Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolBanliyönün Çocukları

Kylian Mbappe dünyanın en pahalı ikinci oyuncusu ve Rusya 2018'de Fransa'nın en büyük umutlarından. Futbol hayatına başladığı nokta ise çok farklı...

Rory Smith ve Elian Peltier’ın kaleme aldığı bu yazının orijinali New York Times’ta yayımlanmıştır.


Roket hızında yükselen kariyerine başlamadan önce Kylian Mbappe’yi çocukken görenlerle konuştuğunuz zaman hepsi aynı şeyi söylüyor: Sadece bir kıvılcıma ihtiyaçları vardı. Bu bile onlar için yeterli.

Mbappe’nin Monaco ve Paris St.-Germain’e uzanan yolculuğunun başladığı yer A.S. Bondy’nin genel menajeri Jean-François Suner, onu ilk izlediğinde ağzından sadece şu kelimeler dökülmüştü: “Vay be.” Aldığı hissiyatın ve gördüğü yeteneğin, yıllar önce Messi’yi ilk izlediğinde hissettikleri ve gördükleriyle çok benzer olduğunu dile getiriyor.

Mbappe’nin Bondy’deki ilk antrenörlerinden Antonio Riccardi’nin ona dair hatırladığı şey, takım arkadaşlarına göre “her şeyi daha iyi, hızlı ve fazlaca” yaptığı. Elbette sahip olduğu yeteneğin işlenmesi şarttı. Fakat Riccardi, onu iyi yaptığı şeylerden alıkoymanın anlamsız olacağının farkındaydı. Mbappe topla oynamayı seviyordu, rakipleri adeta patenle kayarcasına geçiyordu. “Ona asla dur demedim.” diyor ve ekliyor: “Yaptıklarında hep en iyisiydi. Neden ona durması gerektiğini söylemeliydim ki? Çalıştırdığım en iyi çocuktu. Belki de çalıştırdığım  en iyi oyuncu olarak kalacak.”

Herkes Mbappe’nin özel bir yetenek olduğuınun farkındaydı. Fakat sahip olduğu yeteneğin onu nereye götüreceğini kimse bilmiyordu, bilemezdi: Fransa Ligi şampiyonluğu, dünyanın en pahalı ikinci oyuncusu unvanı ve bu yaz Dünya Kupası’nda mücadele edecek Fransa milli takımının en önemli parçalarından biri. Ve hala çok genç.

Onu Paris yoluna doğru bakan ve Residence des Potagers’deki büyük reklam panosunda, üstünde “Bondy – Olasılıkların Yeri” yazan bir şekilde görebileceklerini de bilemezlerdi.

Riccardi’nin A.S. Bondy’de son çalıştırdığı gençlerin sırtındaki PSG formalarının arkasında onun isminin geçeceğini veya kulübün gazetelere defalarca haber olacak olabileceğini de bilemezlerdi. Haftada birkaç defa olmak üzere gazeteciler Suner’i görüp, Mbappe’nin forma numarasını veya babası Wilfried’i sorar.

Sadece Paris’in birkaç mil kuzeyinde, Paris’in merkezinden çok uzakta olan Bondy için değil, Bondy’nin bir parçası olduğu gecekondu mahalleleri ve banliyöler için nasıl ve ne ölçüde bir sembol haline gelebileceğini de kimse tahmin edemezdi.

Fotoğraf: New York Times

Resmi olarak Bondy, Paris’in geniş kalan kısmı, İle-de-France’ın sınırları içerisinde bulunuyor. Fransa’nın çoğu yerine nazaran, kuzeydeki bulunan banliyölerin içinde bulunuyor. Lekelemeler ve karalamalarla dolu bir etiketi içeriyor: işçi sınıfı, beyaz olmayan büyük toplulukların bulunduğu, arbedeler ve kavgalarla eş anlamlı, suç ve terörizmin mesken tuttuğu yer. Mbappe’nin geldiği yer işte burası. Temsil ettiği insanlar ve yer, bu bölgeye ait.

Buralarda Mbappe’nin hikayesine benzer birçok örnek de var. Elbette isimler ve detaylar farklılaşıyor. Bazen yetenek, en başından ve net bir şekilde kendini göstermiyor veya her şey o kadar hızlı gelişmiyor. Bazen banliyöler yaşanması çok daha zor yerler, engeller ise çok daha bezdirici.

