Hazırlayanlar: Emre Gürkaynak – Kutay Ersöz
1. Eylül’den Önceki Yaz
Ziya Doğan (Yardımcı antrenör): Beşiktaş her sezona şampiyonluk hedefiyle başlar. O sezon da bu doğrultuda Nevio Scala getirildi.
İbrahim Altınsay (Yönetici): Hans Peter Briegel’le devam etmeyeceğimiz belli olunca hemen Scala ile anlaşmıştık. Sezon sonundaki Fenerbahçe maçımızı seyretti. “Dengeli, dinamik, değişerek oynayan hücumcu bir takım yapmalıyız” dedi ve “Ertuğrul ve Şifo takımda olmazsa sorun olur mu?” diye ekledi. Ertuğrul gitti, Şifo kaldı ama Scala onu da uzun süre yedek soyundurdu.
Mehmet Özdilek (Takım kaptanı): Takıma, kaptan olarak kenardan destek olmaya çalışmıştım. Bir takım olmak istiyorsanız sadece sahadakilerin değil, tüm oyuncuların rolü büyüktür.
Tayfur Havutçu (Futbolcu): Şifo Mehmet’in olmadığı maçlarda sahaya kaptan olarak çıkıyordum.
Hakan Gündoğar (Muhabir): Nevio Scala’nın gelişi heyecan yarattı. Transfer döneminde de birçok isim Beşiktaş’la anıldı. Ancak pek tanımadığımız Pascal Nouma geldi.
İbrahim Altınsay: İki ön eleme turu oynayacağımız için sezon bitmeden transferlere başladık. Sonunda üç santrfora indik: Nouma, Pierre van Hooijdonk ve o zaman Malmö’de ikinci ligde oynayan, 18 yaşındaki Zlatan Ibrahimovic. Hoca onu çok genç, Hooijdonk’u ise yaşlı buldu. Nouma’da karar kıldık. Sonra Miroslav Karhan ve Dmitri Khlestov’u aldık.
Ziya Doğan: Scala inanılmaz düzgün bir adamdı. İşimi iyi yaptığımı görünce “Sana her şey serbest” dedi. Yerli futbolcuların transferini bana bıraktı. Avrupa’daki rakiplerin analizi de bendeydi.
Mete Düren (Yönetici): Yıllar sonra Şampiyonlar Ligi’ndeydik. Çok iddialı bir takım kurduk. Hocanın prim sisteminde Şampiyonlar Ligi çeyrek finali ve yarı finali bile belirlenmişti.
Erman Güraçar (Futbolcu): Sezona çok iyi başlamadık. Oturmuş bir kadromuz yoktu. O nedenle Şampiyonlar Ligi’nde gruplara kalmak kolay değildi.
Tayfur Havutçu: Hem Levski Sofya’ya hem Lokomotiv Moskova’ya gol atmıştım. Partnerim Karhan bana serbestlik sağlıyordu. Oyun anlayışı çok yüksekti. O sayede ileri çıkıp gol atabiliyordum.
İbrahim Üzülmez (Futbolcu): Gaziantepspor’dan Beşiktaş’a sol bek olarak gelmiştim ama önde de oynadım. Tayfur Havutçu ve Karhan ile orta sahada çalışkan bir görüntü veriyorduk.
Ziya Doğan: İbrahim sezon başında daha çok yedek soyunuyordu. Moskova’da İbrahim’in oynamasına karar verdik. O gün İbrahim’den büyük verim aldık ve sonra banko oynadı.
İbrahim Altınsay: İlk eleme maçı İnönü’de Levski Sofya’ylaydı. Müthiş heyecanlıydım, korkuyordum. Maçın sonlarında Pascal golü attı, 1-0 kazandık. “İşte şimdi mazbataları aldık” dedim. İkinci turda Lokomotiv Moskova’yı 3-0 ve 3-1’le geçtik. Takım aylar önce hocanın anlattığı futbolu oynuyordu. Sağda Nihat, solda Münch, ortada Nouma, Ahmet Dursun. Bekler zaten açık gibi. Karhan, Tayfur dinamo…
Mete Düren: Kondisyoner Stefano Marrone takıma iyi bakıyordu. Ligde de hem Fenerbahçe hem Galatasaray’ı yenmiştik. Üçer üçer gidiyorduk. Biz de biraz uçmaya başlamıştık!
2. Konuş Onunla
İbrahim Altınsay: Kurada dördüncü torbadan en güçlü gruba, Milan, Barcelona ve Leeds’in altına yerleştik. Yerimizden kalkamadık. Basına, “Biz zaten bu takımlarla oynamak için Şampiyonlar Ligi’ne katılıyoruz” gibisinden şeyler söyledim. Hedef falan yoktu. Çıkıp rezil olmamaya çalışacaktık.
Mehmet Özdilek: Beşiktaş’ın Avrupa kupalarında kara talihi vardı. Karşı ülkelerin en iyi takımlarıyla oynuyorduk. Puan sistemine geçilince farklı bir yere gidebileceğimizi hissettik.
Erman Güraçar: San Siro’ya gittiğimizde Scala bize “Burası futbolun üniversitesi” demişti. O sözü çok hoşuma gitmişti. Orada 1-0 öne de geçtik ama 4-1 yenildik.
İbrahim Altınsay: San Siro’ya girince uzun süre stadı ve atmosferi seyrettik. 1-0 öne geçince de donduk kaldık. Aslında Şampiyonlar Ligi maçından önce gidip rakibin lig maçını seyretmek, yaşamak gerek.
Ziya Doğan: Rakipleri izleme görevi bendeydi, Scala hiç gitmedi. Barcelona o dönem liberolu bir sistem oynuyordu. Top onlardayken stoperler kenara kayıp hücuma katılıyordu. Bize zorluk çıkarabilecek bir hücum planıydı. Bu bağlamda santrforlarımıza, oyuna giren stoperleri takip etme görevini verdik.
Erman Güraçar: Scala nevi-i şahsına münhasır bir adamdı. Maç konuşmaları alıştıklarımız gibi değildi. Barcelona maçından önce “Burası Avrupa futbolunun vitrini, çıkın oynayın” tarzı konuşma yapmıştı.
Ziya Doğan: Böyle maçlarda teknik heyetin işi kolaydır. Motivasyon kendiliğinden sağlanır. Oyuncu maçı kafasında kurar.
Mehmet Özdilek: Barcelona maçı, Milan yenilgisini unutturma fırsatıydı. Kluivert, Rivaldo, De Boer, Overmars, Simao vardı. Çok konsantre hazırlandık.
Hakan Gündoğar: Barcelona maçı için stada gidenlerin bakış açısı bile farklıydı. Futbolcuları havaya sokan, “Biz bu işi yaparız” dedirten bir atmosfer vardı.
Güntekin Onay (Maçın spikeri): Barcelona maçın ağır favorisiydi. Kendilerinden çok emin gözüküyorlardı.
3. Evdeki Kaset
Mete Düren: O gece taraftar ilk kez karşısında Barcelona’yı görüyordu. Onun heyecanı vardı.
İbrahim Altınsay: Tıklım tıklım doluydu stat. Hava çok sıcak ve nemliydi. İç sahada beyaz üst, siyah şort giyme konusunda ısrarlıydık. Maskot uygulamasını da bu maçta başlatmıştık.
İbrahim Üzülmez: Overmars gibi yıllarca örnek aldığım oyunculardan biri rakibimdi. Tünelde biraz heyecanlıydım. Ancak maça çıkınca müthiş bir taraftar bizi karşıladı. İlerleyen dakikalarla birlikte üst düzey performans gösterdik.
Ziya Doğan: Barcelona’ya önlem aldık. Pascal ve Ahmet sık sık rakip beklerle en geriye kadar geldiler. Orta sahayı da sağlam tuttuk.
Mete Düren: Direkt üstüne gittik Barcelona’nın. Sağlı sollu ataklarla, arka arkaya gelen gollerle iş yürüdü gitti. O günkü coşkuya oyuncular da cevap verdi. Zaten o desteğe defansif bir futbol hiç olmazdı! Kimya tutmazdı.
Erman Güraçar: İki-üç ay önce maçı tekrar izledim. Top hep Barcelona’daymış! Çok fazla pozisyona girmişler, biz ise her gittiğimizde atmışız. Özellikle Rivaldo çok zorluk çıkarmıştı. Sabit bir santrforları yoktu. Santrforları devamlı hareket ediyordu. Biz de sürekli “Onu mu takip etsem, yoksa yerimde mi dursam?” diye çelişkiye düşüyorduk. Ama onun uyarısını Scala yapmıştı. “Sizi kandırmaya çalışacaklar, sakın yerinizi bırakmayın, yoksa oraya başka oyuncu sokarlar” demişti.
İbrahim Üzülmez: Nasıl oynamamız gerektiğini Scala bize çok iyi anlatmıştı. Sahaya çok iyi dizilip Barcelona’yı silmiştik.
Erman Güraçar: İkinci gole kadar çok zorlanmıştık. Top hep onlardaydı. Topa ayak ucuyla dokunduğumuz, bir salise geç kalsak gol yiyeceğimiz pozisyonları vardı. Hatta bir ara Ümit’e (Bozkurt) “Buna can dayanmaz” demiştim ama bir şekilde bertaraf ettik. Hücumcularımızın formu da çok yüksekti ama asıl İbrahim, karşısındaki oyuncuları sırtına alıp götürüyordu.
Güntekin Onay: Pascal harikaydı, Ahmet Dursun süperdi, Nihat çok iyi oynadı. Gecenin adamıysa İbrahim Üzülmez’di. Barcelona’yı paramparça etmişti. Her aldığı topta ceza sahasına kadar indi. Belki de hayatının en iyi oyununu oynamıştı.
Ziya Doğan: İbrahim oyun disiplinine uyan ve rakibi her zaman bozmak isteyen bir oyuncuydu. Bitmek bilmeyen enerjisi vardı. Yürekli bir oyuncuydu. Barcelona’daki gibi transfer şansımız yoktu. Onlara ancak İbrahim gibi oyuncularla karşı koyabilirdik.
Hakan Gündoğar: Benim için maçın yıldızı Nihat Kahveci’dir ama İbrahim’in Overmars’ın sağından atıp solundan geçtiği pozisyon da efsanedir.
İbrahim Üzülmez: O maçta çok üst düzey performans göstermiştim. Unutamadığım maçların ilk sırasındadır. Maçtan sonra insanlar hakkımda olumlu düşünmeye başlamıştı.
Hakan Gündoğar: O gün Beşiktaş’ın tribün ruhu, futbolcuya da sirayet etmişti. Herkes 10 üzerinden 10’luk oynamıştı. Nihat hep “Kariyerimin başladığı maçtır” der.
Mete Düren: Maçı John Benjamin Toshack ile izliyordum. “Kimseye söyleme ama Nihat için buraya Real Sociedad’ı getirdim. Türkiye’den alabilecekleri en iyi 7 numara o” dedi. Buradaki 7 lafından huylandım. Nihat 7 numara pozisyonundaydı ama forma Ahmet Dursun’daydı. Bir karışıklık olabileceğini hissettim, tekrar sordum. Ama gelen heyet de işini bilenlerden kuruluydu.
Güntekin Onay: Maç öncesi basın toplantısında, Barcelona Teknik Direktörü Serra Ferrer’e kendisinden bahsedildiğinde, “Tanımıyorum” dedi. Nihat o gece çok iyi oynadı hatta bir topu da direkten döndü.
Ziya Doğan: Simao kariyerinin en iyi dönemini yaşıyordu ama o gece ondan üç kat daha iyi oynayan bir Nihat vardı.
Mete Düren: Ahmet o gece çok iyi oynadı ama Real Sociedad’a gidebilecek oyuncu Nihat’tı. Sırt numarasına kanmadılar. Fakat bir kazayla Ahmet Dursun da gidebilirdi!
Ziya Doğan: Ahmet Dursun’u, Türkiye’de herkes biliyordu. Bu nedenle ona alan tanınmıyordu. O maça kadar da uzun süre gol atamamıştı. Ama Barcelona o gün alan savunmasına çok önem vermedi. Böylece Ahmet, sezon başından beri bulamadığı boşlukları buldu.
Tayfur Havutçu: Ahmet o maçta iki gol birden atmıştı. Tüm goller güzeldi ama aşırtması zeka doluydu.
Hakan Gündoğar: Pascal bugün Türkiye’de idolse bir parçası o Barcelona maçıydı. O gün her gol çok güzeldi. Ama Nouma’nın golü bambaşkaydı.
Güntekin Onay: O gece şaşkınlıkla karışık büyük bir coşku patlaması yaşandı. Ama İnönü Stadı atmosferinde standart bir patlamaydı.
Ziya Doğan: İnönü Stadı’nın atmosferi apayrıydı. Üç kişi bağırsa duyulurdu. Sıradan maçlarda bile öyleydi. O gece de kendiliğinden yüksek bir atmosfer oluşmuştu. Bazen o atmosferde rakip olmak zordur. Sesinizi duyuramazsınız. Dolmabahçe’ye gelen yabancılar da bu nedenle panikler.
Hakan Gündoğar: Maçı Güntekin Abi anlatıyordu, ben de ona yardımcı oluyordum. 2-0 oldu. Hepimiz şaşkınız. Tam o sırada üçüncü gol geldi. Güntekin Abi benim gömlekten tuttu, cart diye bir çekti… Keşke yine olsa da bir değil on gömlek yırtsa…
Güntekin Onay: Hakan’la sarıldığımızı hatırlıyorum ama gömleğini yırttığımı hatırlamıyorum! Son 20 dakikayı zaten ayakta anlatmıştık.
Mehmet Özdilek: Herkes o geceki performansının bir kademe üzerine seyircinin desteğiyle çıktı. Müthiş bir bütünleşme vardı.
Hakan Gündoğar: O gün tüm doğrular bir aradaydı. Herkes performansının yüzde 100’ünü vermişti. Demek ki o gün kimsenin ne sakatlığı ne mutsuzluğu varmış. Her oyuncu her şeyiyle hazır durumda sahaya çıktı.
Güntekin Onay: 1-0’a kapanırsınız, rakip üstünüze gelir, kaleciniz mükemmel oynar… Hiç bu senaryoya benzeyen bir maç yoktu. O anlamda çok daha değerli bir galibiyetti.
Hakan Gündoğar: Babasız büyüyen bir çocuk Babam ve Oğlum filmini izlerken duygulanır ya, aynı şekilde hangi Beşiktaşlıya o Barcelona maçını izletirseniz “Vay be şu takıma bak!” dedirtirsiniz.
İbrahim Altınsay: Göz açıp kapayıncaya kadar rüya gibi geçti maç. Aynı gece sabaha kadar iki kez izledim. Kaseti hâlâ evde durur.
4. Madalya
Erman Güraçar: Maç sonuna dair hatırladığım tek şey Fulya Tesisleri’ydi. Ne kadar zamanda vardık, emin değilim. Dışarıya baktığımız zaman nerede olduğumuzu anlama şansımız yoktu çünkü insan selinden geçiyorduk. Tesislere girdikten sonra taraftarlar bizi geri çağırdı. Orada büyük bir şey başardığımızı anladım.
İbrahim Üzülmez: O gece tam olarak idrak edememiştik ama eve gidip maçı izleyince ne kadar büyük bir şey başardığımızı anladım.
Mete Düren: Barcelona’nın maçtan perişan olarak çıkmasını bekliyorduk, teşekkür ederek çıktılar. Biz mi yendik, onlar mı anlamadık.
İbrahim Altınsay: Barcelona stattan ayrılırken, bizim taraftar Kluivert’a sevgi gösterisinde bulunuyordu. Onun da elinde taraftara salladığı bir Beşiktaş atkısı vardı.
Erman Güraçar: Basındaki yansımalar güzeldi. Hatta bir röportajda İbrahim’in eline kılıç vererek onu ata bindirmiş, ‘Malkoçoğlu’ diye başlık atmışlardı.
İbrahim Üzülmez: Maçtan sonra bir sürü röportaj talebi oldu. Gaziantep’ten gelmiş biri olarak, fazla ilgiden rahatsızlık da duydum. Ata da bindik, Nihat ve Ahmet Dursun’la beraber maçın üç silahşorları olarak röportaj da verdik.
Mete Düren: Sonuca en çok şaşıranlardan biri Toschack’tı. “Scala kısa zamanda çok iyi bir takım kurmuş” dedi.
Tayfur Havutçu: Bugün hâlâ dışarıda bir Beşiktaş taraftarına denk gelirseniz, size o maçı anlatır. Bu olayın içinde olmak çok özeldi.
İbrahim Üzülmez: Geçen 15 seneye rağmen beni hâlâ o maçla hatırlayıp sokakta durduranlar oluyor. Maçı benim kadar hatırlayan taraftarlar var!
Erman Güraçar: Bizim için de, Beşiktaş tarihi için de, Türk futbolu için de güzel bir sürprizdi. Hayatımız boyunca o hatırayı bir madalya gibi taşıyacağız.
5. Kayıp Cennet
İbrahim Üzülmez: O takımın çok daha iyi işler yapacağını düşünüyorduk ama ilerleyen süreçte sorunlar yaşadık.
