Geçen sezonun Şampiyonlar Ligi finalisti Juventus, yeni sezona Nou Camp’ta başlayacak. Barcelona, birkaç sene önceki hallerinden uzak olsa da ne zaman bir İtalyan takımı Barselona’ya gidecekse, akla ilk önce aynı maç gelecek. Yani fıskiyeli maç!
2009 yılında, turnuva boyunca sadece bir yenilgi yaşayarak Roma’da Şampiyonlar Ligi kupasını kaldıran Barcelona, 2010 için de en büyük favoriydi. Grup aşamasında sadece Gökdeniz Karadeniz’in Rubin Kazan’ına yenilmiş, ikinci turda Stuttgart’ı, çeyrek finalde de Arsenal’i adeta dağıtmıştı. Üstelik skorlardan da öte, Guardiola’nın oynattığı futbol her geçen gün üstüne koyuyordu. Takım pas ve pres oyununu bambaşka bir seviyeye çıkarmış; oyun içinde yeni bir alternatif üretmek için de sezon başında Inter ile takasa girmişti. Bu takas sonucunda kasadan çıkan para ve Samuel Eto’o karşılığında Zlatan Ibrahimovic Nou Camp’a gelmişti. Barcelona, dünyanın ‘yenilmez’i olmuştu.
Takasın diğer tarafında ise durum çok da parlak değildi. Calciopoli sonrası İtalya’nın tek hakimi olan Inter, üst üste dört sezonda da Şampiyonlar Ligi’ne 2. turda veda etmiş, daha da kötüsü Kupa 1’in müzeye geldiği son günün üzerinden tam 45 sene geçmişti. Jose Mourinho, makus talihi yenmek için takımın başındaydı. 2009-10 sezonuna Barcelona ile aynı grupta yola çıkan Inter; sadece iki galibiyet alarak ve son maçta kazandığı üç puanla bir üst tura yükselebildi. İkinci tur (Chelsea) ve çeyrek finalde (CSKA Moskova) oynadığı dört maçta atılan beş gol, onlara yarı final için yetmişti ama yine de Barcelona karşısında turun favorisi kesinlikle onlar değildi.
Inter, Eylül ve Kasım aylarında oynadıkları iki maçta da Barcelona’ya gol atamamıştı. Fakat, yarı final mevsimi geldiğinde aradan çok zaman geçmişti. Takvim yaprakları artık Nisan ayını gösteriyordu. Hücum hattında Samuel Eto’o ile Diego Milito arasındaki uyum giderek artmış, oyun lideri Wesley Sneijder sadece Inter’e değil sezona damga vurmaya başlamış, Mourinho’nun savunma anlayışı tam anlamıyla oturmuştu.
Ve tam da o günlerde olmayacak bir şey daha oldu, Avrupa’nın güneyinde oynanacak maç öncesi Avrupa’nın kuzeyindeki Eyjafjallajökull Yanardağı patladı. Bu öyle bir kelebek etkisiydi ki, felç olan hava trafiği sonrası Barcelona takımı Milano’ya uzun bir otobüs yolculuğuyla (yaklaşık 1000 km) ulaşmak zorunda kaldı. Barcelona Teknik Direktörü Pep Guardiola bardağın dolu tarafından bakarak “Şanslıyız ki Inter, CSKA’yı eledi. Yoksa otobüsle Moskova’ya gitmek zorunda kalacaktık” dedi. Fakat o kadar da şanslı olmadıkları maç başlayınca ortaya çıktı.
Andres Iniesta’dan yoksun olarak sahaya çıkan Barcelona, ilk dakikalardan itibaren beklemediği bir Inter karşısında buldu. Hakim görüş, Inter’in yarı sahaya çekilmesi yönündeydi, oysa ilk 15 dakikada baskıyı kuran, hatta bir gol şansı da hatalı bir bayrakla kesilen Mavi-Siyahlı takım oldu. Buna rağmen golü atan Barcelona’ydı. 18. dakikada tipik bir Barcelona golüyle (yerden ortaya çevrilen top) açılış yapıldı. Pedro’nun golünden sonra dünya üzerindeki birçok futbolsever, “Bu takım yenilmez abi” diyerek Santiago Bernabeu’da oynanacak final için Barcelona’nın adını yazmaya başlamıştı bile. Fakat Inter pes edecek bir takım kimliğinden çok uzaktı.