Fakat hikayelerin örgüsü değişmiyor. Bondy’deki Mbappe’yi alın. Ve onun yerine Lagny-Sur-Marne’daki ve Roissy-en-Brie’deki Paul Pogba’yı, Suresnes’deki N’Golo Kante’yi, Fontenay-sous-Bois’deki Blaise Matuidi’yi, Longjumeau’daki Benjamin Mendy’yi koyun. Hepsi, neredeyse aynı yolu takip ettiler.

Fransa’nın futbolcularını bulduğu yer, Paris’in kule gibi yükselen banliyölerinin arasında. Yüzlercesi, milli antrenman tesisi Clairefontaine’e gidiyor, onlarcası ülkelerinde veya yurt dışında profesyonel olarak oynamaya başlıyor ve bu yaz çok azı, Rusya’daki Dünya Kupası’nda Fransa’yı temsilen forma giyecekler.

Fransa teknik direktörü Didier Deschamps’ın Rusya için açıkladığı kadrodaki 23 futbolcudan sekizinin hikayesi buradan, banliyölerden başlamış. Mbappe tabii ki bu isimlerin arasında. Ona Pogba, Kante, Mendy, Matuidi eşlik ediyor. Alphonse Areola, Presnel Kimpembe ve Steven Nzonzi de bu isimler arasında bulunuyor. Aynı yerlerden gelme Anthony Martial ve Kingsley Coman’dan Adrien Rabiot’a uzanan benzer isimler de kadroda olmayı kılpayı kaçırdılar.

Son yirmi yıldaki en iyi jenerasyon olarak addedilen oyuncu grubundan oluşan ve çoğu otorite için Dünya Kupası’nı kazanabilecek bir kadro olarak görülen bu Fransız milli takımı, Bondy ve ona benzer yerlerde oluşmaya başladı. Tabir-i caizse, ışıklar şehrinin büyük gölgeler oluşturduğu yerlerden çıkan bir takım.

Daima Gözlemleyici

Birkaç ay önce, Hüseyin Ergüneş, Yves Gergaud’u aradı. Ona, kendisinin çalıştırdığı Argenteuil’i izlemeye gelmesini söyledi.

Ergüneş’e göre, birkaç yıl önce kurulan bu kulübün ilk çıkış noktası, sosyal bir proje. “Toplum bütünlüğünü” sağlamaya yardımcı olması için kurulan bir kulüp Argenteuil. Genç insanlara gidebilecekleri ve yapabilecekleri bir alternatif sunuyor. Belediye ödemeleri düzenli ve iyi bakımlı bir tesis yapımı için ayrılmıştı. Banliyölere dağıtılmış bir şekilde yapılmıştı bu tesisler. Şehirdeki kulelerin sardığı ve sevmedikleri bir şekilde değildi.

Her şey bir kenara, Ergüneş sadece sosyal bir çalışan değil. Her şeyden önce o bir teknik direktör. Bu yüzden, ne zaman profesyonel kulüplerin ilgisini çekebilecek düzeyde yetenekli gençleri bulduğunu düşünürse, Gergaud gibi isimlerle teması kuruyor. Gergaud’nun Kimpembe ve Coman’ın keşfinde büyük katkısı var. Gergaud, P.S.G. için beş yıl boyunca genç takım antrenörlüğü ve genç yetenekleri keşfetme uzmanı olarak çalıştı. Şimdilerde, Fransa’nın İsviçre sınırı yakınlarındaki Montbeliard şehrinin takımı ve Fransa 2. Ligi’nde mücadele eden Sochaux için 17-20 yaş arasındaki oyuncuların takıma katılma çalışmalarının başında bulunuyor.

Fakat kendisinin en olgunlaşmış ve verimli scouting yeri burada, İle-de-France’da. Burası, büyük ihtimalle Avrupa’daki en büyük yetenek havuzunun bulunduğu yer olabilir. Aynı zamanda, rekabetin de üst düzey olduğu bir yer: Sao Paulo dışında, Paris’in içindeki ve dışındaki scout sayısı, dünyadaki hiçbir yer ile karşılaştırılamayacak düzeyde.

