*James Kelly imzasıyla These Football Times‘da yayımlanan bu makalenin orijinaline şuradan ulaşabilirsiniz.
9 Ekim 1999, Münih: Avrupa Şampiyonası elemelerinde Türkiye ve Almanya karşılaşıyordu. İlk yarıda bir korner kullanıldı ve konuk takım savunması tarafından uzaklaştırıldı. Uzaklaştırılan top Türk Milli Takımı’nın 10 numarasında kaldı. Bu küçük, tıknaz adam topu aldı ve Almanların kalesine doğru ilerledi. Karşısında Lothar Matthäus duruyordu ve aralarında ciddi mesafe olmasına rağmen Sergen koşusunu hiç kesmeden topu Matthäus’un sağından attı ve sol tarafından süzülerek topu önüne aldı.
Çaprazdan kaleye vurdu ama şutu Oliver Kahn sağ eliyle çıkardı. Fakat Berlin Olimpiyat Stadyumu’ndaki 63.000 kişinin tanık olduğu bu şut onları hayli korkutmuştu. Eğer işler yolunda gitseydi ve bu şut gol olsaydı, Sergen, Matthäus ve Kahn ile birlikte yıllarca Bayern Münih forması giyerdi.
O dönem Alman milli takım hocası olan Joachim Löw 2007’de onun futbol yeteneğini anlatmak için şu açıklamayı yaptı: ‘‘Bu adam dünyanın en iyi oyuncusu olabilirdi.’’
Fakat ne yazık ki, Ali Rıza Sergen Yalçın hâlâ birçokları tarafından tanınmayan bir isim.
5 Ekim 1972’de İstanbul’da doğan Ali Rıza Sergen Yalçın, kendi ülkesinde sadece Sergen ismi ile tanınıyor. 1982’de Beşiktaş’a katıldı ve hızla olağanüstü yeteneklerini göstermeye başladı. 1991/1992 sezonunda oynanan Gençlerbirliği maçının son dakikalarında oyuna girerek Beşiktaş’taki ilk maçına çıktı ve o sezon toplamda 18 lig maçında daha oynadı. Galatasaray’a gol farkıyla lig şampiyonluğunu kaybettikleri 1992/1993 sezonunda ise takımda daha önemli ve merkezi bir rol almıştı.
1993 yazında Akdeniz Oyunları’na katılacak olan milli takım kadrosunda yer alan Sergen Yalçın, Türkiye’yle birlikte altın madalyaya ulaştı. Ayrıca ilk defa bu turnuvada kendisine Zinedine Zidane yakıştırmaları yapılmaya başlanmıştı ve kariyeri boyunca da bu yakıştırmalar yapılmaya devam etti. Vicente Del Bosque, Sergen’in Real Madrid’de oynayabilecek kadar sıra dışı bir futbolcu olduğundan bahsederken, eski takım arkadaşı Daniel Pancu, onun Barcelona forması ile Zidane’ın karşısına çıkabilecek yetenekte olduğunu söylemişti.
Sergen Yalçın, bugün dört dörtlük bir on numarada aranan özelliklerin hepsine sahipti. Top sürme, harika bir sol ayak, duran toplardaki başarısıyla gerçekten tam bir 10 numaraydı. Yüksek pas isabeti bir keresinde The Guardian tarafından ‘‘60 metreden bir kültablasını bile vurabilir’’ şeklinde tanımlanmıştı.
Kısa boyuna, fiziken yetersiz gibi görünmesine rağmen topla oldukça güçlüydü ve ayrıca şaşırtıcı derecede hızlı dönüşleri vardı. Gerçekten, teknik yeteneği o kadar üst düzeydi ki eski UEFA başkanı Lennart Johansson Sergen için ‘‘O Avrupa’nın her takımında oynayabilecek bir yeteneğe sahip demişti.”
Beşiktaş’taki ilk senesinde istikrarlı bir şekilde giderek daha iyi oldu, 1993/1997 yılları arasında en azından sezon başına 8 gol attı. 1992/1995 yılları arasında kazanılan iki lig şampiyonluğunda takıma büyük katkısı vardı, bunların yanında bir de 1994 yılında bir Türkiye Kupası kazandılar. Fakat tüm bu parlak istatistiklerin yanında Sergen’in bir de karanlık tarafı vardı; partiler, gece hayatı ve kumar bağımlılığı da içeren egosantrik bir hayat. Babası Özer’le ilişkilendirilen kumar alışkanlığı öyle bir noktaya gelmişti ki bir gün muhabirin birine kumarı sekse tercih edeceğini dahi söylemişti.
Bu yaşam tarzı Sergen’in Beşiktaş’tan ayrılmasına sebep oldu. Mart 1997’de Samsunspor’a 4-1 mağlup olduktan sonra, kulüp direktörü Uğur Ekşioğlu oyuncunun bu savurgan ve vurdumduymaz hâlini oldukça eleştirdi. Buna cevap olarak Sergen de antrenmana çıkmayı ve oynamayı reddetti.
Uğur Ekşioğlu’nun 10 numaralı formayı giymeyi deneyebileceğini ve Beşiktaş orta sahasında oynayabileceğini söyledi.
Uğur Ekşioğlu’da ‘‘Ben 60 yaşındayım, formayı giyip sahaya çıkamam fakat bunu yapabilecek birçok insan var’’ şeklinde cevap verdi ve Sergen Yalçın’a da kulüp rekoru olan 150 bin pound para cezası verildi.
Karşılıklı anlaşmanın ardından, Sergen 1997 yazında o zamanların güçlü takımı İstanbulspor’a sözleşmesinde daha iyi şartlar talep ettikten sonra Türkiye’de rekor bir transfer ücreti olan 4.5milyon pound’a satıldı. Onun yokluğunda Beşiktaş ligi 6. sırada bitirdi ve bu Beşiktaş için 18 yılın en kötü performansıydı. Fenerbahçe stadında oynanan İstanbulspor-Beşiktaş maçında, Sergen, Beşiktaş taraftarlarının kötü tezahüratlarına orta parmağını kaldırarak cevap verdi.
Finansal olarak güçlü durumda olan İstanbulspor, diğer uluslararası yıldızları Aykut Kocaman ve Oğuz Çetin ile birlikte kulüp rekoru kırarak ligi 4. sırada tamamladılar ve Avrupa kupaları ön elemelerine katılmaya hak kazandılar. Sergen de ayrıca başarılı bir sezon geçirmiş ve 32 lig maçında 11 gol kaydetmişti.
Fakat İstanbulspor macerası da çok uzun sürmedi. 1998 sonbaharında Cem Uzan kulübün beklediği kadar hızlı yol alamıyor olmasından şikâyet ederek finansal desteğini çektiğini açıkladı. Ocak ayının sonunda kulüpteki en fazla kazananlardan biri olan Sergen Yalçın’ın kontratı da iptal edildi ve Sergen kariyerine damga vuran transferi gerçekleştirdi. Yurt dışına ya da üç büyüklerden birine gitmektense, hiçbir resmi maçına çıkmadığı ikinci lig takımlarından Siirt JetPA sporu tercih etti ve anlaşma imzaladı.
Sonraki gün Fenerbahçe’ye kiralandı fakat fazla kilolarından dolayı ilk iki ay forma giyemedi. Bu uçarı özel hayatı ve antrenman yapmak ile ilgili olan düşüncelerini şu cümle özetliyordu aslında ‘‘Ben yetenekli biriyim, bu yüzden antrenman yapmama gerek yok.’’ Bu sözleri daha sonra kendince haklı çıktı ve kendini formda tutarak ikinci sezon 7 gol kaydetti.
Sergen, kanatta oynamasını isteyen yeni teknik direktör Zdenek Zeman ile tartışma yaşadı. Çek çalıştırıcıya kızgındı ve protesto etmek için antrenmanlardan kaçmak amacıyla daha sonra kilo almasına da yol açan sakat numaraları yaptı. Son olarak da aralık ayı ortasında oynanan Bursaspor maçında kasıtlı olarak bir gol pozisyonunu kaçırdığı iddiasıyla ipler koptu. Bir hafta sonra kiralık anlaşması sona erdirildi.
[mailerlite_form form_id=2]
Siirtspor ile olan sözleşmesinde yazan bir maddeye göre, Sergen yurt dışında bir kulübe transfer olmaksızın Türkiye’de bir takımla anlaşma imzalayamazdı. Bu yüzden Makedon Şampiyonu Sloga Jugomagnat ile bir günlük bir sözleşme imzalandı ve ardından da Galatasaray’a geçti. Sezonun ikinci yarısında Sergen sezonu asist kralı olarak bitirerek Galatasaray’ın lig şampiyonluğunu ve Türkiye kupasını kazanarak duble yapmasına çok büyük katkı sağladı. Bunun yanında Sergen milli takıma geri döndü ve 1998 yılında Türkiye’de kumar oynamayı kolaylaştıran yasa değiştirilerek bu konuda yasaklar getirilince Sergen’in de bu bağımlılığından uzaklaştığı ve artık olgunlaştığı düşünüldü.
Mustafa Denizli’nin Sergen Yalçın’ı milli takıma geri çağırması, Sergen’in takımın eleme grubu performansına köstek oluşturabilecek türde bir bakış açısına sahip olduğu düşünüldüğü için medya tarafından eleştirildi. Türkiye’nin Euro 96’yı puansız kapatmaktan dolayı hissettiği utancı silmek için sıradaki turnuvaya katılmayı merakla bekliyor oluşuyla iyice şiddetlendi.
Sergen Yalçın milli takımda Euro 2000 için çok önemli maçlar olan 1-0’lık Almanya, 3-0’lık Kuzey İrlanda galibiyetlerinde ve 2-0 geriden gelerek 4-2 kazanılan Finlandiya maçlarında çok büyük pay sahibi olarak ve bir anlamda takımın grup ikincisi olup playofflara kalmasını sağlayarak eleştirilere cevap verdi.
Türkiye milli takımının Roy Keane’li İrlanda Cumhuriyeti karşısında favori olmamasına ve kaptan Roy Keane’in kalitesinin herkes tarafından bilinmesine rağmen, Sergen şovun devam etmesini sağladı ve Kuzey İrlandalı spikerler maçtan sonra Roy Keane’i MTV müzik ödülünü almak için podyuma gelen bir şarkıcıya benzetirken, Türkiye deplasman golü kuralıyla turu atlamış ve Euro 2000’de gruplara kalmıştı.
Sergen Yalçın’a yöneltilen eleştiriler bu turnuvada olağanüstü yeteneğini göstermesi gereken önemli maçlarda sahaya yansıtamamasıyla ilgiliydi. Türkiye turnuvayı 2-1’lik İtalya mağlubiyeti ile açtı. Sergen’in asistinde Okan Buruk topu filelere göndermişti. Sergen’in bu maçtaki performansı da The Guardian yazarı Ian Ross tarafından tarafından ‘‘muazzam’’ olarak nitelendirildi.
Bu turnuva Sergen’in tüm kariyerini özetliyordu aslında. İtalya’dan sonraki İsveç maçında yedekti ve Belçika maçında oyuna bile girmedi. Çeyrek finalde Portekiz’e kaybederken Sergen sonradan oyuna girmesine rağmen maça yedek kulübesinde başlamış olmaktan hiç mutlu değildi. Daha sonra Corriere Dello Sport’a konuşan Sergen Yalçın, Mustafa Denizli ile ilgili olarak; ‘‘Problemleri var, aklı başında değil. Neden oynamadığımı bana değil ona sorun’’ şeklinde açıklamalar yapmıştı.