Önce Wesley Sneijder skora denge getirdi. İlk yarı 1-1 sona erdi. 1000 km uzaktan gelen Barcelona ise ikinci yarıya gelemedi! 48’de dönemin en formda beklerinden Maicon golünü attı. İlk iki golün asistini yapan Milito, 61’de skoru 3-1’e taşıdı. Kalan yarım saatte büyük bir baskı kuran Barcelona, Inter savunmasını ve kaleci Julio Cesar’ı geçemedi. Son yarım saat bir hafta sonra oynanacak maçın ön gösterimi gibiydi. Maç sonunda ise eleştirilerin odağında 3-1 biten maçta sadece tek bir oyuncu değiştiren; onda da santrfor Zlatan Ibrahimovic’i çıkarıp sol bek Eric Abdial’ı koyan Guardiola vardı. Ama yine de Barcelona’nın kendi sahasında Inter’i geçecek skora ulaşacağına inananların sayısı hâlâ çok fazlaydı. Tarihin en iddialı teknik adamları arasında olan Jose Mourinho bile, 3-1’lik galibiyetten sonra tur şansını %50 olarak görüyordu.
https://www.youtube.com/watch?v=Cjten1-i3Bs
Bu eşleşmeyi klasikler arasına sokan maç, bir hafta sonra Barselona’da oynandı. Gerçek bir taktik savaşı yaşandı. Kalabalık (ama zaman geçtikçe sessizleşen) taraftar desteğini arkasına alan ev sahibi ekip, maçın başında çılgınca saldırmak yerine topu vermeden rakibini yormayı denedi. Abartı bir tabirle; Inter ilk 20 dakikada üç pas yapamadı, gerçek anlamıyla ise devre boyunca sadece 43 pas yapabildi. Inter oyuncularının kaleyi bulan şutları dahi olamadı. Buna rağmen Barcelona için kilidi çözmek zorlaşmıştı. Bu anlarda, yani 28. dakikada, imdada Sergio Busquets yetişti. Orta saha oyuncusu, bugün bile hala akıllarda olan bakışıyla Thiago Motta’nın kırmızı kart görüşünü seyretti. Barcelona artık rahatlamıştı. Inter 60 dakika daha direnmek zorundaydı ve bunu 10 kişiyle yapacaktı.
Kalan 60 dakikada, özellikle de Inter’de roller çok keskin bir şekilde belliydi. Cesar’ın Milano’daki kurtarışlarına devam ettiği, Samuel Eto’o’nun sağ bekte geçtiği, Milito’nun nefes kesmeden tek başına yarı sahada koştuğu maçta, Barcelona bir türlü istediği kadar net pozisyon bulamadı. Yine de bir stoper olan Pique, bir çok santrforun yapamayacağı klas bir hareketle Barcelona’yı öne geçirdi. Dakikalar 84’ü gösteriyordu. Barcelona, yemeden atacağı bir golle mucizeye imza atabilirdi. Son dakikalarda gelecek bir gol, Barcelona’ya finali getirecekti. Aslında Bracelona Bojan Krkic ile topu ağlara göndermeyi de başardı. Ama pozisyonun öncesinde Yaya Toure’nin elle oynadığın hükmeden hakem Frank De Bleeckere, adeta skorun 1-0’da kalmasına karar verdi ve kısa bir süre sonra da karşılaşma sona erdi.
Inter finale yükselmişti ve 180 dakikanın sonunda Şampiyonlar Ligi tarihinin en ikonik anlarından biri yaşandı. Finali, hatta daha da önemlisi Barcelona’yı elemenin coşkusunu yaşayan Jose Mourinho, Nou Camp çimlerinde zafer kutlamasına başladı. Bu durumu engellemek isteyenler oldu. Vitor Valdes ile başlayan süreç, stadyumdaki su fıskiyelerinin çalışması ile zirveye çıktı. Inter, bu epik maçtan birkaç gün sonra ise İspanya’nin bir başka şehrinde, Madrid’da Şampiyonlar Ligi kupasını kazandı ve yılların hasretini dindirerek Jose Mourinho’ya veda etti.
https://www.youtube.com/watch?v=IYi9cRHgfck