Ziya Doğan: Avrupa dönüşlerinde çok puan kaybettik. Eğer lig ve Avrupa’yı beraber götüreceksiniz, dönüşümlü olarak 28 oyuncuyu kullanmanız gerekir. Öyle bir imkânımız yoktu.
Mete Düren: Hocanın ilerleyen dönemde bazı konuları biraz gevşek bırakmasıyla, takım yavaş yavaş düştü. Herkes, “Bu takım bir ay evvel Fenerbahçe’yi, Barcelona’yı üçer üçer yenerken ne oldu?” diye sormaya başlamıştı.
İbrahim Altınsay: Türkiye Ligi’nde bir-iki farklı mağlubiyet alınca acemi yönetim kurulunda çatlak sesler çıkmaya başladı. Hoca, savunmayı ileri çıkarmakla ve sadece hücumu düşünmekle suçlandı. Takımın dengesi ve oyunu bozuldu.
Tayfur Havutçu: Başarısızlığı hocaya bağlamak doğru değil. Takım olgusu ortaya çıkmamıştı.
Hakan Gündoğar: Belki Scala’ya iki sene sabır gösterilseydi, UEFA Kupası’nı ileride Beşiktaş da alacaktı. Ama artık bu sabır gösterilmez. Dünyanın hiçbir kulübü göstermiyor zaten.
Mete Düren: Her zaman için ilk fatura hocaya kesilir. Ama takım içerisinde çok enteresan bir düşüş vardı. Scala bunu takım doktorlarına bağlamıştı. Rejenerasyon süreci de güzel başlamıştı ama yenilgilerden sonra ‘herkes içeri’ durumu oluştu. Sonrasında Scala’nın artırdığı izin süreleri bize çok zarar verdi. Hep kara kara düşünüyorduk… Tam o zamanlarda Scala, hastalığı sebebiyle İsviçre’ye gitti.
Ziya Doğan: Bizimkiler, “Hocam sen bir an önce git doktoruna, biz de yeni sezon planlamasına başlayalım” dediler. Aslında Scala’nın doktoru, kan değerlerinin yükseldiğini söylemiş ama “Ligin sonunda gelsen de olur” demiş. Ters bir şeyler olduğunu hissettim. Sezonun geri kalanında takımı benim çıkarmamı istediler. Ben de “Kusura bakmayın” diyerek ayrıldım. Hatta bana “Seni Scala getirmedi, onunla gitmene gerek yok” dediler. Ama önemli olan o değildi.
Mehmet Özdilek: Scala ile oyuncular arasında bazı sorunlar oluyordu. Zaman zaman ben de kendisiyle problemler yaşadım. Ancak hocayı hiçbir zaman başarısızlıktan sorumlu tutmadım. Sahada oynanan bir oyun var ve herkes kendi payına düşen sorumluluğu almalı.
İbrahim Üzülmez: Kaliteli bir hoca ve kadroya rağmen, Fenerbahçe ve Barcelona maçlarındaki birlikteliği daha sonra yakalayamadık. O maçlardan sonra biraz “Biz olduk” havasına girdik. Rehavet yaşadık.
Erman Güraçar: Scala’nın gönderilme şekline çok üzülmüştüm. Hastalığı gündeme getirilmiş, gazeteler “Bunadı” yazmıştı. Bunları hak eden biri değildi.
İbrahim Altınsay: Arka arkaya üç hata geldi. Alacakları konusunda futbolcuları oyalar ve yöneticilere bilgi getirir diye takıma menajer adı altında Sinan Engin sokuldu. Başkan kararı söyleyince “Şaka mı bu? Bizim vizyonumuz nerede, Sinan Engin nerede?” dedim. İkinci karar, şampiyonluk şansı sürerken Scala’nın gönderilmesiydi. Üçüncü karar da kokain davasıyla meşgul ve takıma hiçbir şey veremeyeceği baştan belli olan Daum’un getirilmesiydi… Lucescu gelene kadar bir buçuk sezon boşa harcandı.
Mete Düren: Sezonun devamıyla birlikte hüsran oldu, ayaklar yere bastı ama anılarda da Barcelona galibiyeti kaldı.
Bu içerik, ilk olarak Socrates’in Eylül 2016 (18. Sayı) tarihli sayısında yayımlanmıştır. Bütün sayılara buradan ulaşabilirsiniz.