2014 ve 2016 yıllarında iki kez Şampiyonlar Ligi finali oynayan Atletico Madrid, bu sezon gruptan çıkamayabilir. İspanyol ekibinin son maçlar önünde tek bir hedefi var. Londra deplasmanında Chelsea’yi yenmek. Üstelik bu da tek başına yeterli değil. Aynı zamanda Roma’nın Karabağ karşısında puan kaybetmesini bekleyecek. Yine de İngiltere’de kazanmak başlı başına bir zorluk. Fakat Diego Simeone bunu daha önce başarmıştı.
30 Nisan 2014 gününün Avrupa futbolunda dengeleri değiştirdiğini söyleyebiliriz. 2003’ten sonra Avrupa’da tek bir teknik direktörden bahsedilecek olsaydı bu kesinlikle, başarıları ve konuşmalarıyla kült bir fügüre dönüşen Jose Mourinho olurdu. İngiltere’ye özel biri olarak adım atan Jose; kendisine has bir seyirci kitlesi yaratan nadir teknik adamlardan biriydi. Porto’yu Avrupa’nın zirvesine çıkaran, Chelsea’yi seneler sonra İngiltere’de şampiyon yapan, Inter’e Şampiyonlar Ligi kupasını kazandıran, Real Madrid’in Barcelona’yı durdurmasını sağlayan Jose Mourinho, 2013 yazında yeniden Chelsea’nin başına gelmişti. Hedef sadece İngiltere de değildi, Avrupa kupaları da göze kestirilmişti…
2013-14 sezonu Chelsea için, Avrupa’da fena gitmemişti. Gruptan çıktıktan sonra Galatasaray ve Paris SG’yi elemişti. Yarı finalde de Real Madrid ve Bayern Münih dururken onların arasında görece biraz daha zayıf duran Atletico Madrid’i çekmişti. Diego Simeone yönetiminde insanların beğenisini kazanan Atletico Madrid ise ligde veAvrupa’da ufak çaplı bi peri masalına imza atıyordu. Futbolseverler, bu masalın bir yerde sonlanacağını ve takip edenlere hayal kırıklığı yaşatacağını tahmin ediyordu. Chelsea eşleşmesi bu düşüncenin gerçekleşmesi için uygun gözüküyordu.
Üstelik Atletico Madrid ilk maçı kendi sahasında oynamış ve rakibine gol atamamıştı. 0-0 sona eren maçın ardında her şey Chelsea’nin elindeydi. Londra’da oynanacak maçta bir iç saha fenomeni olan Jose Mourinho’nun istediği sonucu elde edeceği tahmin ediliyordu.
Karşılaşmadan bir gün önce diğer yarı final eşleşmesi sonuçlanmış ve Real Madrid finale yükselen ilk takım olmuştu. Böylece her iki taraf da finale çıkmak için biraz daha hırslanmıştı. Atletico, ezeli rakibiyle kozlarını en büyük arenanın finalinde paylaşmak istiyordu. Mourinho ise eski takımının ve eski oyuncularının karşına çıkmak için hevesliydi.
Jose Mourinho, Avrupa futbolunun zirvesine çıktığı yıllarda bir futbol teriminin ortaya çıkmasına neden oldu; otobüs çekmek. İyi kapanan ve rakip takıma pozisyon vermeyen ekiplerin yaptığına bu ad verilmişti. En iyi uygulayıcısı olarak da Mourinho görülüyordu. Ta ki Simeone gelene kadar. Arjantinli genç teknik adamın yaptıkları kimine göre Mourinho’nun başarılarından da büyüktü. Fakat yine de genel klasmanda Simeone, Mourinho’nın önüne yazılan bir teknik direktör değildi. Bunun en büyük nedenlerinden biri oyunun diğer alanındaki üretkenlikti. Portekizli, daha yetenekli oyunculara sahip olmasının da katkısıyla istediği zaman etkili hücum planları üretiyordu. Belki bunu fazla düşünmüyordu ama elinde bir koz olarak tutuyordu. Simeone henüz o sınavı tam anlamıyla verememişti.