Tüm bu olanlara rağmen, Sergen o yaz Barcelona ve Bayern Munih’in dikkatini çekmişti. Aslında bu doğaldı çünkü Sergen, zaten herkesin bildiği bu olağanüstü tekniğini bir kez de büyük bir turnuvada kanıtlama fırsatı bulmuştu. Bobby Robson 4 milyon pound’luk ciddi bir teklif yaparak Sergen’i Newcastle’a getirmek istedi ancak Sergen Türkiye’de kalmayı seçti. Bu etkileyici performansına ve Avrupa’nın ilgisine rağmen Galatasaray yönetimi ile problemler yaşadığından Galatasaray tarafından takımda tutulmak istenmedi.
Bir sonraki durak Trabzonspor oldu. Yine Siirtspor’dan kiralık olarak Trabzonspor’un yolunu tuttu. Böylece dört büyük kulüpte de oynayan ilk futbolcu oldu. Sergen’in İstanbul’dan ayrılmasının onun için çok iyi olmayacağı düşünülüyordu ve sakatlık dönemi de geçirdiği sezonda sadece bir gol atabildi. Trabzonspor da ligi 5.sırada tamamladı. Sezon sonunda Sedat Peker’in dolandırıcılık davasında Sergen ifadeye çağrıldı.
Sergen için seçenekler git gide tükeniyor derken, Mircea Lucescu Sergen için ‘‘gördüğüm en yetenekli oyuncu diyordu’’ ve onu Galatasaray’a geri getirdi. Romen çalıştırıcının bu güvenini boşa çıkarmayan Sergen ligde 7 gol attı. Ayrıca Şampiyonlar Ligi’nde PSV ve Nantes karşısında alınan galibiyetlerde gol atarak takımın ikinci grup aşamasına yükselmesine yardımcı oldu.
Sergen, Şubat ayında oynanan Malatyaspor karşılaşmasında diz bağlarından sakatlandı. Fakat Lucescu bu sakatlığın gerçek olmadığını iddia edecek kadar ileri gitti. Sezonun devamında Galatasaray şampiyon oldu. Sergen bu sakatlık yüzünden Türk Milli Takımı’nın tarihi bir şekilde üçüncü olarak tamamladığı 2002 Dünya Kupası’nda oynayamadı.
2000/2001 sezonu sonunda, Siirtspor ile olan kontratı bitti ve Sergen de Lucescu’nun Beşiktaş’a gitmesi ile birlikte tekrar Beşiktaş’a geri döndü. Beşiktaş’ın 100. yılını kutladığı sezonda kişisel olarak da dönüm noktası olan 11 gol atarak Beşiktaş’ın şampiyon olmasına büyük katkıda bulundu.
Beşiktaş, sezonun sondan bir önceki maçı olan ve ligin kaderini belirleyecek maçta Galatasaray ile karşılaşıyordu. Maçın son anlarına yaklaşırken, Sergen orta saha yakınlarında topu aldı ve takımı kontra atağa çıktı. Galatasaray savunmasında sadece Bülent Korkmaz vardı. Sergen imza koşularından birini yaparak hızla ceza sahasına yaklaştı Tümer Metin’le verkaç yapıp topu ağlara gönderdi.
Sonraki sezon Sergen, Stanford Bridge’deki 2-0’lık galibiyette iki golü birden atarak yeteneklerini bu kez yurt dışında sergilemiş oldu. Abramovich döneminin ilk mağlubiyetini alan Chelsea, savunması sorgulanan bir takım haline gelmişti fakat bunların hiç biri Sergen’in performansının büyük yankı uyandırmasına engel olmamalıydı. Her zamanki gibi işler bu kadar sıradan değildi; Sergen iki gol atacağına dair 6 bin pound bahis oynayıp 35 bin pound kazanmıştı.
Sergen’in performansı Şenol Güneş’in onu tekrar milli takıma çağırması konusunda ikna olması için yeterliydi. Neredeyse tam iki yıl sonra milli takımdaydı. 2003 Ekim ayında oynanan ve golsüz berabere biten unutulmaz İngiltere maçında 61. ve son kez milli takım forması giydi.. Sonra bir başka sakatlık Sergen’in Letonya ile oynanan ve Türkiye’nin iki maç sonunda 3-2 kaybettiği playoff maçında oynamasına engel olmuştu.
2006 yazında Jean Tigana’nın Sergen’i takımda istememesinin ardından sözleşmesi feshedildi ve bu olay taraftarlar arasında büyük şaşkınlıkla karşılandı. Sergen’in istenmemesinin sebebi yaşıydı. Tigana Sergen’in yerini Basel’in Arjantin’li orta sahası Matias Delgado ile doldurmayı seçiyordu. Aslında, Sergen’in sezonda yedi gol atmış olması, 2-2 biten Fenerbahçe maçında iki gol atarak takımın puan almasını sağlaması ve Türkiye Kupası’nın kazanılmasına çok büyük katkıda bulunması, Sergen’in takımdan gönderilme kararının tuhaf bir karar olduğunu düşündürüyordu.
33 yaşına geldiğinde Sergen kilo almaya devam ediyordu ve artık kariyerini sonlandırırken, bir inşaat şirketi tarafından satın alınan Etimesgut Şekerspor’a transfer oldu. 23 maçta 13 gol attı.
Bir sonraki sezon da ikinci lig ekiplerinden Eskişehirspor’a giderek Süper Lig’e yükselmelerinde büyük pay sahibi oldu. Fakat devam eden sezonda takımda olmayacağını açıkladı. Ardından Türkiye’nin yaramaz çocuğu 35 yaşında futbolu bıraktığını açıkladı.
Kısa süre sonra Beşiktaş’a tekrar geri döndü, fakat bu kez 15 yaş altı takımının çalıştırıcısı olarak. Belki de gençlere futbolun içindeki doğruları ve yanlışları onun kadar iyi anlatabilecek bir başka aday daha yoktu. 2009’da Beşiktaş yedek takımını çalıştırdı, ardından başarısızlıkla sonuçlanan birkaç yer daha. Sonra belirli bir süre Süper Lig takımlarından Gaziantepspor’un ardından da Sivasspor’un teknik direktörlüğünü yaptı.
Geçen sezonun başında Kayserispor’un başına geçti ve ligin açılış maçında Fenerbahçe’yi 4-1 mağlup ettiler. Ardından Galatasaray’ı 2-1 ile geçtiler. Herkes Sergen ve takımının bu performans ile sezon sonunda iyi yerlere ulaşılabileceğini düşünmeye başlamıştı. Fakat hemen ardından 5 maçlık bir mağlubiyet serisi geldi ve Sergen yönetime istifasını sundu.
Bu sezon başında eskiden formasını da giydiği takım olan Eskişehirspor’un teknik direktörü oldu. Ve geçen sene Göztepe’ye kaybedilen play-off maçının ardından bu sezon Sergen’i takımıyla birlikte en azından tekrar play-offları zorlaması gereken bir görev bekliyordu.
Arkasında bıraktıkları, olabileceklerin bir mirası. Profesyonel olmayan yaşam tarzı ve yurt dışında futbol oynamayı reddetmesi, tüm zamanların en iyi Türk oyuncuları tartışmaları yapılırken onun isminden nadiren bahsedilmesine sebep oluyor. Bu yüzden de Sergen Yalçın ismi kendi ülkesinin sınırları dışında nadiren biliniyor.
Eğer geri dönebilseydi, hayatında neleri farklı yapardı?
Belki de son sözü bu adamın kendisine bırakmak en doğrusu olur: ‘‘Eğer tekrar 20 yaşında olabilseydim, üç gün içinde Türkiye’den ayrılırdım.’’
Çeviri: Kaan Demirel