Under Armour x Socrates
Dergiden “Belgrad Ormanı’nda yarış varmış, 12 kilometre. Katılır mısın?” diye telefon geldiğinde kendi kendime “Ya daha önce yarı maraton falan da koşup yazdım, niye böyle tereddütle söylüyorlar ki?” diye düşünmüştüm. “Bak gece koşusu, ormanda, 22:00’de başlıyor ona göre” dediklerinde anladım. Daha önce hiç gece yarışına katılmamıştım ama tereddüt etmek olmazdı.
Bir süredir İstanbul Maratonu için antrenmanlarımı sahil şeridinde yapıyorum. Mesafe olarak yeterli olmamasının yanında, araç gürültüsü ve temizlik sorunu, insanların fazlalığı ve en kötüsü de henüz ne olduğunu anlayamadığım ve asla bitmeyecekmiş gibi görünen bir inşaatın devam ediyor olması sebebiyle Belgrad Ormanı’nda koşmak zaten burnumda tütüyor. Malum, özel araçla daha rahat ulaşılan bir yer. Ancak aradığım fırsatı nihayet buldum: Under Armour Gece Koşuları.
Genellikle ilk kez koşacağınız bir yarışın mesafesi ya da parkuru sizi gerer. Yarış günü alana nasıl ulaşılacağını kestirmeye çalışmak, parkurun yükseltileri ve inişlerini incelemek, uzun bir yarışsa son 5-10 kilometrede eğimin ne alemde olduğu ve tabii en önemlisi de yarışın mesafesi önemlidir. Bu sefer benim için işler çok farklı, zira hem daha önce birçok kez koştuğum bir parkur, hem servis var, hem nerede eğim ve dönüş var gayet iyi biliyorum, hem de 12 kilometre artık benim için kısa bir mesafe. Beni esas geren şey Belgrad Ormanı’nda gece koşmak!
Son bir ay içerisinde haftada 70 kilometre civarına çıkardığım antrenman tempomun beni bu yarış için hazır tutacağını zaten biliyorum. İşin performans yönü sorun olmayacak. Yukarıda da yazdığım gibi, parkuru da hem profil hem de zemin olarak biliyorum. E bunun yanında zaten beş yıldır koşuyorum, beslenme-ısınma-soğuma üçlüsünden yana da korkum yok (Belgrad Ormanı’nda gece yarısı biten yarışta biraz üşüyebiliriz gibime geliyor gerçi) fakat gece yarışı daha önce hiç tecrübe etmediğim bir şey. Aslında işin ciddiyetini zorunlu malzemeleri ve yarış kurallarını incelerken fark ettiğimi söyleyebilirim. Zira kafa lambası ve düdük ikilisinin zorunlu olduğu bir koşunun yalnızca bir koşu yarışı olmadığını, farklı hisleri koşuyuculara yaşatacağını söylemek sanıyorum çok da yanlış olmayacak. İşin sadece verilen mesafeyi koşmak dışında, doğadaki bir ‘trail’ yarışı gibi zemini takip etmek, yolu ve mesafeleri daha dikkatli incelemek, biraz daha tetikte koşmak gibi noktalara gitmesi gayet olası. Özellikle daha önce hiç kafa lambasıyla koşmamış biri olarak yarıştan sadece bir gün önce elime geçen bu yeni koşu aparatımla neler yapabileceğimi kestirmem güç. Malum, yarıştan bir gün önce koşulmaz ki yeni oyuncağımı deneyeyim. Yine bunun yanında özellikle son birkaç ayda sıcak havada ve minimum kıyafetle yaptığım koşular sonrasında serin bir Belgrad akşamında büyük ihtimalle kalf ısıtıcı ve kolluk kullanmak durumundayım diye düşünüyorum. Hava geçişlerinde adapte olmanın zorluğunun yanında, işin bir de yeni kıyafetlere geçiş tarafındaki zorluk var. Mümkün olduğunca açık renkli bir üst ve fosforlu yeşil ayakkabılarımla, sanıyorum malzeme konusunda hazırım.
Özellikle organizasyonun sitesindeki ciddiyet ve uyarılar, ormanda yapılacak bir gece koşusunu fazlasıyla ciddiye almam gerektiğini gösterdi. Ne beklemem gerektiğini bilmiyorum, bu da beni aslında çok alışkın olduğum 12 kilometrelik koşu öncesinde gereğinden fazla heyecanlandırıyor!