Sonrasında Gergaud, Ergüneş gibi insanlarla bağını koparmıyor; yani işi sahada olan ve yeteneği gördüğü anda kendisine hemen haber verebilecek insanlarla. Bu örnekte, kendisi bir savunma oyuncusu arıyor; aradığı özelliklere uyan 16 yaşında bir oyuncuyu Ergüneş görüyor, Gergaud’u arıyor. O da buz gibi bir Şubat gününün akşam üstü saatlerine denk gelen maçta Argenteuil’in 17 yaş altı takımının Creteil ile oynayacağı maçı izlemeye geliyor.

Gergaud şöyle konuşuyor: “Eğer burada genç oyuncularla çalışıyorsanız, bir sonraki yetenekli ve iyi oyuncuyu asla kaçırmak istemezsiniz.”

Fotoğraf: New York Times

Veya daha da kötüsü, ona kaptırmak istemezsiniz. Banliyölerde adeta altın madeni aramaya çıkanlar sadece P.S.G.’nin öne çıktığı Paris kulüpleri değil. Lyon ve Marsilya gibi büyük Fransız takımları bile bu banliyölerde kendi scouting stratejilerine göre oyuncular arıyorlar, izliyorlar.

Giderek artan bir şekilde, çok uzaklardaki avcılar da aynı şeyi yapıyorlar: İngiltere Premier Lig takımları da sıklıkla bu bölgelere scoutlarını gönderiyorlar. Sochaux gibi sınırlı kaynakları olan kulüpler için bu durum işleri daha da zor kılıyor. Tamemen bu bölgeye odaklanmış Gergaud ve takımın diğer iki scout’u –Sochaux’nun toplamda dokuz scout’u var – Sochaux için artık 11-12 yaşındaki genç oyunculara bile bakmaya başladılar; ki aslında bu bölgedeki rekabetin bir sonucu niteliğinde.

Ülkenin Atlantik kıyısında bulunan Nantes kulübünün transfer direktörü Matthieu Bideau konuyla alakalı şunları söylüyor: “Artık daha da genç yaşlarda o oyunclarla sözleşme imzalamanız gerekiyor. Öyle bir rekabet ortamındasınız ki eğer kontrat imzalattıramazsınız, bir başkası sizin yerinize imzalatacaktır.”

“Yerel kulüpler en iyi oyuncuları mümkün olabilecek en genç yaşlarda kendilerine katmak için adeta birbirleriyle savaşıyorlar. İngiliz kulüpleri köpekbalıkları gibiler. Fransız takımları koyun gibiler. Amatör kulüpler ise sardalya.”

Burada hepsinin ilgisini çeken en önemli şey, var olan yeteneğin brüt ağırlığı. A.A.S. Sarcelles antrenörlerinden Mohamed Coulibaly’nin de belirttiği gibi, Paris’in dış kesimlerinde yaklaşık 12 milyon insan yaşıyor. “Öyle bir nüfus ki; neredeyse bir ülke, hatta Belçika’nın nüfüsundan daha fazla. Bu, çok büyük bir havuz.”

Aynı derecede önem taşıyan bir başka faktör, banliyölerin hangi tipte oyuncu yetiştirmeye eğilimli olduğu. Coulibaly bu modeli, “Atletik, enerjik, dinamik, teknik kapasitesi yüksek ve agresif; yani şu ank, Fransız milli takımını oluşturan oyuncuların özelliklerine benzer.” kelimeleriyle özetliyor.

Elbette bu faktörler sadece Fransız milli takımı için geçerli değil. Bu yaz düzenlenecek Dünya Kupası’nda, Fas, Portekiz, Tunus ve Senegal milli takımlarını temsilen oynayacak oyunculardan bazıları İle-de-France çıkışlılar. Oyun tarzları, banliyölerde oynanan futbolun ortamına göre şekillenmiş: Küçük ve beton saha, dar alan ve karışık yaş grupları. Bideau şöyle diyor: “Bu maçlar, oyunun bacaklarda ve akıllardaki oynanış hızının artmasını sağlıyor; çünkü daima hızlı karar vermek zorundalar.”

