Belçika’nın güçlü takımı Anderlecht, Avrupa’da da önemli başarılar elde ediyordu. 1970’lerde iki kez Avrupa Kupa Galipleri Kupası’nı kazanan takım (1976-1978), 1980’li yıllarda da UEFA Kupası’nı (1983) müzesine götürmüştü. Mor-Beyazlı takım, 90’lara da damga vurmak istiyordu ve 90’ların başında Avrupa futbolu değişim içindeydi. Şampiyonlar Ligi, Avrupa futboluna yeni bir hava getirmişti. 11 sene içinde 7 Belçika şampiyonluğu kazanacak Anderlecht, bu havanın dışında kalmak istemiyordu. 1991-92’de gruplara kalarak organizasyonda kendini hissettiren takım, pas geçtiği ertesi sezonun ardından 1993-94’te yine gruplara kalan son sekiz takım arasındaydı. Milan, Porto ve Werder Bremen’in yer aldığı grupta her puan değerliydi.
Otto Rehhagel yönetimindeki Werder Bremen ise Almanya’nın o dönemdeki yeni yıldızıydı. 1991-92’de Galatasaray’ı da eleyerek Kupa Galipleri Kupası’nı kazanan takım, 1993 yılında Bundesliga şampiyonu olarak kendini Şampiyonlar Ligi’nde buldu.
İki takım da isimlerini Avrupa’da ezberletmek istiyordu ama grupta oynayacakları ikinci maçta tarihe geçecek bir 90 dakika oynayacaklarını tahmin etmiyorlardı.
Anderlecht için o sezon fena başlamamıştı. Avrupa’nın o dönemdeki en kudretli takımlarından biri olan Milan, Belçika’da takılmıştı. Karşılaşma 0-0 sona ermişti. Aynı Milan’ın sezon sonunda Barcelona’ya 4 gol atarak final yaptığını düşünürsek, hem o maçta hem de San Siro’daki mücadelede gol sesinin çıkmaması Anderlecht’in dirençli bir takım olduğunun göstergesi olarak sunulabilirdi.
Werder Bremen ise tam anlamıyla deli dolu bir takımdı. Rehhagel’in Yunanistan ile özdeşleşen savunma futbolu o yıllarda ortalıkta yoktu. Yeşil-Beyazlı takım hem gol atıyordu, hem gol yiyordu. Grubun ilk maçında da benzer bir senaryo vardı. Porto deplasmanında son 10 dakikaya 3-0 geride giren Werder Bremen, 86 ve 87’de attığı gollerle umutlansa da süre yetmediği için Portekiz’de puana ulaşamadı.
8 Aralık 1993 günü Weser-Stadion’da oynanan Werder Bremen – Anderlecht maçı, bu havada başladı. Belçika takımı deplasmanda olmasına rağmen harika bir 45 dakika oynadı. Savunma oyuncusu Philippe Albert, Werder Bremen kalecisi Oliver Reck’in hatasını değerlendirerek 16. dakikada takımını öne geçirdi. 18 ve 33’te sahneye Danny Boffin çıktı. Yağmurlu havada ve onun bozduğu zeminde oynanan ilk 45 dakikada gol yağmuru vardı. 3-0 sona eren ilk devrede Werder Bremen sahada hiçbir varlık gösteremedi. Karşılaşmayı 4-3’e döndürmek için herhangi bir umut da yoktu. Teknik direktör Otto Rehhagel, yine de devre arasında kozlarını oynadı. Avusturyalı virtüoz Andreas Herzog oyundan çıkarken, yerine kulüp tarihinin önemli isimlerinden Thomas Wolter girdi.
Bu değişikliğe rağmen, ikinci yarının ilk 20 dakikasında da gol sesi çıkmadı. Werder Bremen için galibiyet veya beraberlik umutları iyice azalmıştı. İlk umut kırıntısı ancak 66. dakikada gelebildi. Dieter Eilts’ın şık pasında Wynton Rufer topu ağlara yolladı. Yüksek toplardaki zafiyetini Euro 2000’de Hakan Şükür’ün altında kalarak yakından gözlemlediğimiz Filip de Wilde, 1993’te de aynıydı! Werder Bremen maçının 72. dakikasında da yandan gelen ortaya gereksiz bir çıkış yapan Belçikalı kaleci; hem topa dokunamadı hem de kalabalık savunma hattını dağıtarak takım arkadaşlarının tepkisiz kalmalarına neden oldu. Bu sayede Werder Bremen’in savunma oyuncusu Rune Bratseth de, kariyeri boyunca attığı az sayıdaki gollerden birini kaydetmiş oldu.
Werder Bremen geri dönüş işaretleri verse de süre gittikçe azalıyordu. Son 10 dakikaya girilirken skor hâlâ 3-2’ydi. Fakat 80. dakikada beraberlik golü geldi. Skoru korumak isteyen Anderlecht savunmasının altıpas içinde unuttuğu Bernd Hobsch, rahat bir kafa vuruşuyla skoru 3-3’e getirdi. Bu golden hemen sonra Anderlecht oyuncularının vücut dili maçı kazanamayacaklarına işaret ediyordu ama belki 10 dakika daha dayanarak bir puan ile oradan çıkabilirlerdi. Fakat üç dakika bile dayanamadılar. Werder Bremen’in o dönemdeki en büyük yıldızlarından biri olan ve kariyerinin 13 sezonunu Yeşil-Beyazlı takımın formasını giyerek geçiren Marco Bode, sol ayağıyla topu ağlara yolladı.
Tarihe geçecek geri dönüşü taçlandırmak ise perdeyi açan Rufer’e kısmet oldu! Artık darmadağın olan Anderlecht takımı, savunmadan topu çıkaramayınca kalelerinde bir pozisyon daha gördüler ve o pozisyon da Ruffer’in ayağından çıkan top sayesinde golle sonuçlandı.
Peki sonrasında ne oldu? Aslında hiçbir şey olmadı. Anderlecht bu yenilgiden hemen sonra kendisini affettirdi ve Porto’yu 1-0 mağlup etti. Fakat bu maç gruptaki tek galibiyeti olarak kayıtlara geçti. Belçika ekibi grubu son sırada noktalarken Werder Bremen de ne Milan’ı ne Porto’yu yenebildi. Gruptaki diğer galibiyetini de son maçta Anderlecht deplasmanında alabildi. Bu galibiyet Alman ekibini sadece üçüncü sıraya taşımaya yetti.
İki takım da (özellikle Bremen), Şampiyonlar Ligi’nin ilk dönemlerinde sahnede olsalar da daha sonra bu arenada çok sık boy gösteremediler. Fakat organizasyon tarihinin en unutulmaz geri dönüş maçlarından birine imza atarak yer edindiler.
ŞAMPİYONLAR LİGİ KLASİKLERİ #1
ŞAMPİYONLAR LİGİ KLASİKLERİ #2
ŞAMPİYONLAR LİGİ KLASİKLERİ #3
ŞAMPİYONLAR LİGİ KLASİKLERİ #4
[mailerlite_form form_id=2]