Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolFırtına Öncesi

İzlanda, beklentilerin ötesine çıkmaya devam ediyor. Başarının ana mimarı teknik direktör Heimir Hallgrimsson'la konuştuk...

Alexis Menuge imzalı bu röportaj, Socrates Almanya’da yayımlandı.


Euro 2016’daki müthiş başarınız İzlanda’da nasıl bir yankı uyandırmıştı?

Bu başarı, ne kadar çalıştığımızın sonunda insanlar tarafından görülmesi açısından bizim için çok önemli bir yere sahip. İzlanda futbolu bu başarılar sayesinde uluslararası anlamda saygı topladı. Bunun yeni yeni oluşması bizim kadar küçük bir ülke için çok da mantıksız değil.

Turnuvadan sonra görevinizi bırakmayı düşünüyor muydunuz?

Bunu hiçbir zaman ciddi anlamda düşünmedim. Bazı arkadaşlarım zirvede bırakmanın daha güzel olacağı yönünde tavsiyeler veriyordu. Dünya Kupası Elemeleri’ni başarılı bir şekilde atlattıktan sonra görevime devam etmekle iyi bir karar verdiğimi anladım.

Temmuz 2016’da çeyrek finalde ev sahibi Fransa’ya yenildikten sonra eve dönmek nasıl bir histi?

Unutulmazdı. Reykjavik’e vardığımızda gözlerimize inanamadık. Adeta Avrupa şampiyonu olmuş gibi karşılanmıştık. Ülkede inanılmaz bir hava vardı.

Böyle güzel bir serüvenden sonra gerçek hayata dönmek zor olmadı mı?

Hayatın bir anda kaldığı yerden devam etmesi çok garip bir histi. Sakin ve huzurlu bir şekilde eve dönmenin tadını çıkarmaya çalıştık ama yine de garipti. Bir boşluk içindeydik. Prensipte iki ay boyunca hiç ara vermediğimiz, fazlasıyla gergin bir dönem geçirmiştik. Yine de her andan keyif almaya baktık.

Euro 2016 çeyrek final maçında elendikten hemen sonra tatile çıktınız mı?

Hemen değil. Rahatlamak için eşimle iki günlüğüne Annecy’deki dağlara gittim. Sonra ev sahibi Fransa ile Portekiz arasındaki finali izlemek için Paris’e geçtim. Bu arada Paris’e gerçekten aşık oldum. İnsanı, mutfağı, doğası, her şeyiyle gerçekten eşsiz bir şehir.

Bu turnuvada gözünüze çarpan şeyler oldu mu? 

Sadece kendi maçlarımız ve rakiplerimiz hakkında bir şeyler söyleyebilirim. Öncelikle bazı yıldız oyuncuların beklentileri karşılayamadığını gördüm. Normalde bu gibi oyuncuların kritik hamleleri üstlenmesini, takımlarını zor durumlardan çekip çıkarmasını beklersiniz. Turnuvada buna pek rastlayamadık. Bilmiyorum, belki de yorulmuşlardı. Takımların çoğu daha bütün hâlde hareket ettiği ve daha az açık verdiği için de bana öyle gelmiş olabilir.

 Peki turnuvada en çok hangi takımlardan etkilendiniz?

Bizim de karşılaştığımız Fransa turnuvanın en iyi takımıydı. Öbür büyük takımlar en güçlü yanlarını sergileyemedi. Maalesef neredeyse hiçbir takım rakibini tam anlamıyla boğarak karşısındakine şans vermemeyi başaramadı.

İngiltere karşısında aldığınız başarı İzlanda futbolunun şimdiye kadarki en sansasyonel ânı olarak tarihe geçti…

İngiltere tabii ki maçın tartışmasız favorisiydi. İki takımın kadrolarına bakmak bile bunu söylemeye yeter. İngiltere kötü bir gün geçiriyordu ve biz de bundan en iyi şekilde faydalandık. Bu zafer bizim için turnuvanın zirve anıydı.

Sizce iki sene önceki İzlanda takımının en güçlü yanı neydi?

Euro 2016 inanılmaz bir şekilde taktiksel oyunlar üzerine kuruluydu. Bu seviyede mental gücün önemi daha da belirginleşiyor. Taktiksel açıdan güçlüydük. Düşene kadar savaşmayı kendimize felsefe edinmiştik.

Turnuvada en çok hangi oyuncuların performansını beğenmiştiniz?

Bence Paul Pogba açık ara bir numaraydı. Özellikle bize karşı oynarken resmen ışık saçıyordu. Ragnar Sigurdsson da tam bir üst düzey oyuncu performansı sergilemişti. Kadromuzdaki en iyi oyuncu oydu. Böyle önemli bir turnuvada resmen hayatının topunu oynadı.

İzlanda insanların gözünde hep soğuk ve fırtınalı bir yer olarak bilinir. Bu koşullar sizce de futbol için elverişsiz değil mi?

Bu koşullarda oynamanın her zaman kolay olmadığını kabul ediyorum. Fakat futbol ahlakımızın temelinde yatan şey de tam olarak bu noktada kendini gösteriyor. Asla pes etmiyoruz. Yağmurda, karda veya fırtınalı havalarda oynamaya alışmak bizim için büyük avantaj. Bence iklim İzlandalıların kişiliğinde önemli bir etken. İmkansız denilen şeyleri gerçekleştirebilecek güce sahibiz. Başka milletler buna gerek duymasa da biz, içimizdeki zincirleri kırmak zorunda olduğumuzu biliyoruz.

İzlanda’da günümüzde futbol ne noktada?

11’e 11 maç yapılabilecek yedi tane üstü kapalı futbol sahasına sahibiz. Ülke çapında küçük sahaları olan birçok salon özellikle kışın taktik antrenmanları yapabilmek adına bize büyük fayda sağlıyor. Yaşadığım 4 bin nüfuslu Vestmann adasında bile dört futbol sahası, dört hentbol salonu ve gelişmiş bir yüzme havuzu var. Futbolun dünyanın en popüler sporu olması, bazı toplulukları ülke futboluna yatırım yapmaya ikna etmemizde fayda sağladı.

İzlanda futbolunun doğru yolda olduğunu söyleyebilir miyiz?

İzlanda’nın neredeyse tek bir profesyonel futbolcuya bile sahip olmadığı, en azından varlık gösterebilecek bir takım bile kuramadığı günler çok da uzak değil. Zamanla altyapıya verilen önem arttı. Bu da son dönemde ülkemizden nasıl yüzü aşkın profesyonel futbolcu çıktığını açıklıyor. Bu gurur verici bir gelişme.

Günümüzde FC Augsburg’daki Alfred Finnbogason gibi Avrupa kulüplerinde oynayan birçok İzlandalı futbolcuya rastlamak mümkün. Bu yeni akımın nasıl oluştuğunu açıklayabilir misiniz?

Bunun üç temel sebebi var. Öncelikle altyapılarımız gelişiyor. Alt yaşlarda dünyanın enleri arasına girebilecek antrenörlere sahibiz. Hepsi iyi eğitimli ve işinin ehli olduğu için onlarla çalışan 11 ila 15 yaşında çocuklar Avrupa’daki yüksek seviyeye ayak uydurabiliyor. Bunu birkaç sene öncesine kadar hayal bile edemezdik. Bir diğer temel sebepse İzlandalıların şikayet etmeden çok çalışma zihniyetini benimsemiş olması. Etrafına uyum sağlayabilen ve grup içerisinde uyumsuzluk yaratmayan bir milletiz. Yabancı dilleri hızlı öğrenme yeteneğimiz uyum sağlama konusunda büyük bir avantaj. Böyle geçinmesi kolay oyuncularla çalışmayı kim istemez ki? Üçüncü sebep ise İzlanda’da profesyonellik algısının olmaması. Bu yüzden bütün İzlandalılar başarılı bir kariyere sahip olmak için çok çalışmaları gerektiğini bilir. Aynı şekilde futbolcular da kendilerini yurtdışında da kanıtlama ihtiyacı hisseder.

Bu Dünya Kupası’nda kendinize hangi hedefleri koydunuz?

Rusya’da Euro 2016’daki gibi gidebildiğimiz en uç noktaya kadar gitmek uluslararası sahnede yakaladığımız ivmeyi bir kere daha kanıtlayabilmek adına inanılmaz olur. Tabii ki gidebildiğimiz en uç noktaya kadar gitmeye çalışacağız. Fakat bunu başarmak için oyun felsefemizden bir an bile ödün vermememiz gerek. En güçlü yanımız yüksek bir takım ruhuna sahip olmamız. Buna iyi sahip çıkmalıyız.

Hırvatistan, Nijerya ve Arjantin’le karşılaşacağınız D Grubu’nu nasıl değerlendirirsiniz?

Kesinlikle kolay bir grup değil. Arjantin, dünyanın en iyi futbolcusu olan Lionel Messi’yle birlikte turnuvanın tartışmasız favorilerinden biri. Nijerya’da ise deneyimli Alman antrenör Gernot Rohr dümenin başında. Bu takım da asla hafife alınmamalı. Buna bir de elemelerden sonra bir kez daha karşılaşacağımız Hırvatistan’ı eklersek, her bir maç için ayrıca heyecanlı olduğumu söyleyebilirim. Hedefimiz tabii ki yine gruptan çıkarak son 16’ya kalabilmek.

Kimleri kupaya yakın görüyorsunuz?

Almanya kupanın son sahibi olarak şüphesiz favoriler arasında. Tüm büyük turnuvalarda da en az yarı final gören bir takım. Dört yıl öncesine göre bir nebze daha güçlü oldukları hissediliyor. Euro 2016’dan bu yana gelişmeye devam eden Fransa ve her mevkide dünya çapında oyunculara sahip Brezilya da kupaya oldukça yakın.


*Alexis Menuge imzalı bu röportaj, Socrates Almanya’da yayımlandı.

[mailerlite_form form_id=2]

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce