Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolUnutulmaz Anlar: #2 Turuncu Miras

Dünya Kupası'na yalnızca sekiz gün kala kupa tarihinin önemli anlarını hatırlamaya devam ediyoruz. Sırada, Ercan Taner'in kaleminden 1974'teki Almanya-Hollanda finali ve 'Total Futbol' var.

* Bu yazının da yer aldığı “50 Unutulmaz An” dosyası, Socrates’in 192 sayfalık Dünya Kupası özel sayısında. Özel sayımıza buradan ulaşabilirsiniz.


Türkiye’ye televizyonun yeni yeni geldiği, siyah beyaz yıllar… TRT’nin naklen yayınıyla ilk olarak 1972 Münih Olimpiyat Oyunları’nı izleme fırsatı bulmuştuk. Tabii babam, teknik direktör Ziya Taner sağ olsun, evimizden futbol sohbeti hiç eksik olmazdı. Dolayısıyla 1974 Dünya Kupası’nın da televizyondan yayınlanacağını duyduğumda çok sevinmiştim. Yaşım 10 fakat futbola hâkimim, özellikle de Brezilya’ya karşı bir hayranlığım var. 1970’te kupayı kaldıran takımı hem babamdan dinlemiş hem de sinemalarda gösterilen görüntülerini izlemiştim. Bu nedenle Almanya’daki turnuvada favorim belliydi; Brezilya’yı destekleyerek kupaya başladım…

Sonra başka ülke takımlarını da görme fırsatı buldum. O klasik “Almanlar hiç yenilmez” deyişi vardır ya mesela; aynen öyleydi. Onların futboluna ve disiplinine hâlâ sürmekte olan bir sempatim var ki tohumları 1974’te atılmıştır. Bir de tabii Hollanda’yı tanıdım. Henüz ne kadar iyi oynadıklarını görmeden önce dahi farklı formalarıyla ilgimi çekmişlerdi. Sonraki yıllarda güçlerini o Dünya Kupası’ndan alarak güzel futbolla özdeşleştiler. Yıllar içinde çalıştığı takımlarda 4-3-3 sistemini oynatmış bir teknik adam olan babam da turnuva esnasında Hollanda’yı dikkatle izliyordu. Tabii Türkiye’de o Hollanda takımının yaptığı gibi bir ‘Total Futbol’un oynanması pek kolay değildi. Bunun için özel yetişmiş çok iyi futbolcularınızın olması lazımdı.

Mesela Hollanda’nın Johan Cruyff’u vardı… Ben ona ‘yeşil sahaların Victor Hugo’su diyorum. Çünkü tıpkı Fransız edebiyatının yenilikçi yazarları gibiydi; tahmin edilemezdi ve süslü hareketler içeren bir futbol üslubu vardı. Kalecileri Jan Jongbloed’ün pek bir özelliği yok gibi görünürdü ama ayakları iyiydi mesela. Şimdilerde çok moda olan ayağı iyi kaleci kavramını Hollandalılar o zamanlardan keşfetmişti. Wim Suurbier, Johan Neeskens ve Rob Rensenbrink çok özel oyunculardı. Willy ve Rene van de Kerkhof kardeşler de ilerleyen yıllarda epey önemli yıldızlara dönüştüler.

Bu kadro ilk olarak 1930’lar Avusturyası’nda denenen ama başarılamayan şeyi yaptı ve Total Futbol’u hakkıyla oynadı. Zaten bu sayede ’74 Dünya Kupası’nın finaline yükselmeyi de başardılar. Karşılarına ise Almanya ve çocukluğumda önemli izi olan bir diğer efsane, Franz Beckenbauer çıktı. Ankaragücü altyapısında oynarken Beckenbauer gibi ayak dışı ile pas vermeye çalıştığım için hocalarımın bana kızdığını hatırlıyorum. “Pas ayak içiyle verilir” derlerdi hep. O da çok centilmen bir yıldız ve tam bir kaptandı. Dolayısıyla finalde Cruyff ve Beckenbauer’ı aynı sahada görecek olmanın heyecanı büyüktü.

Tabii final maçını da rahmetli babamla birlikte izledik. O dönem komşular da bize gelir ve onunla futbol konuşmak isterlerdi. Finalin ilk saniyelerinde Hollanda 1-0’ı bulmasına rağmen babam, “Bu maçın rengi değişir, Almanlar kupayı bırakmaz” demişti. Söylediği harfi harfine çıktı ve devre bitmeden Almanya öne geçti. Maç 2-1’lik skorla bittiğinde Dünya Kupası Beckenbauer’ın ellerinde yükseliyordu. Hollanda ise Johan Cruyff önderliğinde günün birinde tüm dünyayı etkileyecek bir miras bırakmıştı: Total Futbol, yaşamaya devam edecekti…

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce