz gözüküyorken gitmemek ayıp.”
Cüneyt Memişoğlu: SSCB maçından önce 15 günlük kamp dönemi vardı ve bu planlama yanlıştı. Adama 15 gün antrenman yaptırıyorsun sonra sahada yürüyor.
Oğuz Çetin: Kamplar öldürüyordu bizi. Hele böyle final maçları öncesinde… İki hafta önceden kampa alıyorlardı. Aslında konsantrasyonun yükseleceğini düşünüyorsun ama aksine stresten performansın düşüyor.
Rıdvan Dilmen: Birlikteliğimiz o kadar iyiydi ki; biz, 15 gün kamp olsun diye dua ederdik. Kamplara okey takımlarıyla giderdik. Ayrı takımlardan on kişi toplanıp akşamlara kadar muhabbet ederdik.
Engin İpekoğlu: “Hadi milli maç olsun da bir an önce kampa gidelim” diye düşünen arkadaşlarımız vardı, ben de onlardan biriydim. Kağıt üzerinde ikişer kişilik odalarda kalıyorduk ama gerçekte 10-15 kişi aynı odada toplanırdık. Her türlü oyun, muhabbet…
Oğuz Çetin: İlk yarı 0-0’dı. Devrede “Artık bu maçı kazanmamız lazım” dendi. O haber geldikten sonra devre arası konuşması yapıldı. Oyuncu değişikliği yaptık mı hatırlamıyorum ama “Bu maçı almalıyız arkadaşlar” duygusuyla başladık. O arada da iki tane yedik.
Cüneyt Memişoğlu: Bizim SSCB’yi yenmemiz, Avusturya’nın da Doğu Almanya’yı 5-0 yenmesi halinde İtalya’ya biz ve Avusturya gidecektik. İkinci yarıda Avusturya’nın 3-0 önde olduğu haberi gelince, SSCB oyunu hızlandırdı ve kadrosunun kalitesini kullanarak 2-0 kazandı.
Oğuz Çetin: Maçtan sonra üzüldük ama olayın oraya gittiğini de görüyorsun. Hepimiz, “İzlanda’yı iki maçta da yenemezsen, son maça kalırsan, olacağı budur” demişizdir. Önemli bir fırsatı kaçırdığımızın bilincindeydik. Gideceğimiz gözüküyorken gitmemek ayıp. İşte İzlanda maçı…
Rıdvan Dilmen: O maça kulüp yöneticileri bile gelmişti. Maç iyi de gidiyordu, hatta benim bir frikiğimi Dasayev çıkarmıştı. Derken iki gol yedik. Ben dâhil birkaç kişinin sakatlığı vardı ama maça yetişmiştik. Feyyaz ile ikimiz oynamıştık, Tanju kenardaydı. Fena değildik.
Tanju Çolak: Sonuçların iyi olması futbolcuların özgüvenini, birbirleri ile kaynaşmasını daha kolay bir hâle getirir ve inanmaya neden olur. İnandık ama rakip de SSCB’ydi. Giderken puan alacağımızı söylüyorduk. Ben ve birkaç oyuncu daha oynamadı ve yenildik.
Engin İpekoğlu: Protasov vuruyor benden dönüyor sonra Gökhan’a çarpıyor gol oluyor. Bir tanesi öyle. Diğerini hatırlamıyorum. Genelde yenilen goller hatırlanmazmış. Ama işin o maça kalmaması gerekiyordu. Beraberlik yetiyor olsaydı, belki bir puanı oradan çıkartırdık. 3-0 yendiğimiz takımın bizim yerimize kupaya gitmesi adama koyuyor.
Feyyaz Uçar: İşi o maça bırakmamamız lazımdı. Elenmemize asıl sebep olan maçlar İzlanda maçlarıdır.
KURDUĞUM HAYALLER
“O takım bunu hak etmemişti.”
Tınaz Tırpan: Eşit şartlarda mücadele etmedik. Avusturya, Dünya Kupası’na bizim hakkımızı çiğneyerek gitti. Birçok maçta tiyatro oynandı, federasyon biraz dikkatli olup bunlara izin vermeseydi farklı bir son olurdu. Neyse artık, geçti gitti.
Cüneyt Memişoğlu: 1990 Dünya Kupası’nda oynanan futbol çok kısırdı. Formda bir Tanju ve Rıdvan ile çok iyi işler yapacağımıza inanıyordum. Bu başarısızlığı, kariyerimin her anında hissettim.
Feyyaz Uçar: O takımda çok özel yeteneğe sahip oyuncularımız vardı. Yazık oldu. Geleceğe bir etki bırakamadık. Elemelerde ne yaparsan yap, Dünya Kupası’na katılamadığın sürece bir şey değiştiremezsin. Ama ülkeye milli takımın da bir şeyler başarılabileceği duygusunu belki yaratmışızdır.
Oğuz Çetin: Fatih Terim’in elindeki nesil, yetenekli bir gruptu. Türkiye’ye çok güzel şeyler yaşattılar. Ama bizim yeteneklerimiz daha farklıydı.
Yusuf Altıntaş: Bana göre Rıdvan gelmiş geçmiş en büyük futbolculardan biri… Tanju gibi golcü gelmedi… Çok yetenekli futbolcular vardı ama milli takımda bir şeyler eksik kalıyordu. Yine de kupada başarılı olurduk.
Engin İpekoğlu: Euro 96’ya gidince futbolcularımız yurt dışına transfer yapma imkânı buldu. İtalya’ya gitseydik eminim ki 4-5 oyuncumuz transfer teklifi alırdı, futboldaki devrim daha erken gerçekleşecekti. Mesela Rıdvan’ı, Oğuz’u, Tanju’yu, Ünal’ı Avrupa’da almayacak takım ben düşünemiyorum.
Behzat Çınar: 2002’de Dünya Kupası’nda üçüncü olan takım ile karşılaştırırsak kendi takımımı överim! Bir Rıdvan gelmedi mesela. Ama Rıdvan, bildiği kadar baktı kendine. Eğer iyi baksa çok başka noktalarda olabilirdi.
Şenes Erzik: TFF yönetimine geldiğimizde, tamamen farklı bir yapılanma için kolları sıvadık. Dolayısıyla her şeyi yeniden kurgulamamız gerekiyordu. Yeni yapılanmamızda Jupp Derwall ve Sepp Piontek görev aldığı için Tınaz Tırpan’a hizmetlerinden dolayı teşekkür ettik ve yollarımızı ayırdık.
Oğuz Çetin: Bizim gibi yetenekli oyuncuların, çok şeyi başarabilecek bir grubun heba olduğu bir dönemdi. Boşa geçti. Sonraki dönemin o nesle faturası daha ağır oldu. Çünkü o başarısızlıktan sonraki dönem daha da kötüydü. Milli takımın ivmesinin artması gerekirken, dip yaptığı bir dönem başladı. Fatih Terim gelince de bizim grubu direkt yok saydı. Ben kaptan olarak devam ettim ama o arkadaşlarım bunu hak etmemişi. Galatasaraylı oyuncuların beraber olması sayesinde bizden sonraki nesli 2002’ye kadar tepe tepe kullandılar. O nesil bitince yine açıkta kaldık. Nesilleri kırmadan geçişleri sağlamak lazım.