Hakim görüş iki ekip arasındaki karşılaşmada ilk golü atan takımın, devamında otobüsü çekeceği ve turu geçeceği yönündeydi. Maç başlayınca o golü istekli bir şekilde arayan Atletico’ydu ama bulan Chelsea oldu. Karşılaşmanın 36. dakikasında Atletico Madrid’un efsanesi, golcüsü, unutulmaz kaptanı olan ama Chelsea forması giyen Fernando Torres, attığı golle takımını 1-0 öne geçirdi ve attığı gole sevinmedi. Savunmasıyla sezona damga vuran Atletico Madrid de belki de sezonun en basit golünü eski yıldızından yemişti ama yine de matematiksel açıdan değişen pek bir şey yoktu. Simeone’nin öğrencilerinin 1-0’dan önce de gol atmaları gerekiyordu, 1-0’dan sonra da… Fakat artık Chelsea istediğini bulmuş ve maçın süresi azalmıştı. Artık otobüsü çekebilirdi! Fakat bu dakikadan sonra beklenenden çok daha farklı bir Atletico Madrid vardı sahada.
Jose Mourinho, soyunma odasına 1-0 ile gitseydi belki futbol tarihinde bambaşka bir senaryo yazılacaktı. O senaryo için Chelsea’nin sadece 1 dakika daha dayanması gerekiyordu. Dayanamadılar! Üstelik Atletico Madrid savunmasına göre daha büyük hatalar silsilesiyle golü yediler. Adrian Lopez’in attığı golle skor 1-1’e girdi. Soyunma odasına istediği şekilde giren Atletico oldu. 1-1’lik skor İspanyol ekibine yarıyordu. O nedenle futbolseverler ikinci yarı için otobüs çeken bir Atletico ve gol arayan bir Chelsea bekledi.
Bir nebze beklenen oldu. Ama golleri bulan Atletico’ydu. Hücum planları konusunda kısır kalmakla eleştirilen Simeone, Londra deplasmanında 45 dakikada iki gol daha buldu. 1-1 ona yeterken, skoru 3-1’e getirdi. 60. dakikada Samuel Eto’o kendi savunmasına yardıma geldi ama Diego Costa’yı ceza sahası içinde düşürdü. Costa, kendi kazandırdığı penaltıyı gole çevirerek Atletico’yu öne geçirdi. David Luiz’in direkten dönen topundan kısa bir süre sonra bu sefer Arda Turan’ın topu direkten döndü ama boşta kalan meşin yuvarlağı yine kendisi tamamladı ve adeta direkle verkaç yaparak takımını rahatlattı.
Kalan dakikalarda iki takım da gol üretemedi ve 3-1’lik skorla finale çıkan Atletico Madrid oldu. Finalde de kupayı kazanmaya çok yaklaşan Atletico, son saniyelerde Sergio Ramos’tan yediği golün ardından oynadığı uzatma dakikalarında tarihi fırsatı kaçırdı. Yine de o sezon Atletico’nun sezonuydu! Simeone’nin deyimiyle ‘ta.aklı oyunculardan’ kurulan takım La Liga’da Real-Barcelona hanedanlığını yıkarak mutlu sona ulaştı. Avrupa, Simeone’nin öğrencilerini alkışlıyordu.
Jose Mourinho ise ertesi sezon, Atletico Madrid’den aldığı oyuncularla beraber Chelsea’yi Premier Lig şampiyonluğuna taşısa da Şampiyonlar Ligi finallerinden uzak kalmaya o sezon ve devamında devam etti. Portekizli, 2010’daki Inter macerasının ardından halen Şampiyonlar Ligi finali göremedi. 30 Nisan 2014 gününün ardından da Avrupa’nın yeni döneminde moda Mourinho değil Simeone oldu! Ve ‘Cholo’, üç sene önce modanın başladığı yerde bir kez daha zoru başarıp mucizeyi yakalamak isteyecek.
ŞAMPİYONLAR LİGİ KLASİKLERİ #1
ŞAMPİYONLAR LİGİ KLASİKLERİ #2
ŞAMPİYONLAR LİGİ KLASİKLERİ #3