1960’ın 22 Mayıs günü Şili, Richter ölçeğince şiddeti 9.5 olan Valdivia Depremi ile sarsılmıştı. Tarihe, o güne kadar gerçekleşenlerin en büyüğü olarak yazılan felaket, ülke üzerindeki çoğu şeyi yıkıp geçerken, hayaller ve umutlar da enkaz altında kalıyordu. Dünya Kupası’nın henüz Avrupa ile Güney Amerika haricindeki kıtaları ziyaret etmediği 1962’de, ev sahipliği sırası Şili’nindi. Ancak deprem, her şey gibi bu planı da yerle bir etti. Zira futbolu düşünmenin sırası değildi.
Sonra bir adam kalabalıktan sıyrıldı. Turnuvanın, ülkesi Şili’de yapılması için büyük emekler veren eski CONMEBOL başkanlarından Carlos Dittborn, “Hiçbir şeyimiz yok ama her şeyi yapmak istiyoruz” dedi. Onun çabalarıyla Şili, adaylık sürecinde geride bıraktığı Arjantin’in deprem sonrası kupaya yeniden talip oluşuna rağmen istediğine ulaştı.
Dittborn, elinde büyüttüğü kupanın başlangıcından birkaç ay önce hayatını kaybetti. Ülkesine miras olarak ise dev bir organizasyon ile birlikte, yıkılmaz bir karakter bıraktı. Şilililer, o mirası hâlâ koruyor. Hem 2014 Dünya Kupası, hem de 2016 Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapma hakkı kazanmasıyla birlikte takvimi yoğunlaşan ve araya bir de Copa America sıkıştırmak istemeyen Brezilya, kıtasının milli takımlar düzeyindeki en büyük organizasyonunu devretmek istediğinde Şili elini kaldırdı. Hükümetler anlaştı ve Copa America’nın ilginç anılar müzesine konacak yeni parçaların, dünyanın dikine en uzun ülkesinden çıkacağı resmileşti.
Copa America, bugün tarihe miras bıraktığı eşsiz anılara rağmen, hep Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası’nın gölgesinde kaldı. Gözlerden ve dolayısıyla gönüllerden ırak geçen şampiyona, zaman zaman katılımcıları tarafından bile hak ettiği ilgiyi görmese de muadillerinden kendi hikayelerini yaratma konusunda aşağı kalmadı.
Turnuvanın ilk 23 yılında ağırlıklı olarak Arjantin ve Uruguay şampiyonluğa uzanırken, ilk Jules Rimet Kupası’nı kaldırışıyla birlikte kıtanın futbol bayrağını Uruguay taşıyordu. 6 Copa America zaferiyle hanedanlığını ilan eden ülkeyi yıkan ise bir İngiliz olacaktı. Futbolu icat eden memleketi o dönem savaş içerisindeyken, Jack Greenwell’in çalıştırdığı Peru 1939’da kupaya uzandı. Greenwell ise bu kupayı kaldıran ilk ve son kıta dışı hoca olarak tarihe geçti.
İngiliz’in zaferinden 20 yıl sonra, Macar efsane Ferenc Puskas’ın, “Tarihin en iyi oyuncusu değil, onu oyuncu olarak sınıflandıramıyorum, çünkü bunun çok üzerinde” diyerek tanımladığı Pele, şampiyonluk için sahaya çıktı. Ancak, turnuva boyunca kaydettiği 8 gole rağmen finalde Arjantin’i yıkmayı başaramadı.
Yıllar içinde Pele gibi birçok kahramanın yolu geçti aynı sahneden. Dikta rejimine ve Augusto Pinochet yönetimine kafa tutan Şilili Carlos Caszely, 1979 yılında kupayı finalde kaybetmesine rağmen teselliyi ‘en değerli oyuncu’ unvanında buluyordu. 1987’de ise hüzünleri ağırlama sırası Diego Maradona’nındı. Dünya Kupası’nı yeni kaldıran ‘Dios’ ve arkadaşları, favori olarak geldikleri kupada kaybedenler arasına yazılıyor, ‘Tanrı’nın eli’ bu kez boş kalıyordu.
‘Dünyanın en iyisi kim?’ tartışmasının en yıllar boyu en kuvvetli öznelerinin şansı, kıtalarında tutmamıştı. Milli takımların ziyaret ettiği turnuvaların en büyüğü denebilir miydi Copa America için? Muhtemelen hayır. En zorlusu? O da değil. En eskisi? Kesinlikle öyle. Dünya Kupası’na dahi ilham verdiği söylenen Copa America barındırdığı zengin tarihi arka plana rağmen bir türlü olmamıştı. Ya da en azından bizim gibi, dışarıdan bakanlara öyle geliyordu.
Oysa kıtanın aurasında yer alan düzensizlik turnuvaya da ilham veren şey. Başlangıcında her sene düzenlenirken bu aralık önce iki, daha sonraysa dört yıla çıkmış, ev sahipliği sistemine de karmaşa hakim olmuştu. Alfabetik sistem her zaman uygulanabilir değildi. Seneye 100. yılını kutlayacak organizasyonda adres ABD olacak. Hem yıl aralıkları hem de ev sahipliğinde düzen bir kez daha bozulacak. Ancak Latin Amerika her şeye rağmen turnuvasından memnun. Bu konuda rehberiniz Julio Cortazar olabilir. Gerçekle ilişkisi, gölgesinde kaldığı vatandaşı Borges kadar karmaşık olan ünlü öykücü, “Gitgide gerçekle fantastik arasındaki mesafenin düşündüğümüzden az olduğunu fark ediyorum” demişti. Copa America, gerçek ile gerçeküstü arasındaki farkın gerçekten sadece sona eklenen dört harf olduğu kıtanın turnuvası.
*Aras Yetiş ve Emre Gürkaynak’ın kaleme aldığı bu yazı, Socrates’in haziran sayısında yayımlanmıştır.