Bu oyuncular resmi kulüplere adımını attıklarında, maçlar farklı banliyölerin karşılaşmasından farklı kulüplerin karşılaşmasına kayıyor. Coulibaly şöyle diyor: “Her haftasonunda ülkenin en iyi genç oyuncuları birbirleriyle karşılaşıyor. Farkı yaratan şey işte bu.”

Bu aynı zamanda Gergaud’un yeni bir yeteneği gördüğü anda o fırsatı asla kaçırmaması gerektiğine dair sözlerini de perçinler nitelikte. Argenteuil’de o gün, son düdüğü beklemeden yerinden ayrıldı. Hiçbir oyuncu kafasındaki ihtiyaçları karşılaşmıyordu. Hiçbiri “geleceğin en iyisi” kapasitesine sahip değildi. Fakat, eninde sonunda gelecek. Gergaud bundan emin. Her zaman gelir.

Bitmeyen Test

Mbappe’nin önceki antrenörü Riccardi, kritik bir kupa maçına günler kala bir karar vermişti. Bondy’nin çoğu antrenmanının yapıldığı Stade Leo Lagrange’ın suni çimlerinde antrenman yapmak yerine, antrenmanı girintili çıkıntılı, bakımsız bir sahada yapacaklardı. Topun nasıl sekeceğini asla tahmin edemeyeceğiniz, eğimin sürekli değiştiği, toz toprak bir yerde.

“Futbolun oynanabileceği en zorlu yer.” diyor ve ekliyor, “Ve aynı zamanda en fazla şeyi öğrenecekleri yer.”

O antrenman esnasında herhangi bir basit hatada bile oyuncularının sürekli üzerine gidiyordu. Bağırarak talimat vermeye devam ediyordu. Koşulların iyi halde olmamasının geri dönüşünün bir maç olabileceği konusunda takımını sürekli uyarıyordu. Gözlemlediği şey; banliyödeki oyuncuların “sopaya havuçtan” daha iyi cevap verdiği: Hepsi, burada sadece futbol oynamak için olmadıklarının farkındaydı.

Annesi İspanyol, babası ise İtalyan olan Riccardi şöyle konuşuyor: “Hepsinin aklında Kylian’ın ne yaptığı vardı. Kylian, hepsine en iyi örnek olan forvetti. Adeta onların yıldızıydı: Onlar ne yapabiliyorsa yapıyordu, aynı soyunma odasında üstlerini değiştiriyorlardı, aynı sahada antrenman yapıyorlardı. Birkaç yıl önce buradaydı ve şu an onların yaptığını yapıyordu.”

Buradaki her oyuncunun ve banliyölerin dört bir yanına yayılmış yüzlerce oyuncunun hayali şu: yeni Mbappe olmak; yeni yıldız olmak ve gecekondu kulelerinin içinden çıkıp, Dünya Kupası’na gidebilmek.

Fotoğraf: New York Times

Böylesine somut bir öncünün bulunması herkes için büyük bir ilham kaynağı. Mbappe patlamasını yaptıktan hemen sonra Bondy, sonraki yıllarda onun izlediği yolu izleyebileceğine inanan gençlerle dolup taştı.

“Genelde, banliyölere karşı sahip olunan olumsuz bakış açısı, hırslı gençlerin adeta frenleyen bir faktördü.” diyor Riccardi. “Kylian, o frenin paramparça olmasını sağladı.”

Öte yandan, bu durumun dezavantajları da var: Bu kasabalardan çok fazla oyuncunun gelmesi ve bir oyuncuya dönüşmenin ihtimalinin bu kadar yakın ve gerçekçi gözükmesinden dolayı, hayaller, hayalden çok göreve doğru evrilmeye başladı. Riccardi oyuncularını bu hayallere kavuşabileceklerini; fakat bunun çok zorlu bir yokuş olduğu konusunda sürekli uyarmaya çalışıyor.

Riccardi’nin takımındaki oyuncularındam 12 yaşındaki Jaydee Canvot, antrenörünün bitmek bilmeyen uyarılarını taklit ederek şunları söylüyor: “Hepimiz onun gibi olmak istiyoruz; fakat biliyoruz ki onun gibi olamayız. Çünkü sadece bir Kylian var ve onun ne kadar özel birisi olduğunun da farkındayız.”

