Başlangıçta o kadar da zor gibi gözükmüyordu. Mo Farah 2011’den beri mesafe dublelerinde kimseye yenilmemiş, aradan geçen zamanda defalarca önüne çıkan rakiplerini bitirici son hamlesiyle geçerken kazanacağından bir saniye bile şüphe etmemiş, ettirmemişti.
‘Büyük sporcu-büyük hikaye’ kalıplarından pek de hoşlanmam. İlgiyi tek bir yerde odaklamak ve bir çeşit elit spor-elit yaşam-elit insan çerçevesiyle bir-iki sporcuya ve onların elde edeceği epik başarılara endekslemek benim için kapitalist kültür üretiminin bir yansımasıdır. Mevzubahis bu anlatıyla ilgili herhangi bir sorunu olmayanlar için Farah’ın son 10000 metre yarışı oldukça sıkıntılı geçti. Ama hikayeyi ‘efsane sporcu’ başlığından kurmayı reddedenler için de bir o kadar öğretici oldu. Evet Farah dokunulmaz değildi ama pes etmeyi reddeden yapısının, taktik yeteneğinin, mental ve fiziksel gücünün asla hafife alınmamasını bir kez daha söylüyor, kısaca tüm zamanlardaki uzun mesafe sporcuları arasında tıpkı Kenenisa Bekele ve Haile Gebrselassie gibi istisnai bir yere sahip olduğunu da reddedilemeyecek biçimde gözler önüne seriyordu.
Yarışın 61 saniyelik ilk turu neler izleyebileceğimiz konusunda bir fikir verdi: ne Kenyalıların ne de Ugandalıların Farah’ın işini kolaylaştırmaya niyeti yoktu. Düşük tempolu bir taktik savaşının galibi daha baştan belli olurdu; önceki yıllardaki Farah son 500’ünü ve ardından statta kopan zafer çığlığını, gümüş ve bronz madalya savaşı verirken izlemeye alışan Kenyalı üçlü Geoffrey Kamworor, Bedan Karoki ve Paul Tanui duruma yeteri kadar aşinaydı. Bu yüzden önde kaldılar ve sıklıkla birlikte antrenman yaptıkları Ugandalı Joshua Cheptegei’nin ‘tempo’ çağrısına kulak verdiler.
Dünya Kros Şampiyonası’nın son kısmına epey farkla önde giren ama bayılma tehlikesi atlattıktan sonra 30.lukla yetinen Cheptegei, bu kez iyi anlamda gözünü karartmıştı. Yarışın ilk 1000’i, 21 yaşındaki Ugandalının önderliğinde 2:39.48’le geçildi. Bu, söz konusu mesafe için tüm zamanların en hızlı dünya şampiyonası başlangıcı olmakla kalmıyor, Kenenisa Bekele’nin 2005’teki dünya rekoru temposuna yakın bir yerlerde olduğumuzu gösteriyordu. Yarışın ilk kısmında Farah, sıklıkla yaptığı gibi daha gerilerde ve özellikle de Etiyopyalıların yakın takibinde kaldı. “Bu adamların net bir planı vardı” dedi Farah yarıştan sonra, “Hepsi ne yapacaklarını çok iyi biliyordu.”
Yarışın yarısı geldiğinde, Farah muhtemelen beklediğinden daha fazla yıpranmıştı. 65 saniyenin altına inmeyen ama pek üzerine de çıkmayan tur zamanlarıyla birlikte 5000 biterken liderlikte bayrağı devralan Kenyalı Karoki’nin 13.33.74’ü bulması ne denli hızlı bir yarış koşulduğunu bir kez daha gösterecekti. Farah zorlanıyordu ama bir süre sonra, bir 10000 metre koşucusundan beklenmeyecek bir şeyi yaptı: İzleyiciyle iletişime geçti ve onları yarışa çağırdı. Vücut dili bir yandan keyif aldığını bir yandan da bu zorlu yarışta harika bir sona doğru gidildiğini sezercesine “haydi” diyordu. Bu mücadeleyi kaçırmak için bir sebep bulmak, o andan sonra imkansızdı.
Böylesine bir tempoda herkesin ayakta kalmasını bekleyemezdik: Önce Eritreli Niguse Ambolosom sonra da Avrupa 10000 metre şampiyonu ve olimpiyat finalisti Polat Kemboi Arıkan yarışı bıraktılar. İkinci 5000, yarış dinamikleri ve taktikleri bakımından daha da gerilimli olacaktı. Farah, artık yarışın arka odasındaki konforlu ama biraz da ‘Acaba mı?’ dedirten alanından çıkmaya başlamıştı, ön grubu karıştırmaya geliyordu. Gene de 7000 metreye dek ilk lider Cheptegei ve Kenya grubunun sacayaklarından Kamworor, birlikte yaptıkları antrenmanlarda olduğu gibi önde koşuyor ve yavaşlamaya pek de niyetli gözükmüyorlardı. Farah sağına baksa genç Etiyopyalıları, soluna baksa Kenyalıları, arkasına baksa böyle bir yüksek tempoda muhtemel ülke rekoru ya da kişisel en iyi derecesi için koşan Kanadalı Muhammed Ahmed’i veya ABD’li Shadrak Kipchirchir gibi heveslileri görüyordu.
Son 1000’e gelirken Mo Farah, artık işin başına geçmesi ya da en azından rakiplerine gücünü hissettirmesi gerektiğini gördü. Beklenenden erken bir hamle yapıyor gibi gözükse de Farah’ın “en büyük” olduğunu kanıtlaması için kritik bir ataktı bu. Fakat bu gayret tek taraflı değildi. Farah’ın öne çıkmasıyla yarışı daha geriden takip eden Etiyopyalılardan Abadi Hadis de partiye katıldı ve madalya ihtimalini süzdü. Ama son 400’e girilirken öndeki ‘kavga’, dünya listesinin bu seneki 1 numarası için fazla ağırdı.
Farah, Londra 2012’ye gönderme içeren son tur atağı için harekete geçtiğinde, üçüncülüklere abone Tanui cevap verdi, olabildiğince sert biçimde. Zaten bir defa Kamworor’la itişen Farah, bu kez Tanui’nin hafif omuz darbelerine maruz kalıyor ve iç kulvarda sıkıntılı gözüküyordu. Kenyalının şakası yoktu.
Büyük şampiyon olmanın şartı nedir? Her şeye rağmen ayakta kalmak. Farah’ın başı son dönemde fena ağrıyor. Antrenörü Alberto Salazar’a yöneltilen doping suçlamaları oldukça ciddi gözüküyor. Sızdırdıkları belgelerle gündemdeki doping kelimesini Farah’la eşleştiren Rus hacker grubu Fancy Bears’ı mahkemeye vereceğini söylüyor Farah, ama kendi röportajlarında da “Hiçbir doping testinden kalmayacağım” gibi muğlak bir ifadeyle kafaları karıştırıyor. Farah günlerdir basınla bir araya gelmekten kaçınıyor ve kimse durumdan memnun değil.
Bir yandan Tanui’nin hiç de arkadaş canlısı olmayan rekabetinden, öbür yanda da Cheptogei’nin bitmek tükenmek bilmeyen enerjisinden epeyce yıpranmış olduğunu varsayabileceğimiz Mo Farah, belki de 6 yıldır 5000-10000 yenilmezliğini sürdürürken ona eşlik eden, Oregon Project’ten takım arkadaşı Galen Rupp’ı fazlaca aradı. Ama işte şu meşhur zirvedeki yalnızlık da tam olarak bu olsa gerek.
Şampiyona tarihinin sondan birinci Mobot deparı, gene son 200’de geldi. O ana dek yarışta gösterdiği özgüvenin hiç de boşa olmadığını kanıtlarcasına ve artık durdurulamayacağından emin olarak zafere uçuyordu Farah. Büyük şampiyonalarda üstüste 10. zafer bu uçuşla geldi. Akılalmaz ve rakiplere söyleyecek ikinci bir söz bırakmayacak bir üstünlüktü bu. Daha evvel kimsenin yakalayamadığı türden.
Etrafında toplanan ve kendisine emeklilik altını göstermek istemeyen bir sürü rakibe rağmen güç bela son tura istediği yerde giren Farah, gene alışılageldiği üzere 55.63 gibi müthiş bir 400’le kendisine ait Avrupa rekorunun, sadece yaklaşık 3 saniye uzağında, 26.49.51’le son 10000 metre dünya şampiyonası yarışını da kazandı. Bu aynı zamanda, şampiyona tarihinin en hızlı ikinci 10000 metre yarışıydı.
Kenyalı Paul Tanui’ye üzülmemek de elde değil. 24 kişilik final kadrosunda kişisel en iyi, sezonun en iyisi yahut ulusal rekor kırmayan sadece dört sporcunun yer aldığı, şampiyona tarihinde ilk kez, ilk yedi sporcunun 27 dakika altına indiği bu müthiş finalde kazanılan üçüncülük ona yeni bir şey söylüyor mu, bilinmez. Zira daha evvel de benzer girişimlerde bulunan ama Moskova 2013 ve Beijing 2015’te de bronzda kalan son olimpiyat ikincisi, Farah’ı geçmek için yaptığı kamikaze atağıyla gümüşü kaybetti. Fakat Tanui’nin üzüntüsü(!), bu harika yarışın mimarlarından Cheptegei’nin sevinci oldu ve ona kariyerindeki ilk 10000 ikinciliğini getirdi. Bu, Uganda’nın da bu dalda kazandığı ilk dünya şampiyonası madalyasıydı.
İşte One Mo Time’ın kısa hikayesi böyle başladı. Şimdiden Farah’ın 5000 metre finalinde son dubleyi tamamlayıp tamamlayamayacağı merak konusu, zira dün aldığı darbelerden sonra sağlık durumu hakkında tereddütlü konuşan Mo’nun en az bir bu kadar daha zor bir yarışta altınla veda edeceği her zamankinin aksine, şüpheli.
*Son Bir Kez Daha