John Urschel, NFL’in son yıllardaki en ilgi çeken karakterlerinden biriydi. Belki hiçbir maçta sahadaki yıldız o değildi; ancak bir yandan profesyonel olarak Amerikan futbolu oynarken bir yandan da ABD’nin en prestijli üniversitelerinden MIT’de matematik doktorası yapan Urschel’in, kendisine has bir kariyer rotası çizdiğini söylemek yanlış olmaz. Geçtiğimiz günlerde Baltimore Ravens’la geçirdiği üç sezonun ardından Amerikan futbolu kariyerini sonlandırdığını açıklayan Urschel’in hikâyesini, Socrates’in Mayıs 2015 sayısı için Onur Erdem kaleme almıştı. İşte o yazı…
NFL’de üst üste gelen emeklilik kararları, şu sıralar ABD’de en çok tartışılan konuların başında geliyor. Son olarak San Francisco 49ers forması giyen Chris Borland, yaşadığı kafa travmalarının sonucunda sağlığından endişe duyduğu için Mart ayının ortalarında futbolu bıraktığını açıkladı. Üç kez beyin sarsıntısı geçiren 24 yaşındaki oyuncu, kararını şu cümlelerle gerekçelendirdi: “Kendime şu soruyu sordum: Ne yapıyorum ben? Yetişkin hayatımı böyle kafamı bir yerlere vurarak mı yaşayacağım? Özellikle de öğrendiğim ve bildiğin onca tehlikeye rağmen?”
NFL’de Baltimore Ravens forması giyen John Urschel ise tüm bu tartışmalara farklı bir boyut katanlar arasında. Urschel, theplayerstribune.com’daki ‘Ben neden hala futbol oynuyorum?’ başlıklı yazısında San Francisco 49ers’lı Chris Borland’ın futbolu bırakma kararını değerlendiren bir yazı kaleme aldı.
Urschel, Ravens’ta ofansif guard olarak forma giyiyor. Ancak, onu diğer NFL oyuncularından ayıran bir özelliği var; akademik kariyeri. 1991 doğumlu oyuncu, aynı zamanda lisans ve yüksek lisans düzeyinde matematik diplomasına sahip. İkisini de 4.0 ortalama ile bitirmiş durumda ve halihazırda birçok matematik dergisinde makaleleri yayımlanıyor. Uzmanlık alanları arasında sayısal lineer cebir, çoklu grid metotları, spectral çizgi teorisi and otomatik öğrenme var. Aynı zamanda kendisini hırslı bir satranç oyuncusu olarak tanımlıyor. Tüm bu özellikleri yan yana koyunca, kendisinin de yazısında belirttiği gibi defalarca “Neden futbol oynuyorsun?” sorusuna maruz kalmış. Ama o, Borland’ın aksine devam edenlerden. Sebeplerini ise şöyle açıklıyor:
Bana “Parlak bir geleceğin var, beyninin zarar görmesinden korkmuyor musun?” diyorlar. Bu aslında, “Amerikan futbolu oynamaya devam ettiğin için aptalın teki olman lazım, senin annen baban yok mu?” demenin kibarcası. Ama bunu sormak da kabalık sayılmaz. Bu bir tabu değil ve soranların geçerli dayanak noktaları var. Benim pozisyonumda görev alan bir Amerikan futbolu oyuncusunun beyin hasarı yaşama ihtimali gerçekten çok yüksek. Peki ben neden risk alıyorum? Matematikte parlak bir kariyer inşa edebilirim. Yılda 10 milyon dolar kazanmama gerek yok. Banka hesabımda yeterince para var ve o parayı bile ne yapacağımı bilmiyorum. Küçük bir Nissan arabam var ve yılda 25 bin dolar ile yaşayabilirim. Bu, pinti olduğumdan değil. Sadece hayattaki ilgi alanlarım matematiğe kafa yormak, araştırma yapmak ve satranç oynamaktan ibaret. Bunlar da çok ucuz zevkler. Futbolu, elit bir atlet olmak ve bu sayede sosyal statü kazanmak için oynamıyorum.
Medyanın “Gerçek erkekler böyle yaşar!” dayatmasına da kanmıyorum, beynim o kadar yıkanmadı. Futbol oynuyorum, çünkü futbol oynamayı seviyorum. İnsanlarla çarpışmak hoşuma gidiyor. Sahaya çıktığım anda telaşlı bir mücadele içine giriyorum, karşımdaki rakibe fiziksel üstünlük kurmaya çalışıyorum. Bu his, benim için bir bağımlılık gibi. Benzer bir hazzı başka hiçbir şeyde bulamıyorum. Aileme ve arkadaşlarıma sorabilirsiniz; fiziksel kontak ve mücadeleden uzun sure ayrı kalırsam hiç de iyi ve makul bir insan olmuyorum. Sırf bu yüzden, sezon aralarında kickbox ve güreş yapıyorum. Tüm bunların beni getirdiği noktada, futbolu bırakmak benim için bir seçenek bile değil. Bu yüzden, vazgeçebildiği için Chris Borland’ı içten içe kıskanıyorum.