“Ailelerin asla anlamadıkları şey; bizim sihirli bir değneğe sahip olmadığımz.” Diyor Bondy’nin genel menajeri Suner. “Oğullarının kazanabileceği parayı düşünüyorlar ve bu durum son on senede biraz çığrından çıkmış vaziyette. Bir keresinde, ebeveynlerden biri bana oğlu hakkındaki projeyi sormuştu. Ben de ona oğlu hakkındaki projenin “okul” denilen yer olduğunu söylemiştim. Çocuk sadece 12 yaşındaydı.”

Gereksiz umut A.A.S. Sarcelles’in de mücadeşe ettiği problemlerden biri. Kulüp binasındaki duvarlarda, kulüpten çıkan tüm profesyonel sporcuların resimleri var: sadece futbolcular değil, judocular ve Olimpiyata gidenler de var. Öte yandan gururun mekanı, bir Leicester City formasıyla da alakalı. Üzerinde Riyad Mahrez yazan forma.

2016’da takımıyla Premier Lig şampiyonluğu yaşayan, Cezayir milli takımının yıldızı Mahrez, Paris’in en problemli banliyölerinden Sarcelles’te büyüdü. Birçok açıdan, onun hikayesi Mbappe’ninkine göre daha ibret alınası.

Fotoğraf: New York Times

“Tekniği oldukça iyi bir oyuncuydu; fakat ondan yetenekli çok fazla oyuncu bulunuyordu.” diyor Sarcelles antrenörü Coulibaly. “Sürekli profesyonel olacağını söylerdi; fakat burada bile oynamak onun için çok zordu.”

Mahrez, hayaline tutunmaya devam etti. Coulibaly onun “havanın topu göremeyecek kadar karanlığa büründüğü saatlere kadar” çalıştığını anımsıyor. Ve fırsat yakaladığında da, Leicester’dan önceki Quimper ve Le Havre takımlarına giden yolu izledi. Kendisinden sonra gelen jenerasyonlara da, Coulibaly’nin dediği gibi, şu mesajı Verdi: “Sakın vazgeçmeyin.”

Öbür yandan, hayal farklı bir şey dönüştü: artık bir aile hedefi Coulibaly’e göre. Herkes yapabileceklerine inanıyor veya sadece kendisine değil, ailesine de daha iyi bir hayat sunabilecek noktaya çıkabileceklerini düşünüyor. Fakat en sonunda, çok küçük bir kısım bunu başarabiliyor.

Coulibaly duvardaki resimleri göstererek şöyle diyor: “Size profesyonel olmuş futbolcuların listesini verebiliriz. Fakat bunu denemiş ve başaramamış oyuncuların listesini veremeyiz.”

Hayata Hazırlık

Riccardi bir dolaptan biraz daha büyük olan, küçük ofisindeki masasında oturuyor. O sırada oyuncular da antrenman için yavaş yavaş gelmeye başlıyor. Soyunma odasına gitmeden önce, teker teker kafalarını ofise daldırıyor: 12 dakikada on oyuncu. Riccardi’ye yumuşak bir şekilde “Bonsoir” dedikten sonra; odadaki iki yabancıya ellerini uzatıyorlar.

Riccardi işinin yetenek öğretmek olarak görmüyor. Onun için olay, yeteneği bulup, onu işleyip doğru noktalarda kullanılmasını sağlamak için yönlendirmek. Ayrıca bu oyunla alakalı temel değerler konusunda onlara bir şeyler katabilmek: “Dakiklik. Davranışlar. Fair-play. Otorite. Formaya saygı.”

Her oyuncunun nerede yaşadığını öğrenmek için zaman ayırıyor. Mbappe gibi, bazıları güçlü ve durumu yerinde ailelerden geliyor ve bu koşullardan fayda görüyor. Bazılar için ise durum daha zor. Banliyölerin futboldaki önemi konusunda çalışmalar yürüten sosyoloji profesörü Cyril Nazareth şöyle konuşuyor: “Antrenörlerin oynadığı kritik rolleri unutma eğilimindeyiz. Çocukların yeteneklerini şekillendirmesi konusunda anahtar niteliğindeki otoriter figürler.”

Ulaşabilecekleri noktalar olağanüstü. Paris banliyölerinde otuz bini aşkın antrenör ve onların sorumlu olduğu 235000 lisanslı oyuncu var. Üçte birinden fazlası ise 18 yaş altında oyuncular. Bu durum, spora ve antrenörlere hayati sosyal roller yüklüyor. Nazareth şöyle konuşuyor: “Bu çocuklar okullarda zorlanabilir, fakat harika futbolcular olarak; saygı duyulan ve meşru insanlara dönüşebilirler.”

Riccardi’nin de yapmaya çalıştığı şey tam olarak bu; en büyük örneği ise Mbappe. Sadece 19 yaşındayken, dünya ayakları altına serildi; fakat buna rağmen gösterdiği olgunluk, kibarlık ve sahip olduğu genel kültür seviyesi takdir ediliyor. Elysee Sarayı’na davet edildiği bir resepsiyonda, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile azınlıkta kalan topluluklar için sporun önemine dair konuşmalar yapmıştı. En ufak bir gurur belirtisi olmadan Riccardi konuyla alakalı, “Saha içinde ve dışında her şeyi gayet yolunda gidiyor.” Diyor.

Yıllar boyunca, Fransa kendi milli takımıyla garip bir ilişki durumundaydı. Bu gariplik, sadece son zamanlarda turnuvalardaki kötü performansla alakalı değil. Aynı zamanda, takım içinde ayyuka çıkan birtakım skandalları da bu durumla bağlayabiliriz: 2010 Dünya Kupası’ndaki oyuncu grevi, seks kasedi üzerinden takım içindeki oyuncuların birbirine şantaj yapması, bazı oyuncuların milli maçlardan önce marşı söylememesi bu skandallardan bazıları.

Bu tartışmalar dikkatle incelendiğinde, toplum içinde duyulan kibirin ipucularını görebilirsiniz. 2010 yılındaki oyuncu grevini başlatan oyuncular banliyölerden çıkışlı. Şantaj skandalındaki durumda teoride suçlu olan Karim Benzema’nın Lyon’dayken sosyal anlamda sıkıntılı bir geçmişi var. Milli takım kaptanı, Nice’deki orta sınıf bir ailenin çocuğu olan Hugo Lloris, “La Marseillaise”i her zaman söyler. Banliyölerden gelen Benzema ve Franck Ribery ise söylemez.

Fransız milli takımı ve göçmenler arasındaki ilişki üzerine detaylı makaleler kaleme alan ve Poitiers Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olan Stephane Beaud şöyle diyor: “Durum kısaca şu: “Fransa’da futbol işçi sınıfını, işçi sınıfı banliyöleri, banliyöler ise haydutları temsili eder.”

Bu bakış açısı bazı örneklerle desteklenebiliyor. 2005 yılında İle-de-France’ın en sorunlu yerlerinden Bondy’nin bağlı olduğu Seine-St. Denis bölgesinde çıkan isyanlar hakkında Beaud şunu savunuyor: Suç ve teröre dair duyulan korkuların sebep olduğu milliyetçi görüşlerin yükselişi ve o anlayışı temsil eden politikacıların savunduğu fikirler, banliyöden gelen oyuncuların ve banliyölerin sorundan başka bir şey getirmediği üzerineydi.

Beaud sözlerine şöyle devam ediyor: “Bazı futbolcular için kendilerine Fransız demek çok zor. Banliyö çıkışlı olmalarından kaynaklanan ön yargılardan dolayı çok acı çektiler ve büyük zorluklar yaşadılar. İnsanların gözünde profesyonel futbolcular olmadan çok önce hepsinin adı lekelenmişti.”

Bu karalamalar, Paris’i komple saran yollara verilen isimle aynı şekilde, yani Peripherique denilen bir şekilde sembolize ediliyor. Fiziksel, sosyal, etnik ve psikolojik temelleri olan bir karalama. İç bölgeler sofistike ve zengin Paris’i temsil ediyor. Dışarıda kalan kısım ise Seine-St. Denis gibi göçmenlerin evi olan banliyöler. Bu bölgelerde fırsat ve kaliteli barınma yoksunluğu ile yükselen işsizlik görülüyor; ki 2017 sonunda işsizlik yüzdesi banliyölerde %11.4 olarak raporlandı. Gençlerde ise bu oran %23’e yükseliyor.

Son terörist saldırıları sebebiyle Fransa Kasım 2017’ye kadar resmi olarak olağanüstü hal ilan etmişti. Bu durum, banliyölerde yaşayan göçmen popülasyona dair duyulan kibrin daha da kötü bir hale gelmesine neden oldu. Kasım 2015’teki saldırılardan sonra polis Seine-St. Denis bölgesinde birçok evde arama yapmıştı.

Spor ve ihtiyaç duydukları altyapı, banliyölerdeki gelişimin artırılması için büyük bir rol oynadı. 1998 Dünya Kupası için Seine-St. Denis bölgesine inşa edilen milli stadyum Stade de France’ın bu bölgelerde hayatı değiştirmesi bekleniyordu. Bu planın başarısız olduğu noktada, Fransa aynı umutları 2024 Olimpiyatları için besliyor: Bölgenin tamamı, Olimpiyatlar için gereken su merkezi, Olimpiyat Köyü ve medya merkezi için hazırlanacak.

Mbappe ve diğerlerinin etkisi çok daha büyük olabilir. Fransa’nın Dünya Kupas kadrosu, büyük ölçüde banliyö çıkışlı futbolculardan oluşuyor. Gençler, tazeler ve en önemlisi de seviliyorlar. Zinedine Zidane, Thierry Henry ve Patrick Viera’nın içinde bulunduğu, Black Blanc Beur ismi verilen, Fransa için yeni ve çoklu kültürün temsilcisi olabileceği görülen kadro 1998 Dünya Kupası’nda zafere ulaşması, büyük bir değişimin habercisi olarak düşünülmüştü. Rusya’da Fransa’nın kazanabileceği bir zaferin, aynı etkiyi yaratabileceği düşüncesi kulağa oldukça cezbedici geliyor.

Bondy’de insanlar oldukça umutsuz. 1998’den sonra Fransa’da hiçbir şeyin değişmediği gibi, onlarca yıl süren lekeleme ve karalamaların izlerini silmeye, iyi geçecek bir Dünya Kupası performasnının yetmeyeceğini düşünüyorlar. Suner şöyle konuşuyor: “Eğer genç oyuncular için işler yolunda gitmezse, onların kötü insanlar olduklarını söyleyip, bu durum için banliyöleri suçluyorlar. Eğer bir sorun olmazsa, hiçbir şey söylemeyeceğiz.”

Ne olursa olsun, futbolun da başarabileceklerinin bir sınırı var. Banliyölerden çıkan her oyuncudan çıkar sağlamaya çalışan politikacılar için, Riccardi ve Coulibaly gibi yerel öncüler ve toplum işçileri sürekli olarak şunu ifade ediyorlar: Oradaki genç insanların, birden fazla çıkış yoluna ihtiyaçları var; fakat bu konuda bir şey yapılması çok zor gözüküyor.

Beaud’e tekrar kulak verelim: “Spor dallarındaki başarılar, sosyal anlamda büyük çöküşün izlerini gizlemeyi sağlıyor. Futboldaki yetenek havuzu, oradaki gençlerin sahip olabilecekleri diğer fırsatları ortadan kaldırmamalı.”

Öte yandan, Mbappe ve arkadaşları Fransız toplumunu bu konuda değiştiremeseler bile, onların bir önemi olmadığını söylemek yanlış olacaktır. Hepsi, geldikleri banliyölerdeki insanlar için birer gurur ve umut kaynağı. Ve diğer insanların kafalarındaki stereotipi çürüten kişiler.

Riccardi, “Bu, başarının oradan da çıkabileceğini gösteriyor.” diyor.

İle-de-France’da binlerce parlak oyuncu, bu bina yığının içinden çıkacak yeni genç yıldız olmanın hayalleri kuruyor. Hepsi Dünya Kupası’nı seyredecek. Sadece milli takımı değil, zamanında onların yerinde olan futbolcuları da destekleyecekler. Avrupa’nın yetenek açısından en yoğun bölgesinden, gölgelerin arasından çıkan yıldızların oluşturduğu bir takımı izleyecekler.

Coulibaly şöyle diyor: “Dünya Kupası’nda oyuncularımız bizim komşularımız ve küçük kardeşlerimiz oluyor. Onlar, bu evrenin ve dünyanın insanları ve Fransa’yı temsil edecekler.”

Çeviri: Gökhan Önder Aksu

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce