Gündüz Kılıç, gerek saha içinde gerekse saha dışında ülke futboluna emek veren isimlerin başında gelir. Galatasaray’a antrenör olarak kazandırdığı kupaların yanında Metin Oktay gibi yıldızların parlamasında payı büyüktür. Belki de bu muazzam başarıları yüzünden ‘Baba’ Gündüz’ün futbolculuk kariyeri biraz arka planda kalmıştır. Şubat 1951’de üçüncü sayısını yayımlayan Resimli Spor Dünyası Mecmuası’ndaki röportaj, ‘Baba’ Gündüz’ün futbolculuk günlerine ışık tutuyor. Fikret Akıncı’nın kaleminden kağıda dökülen söyleşide, ‘Baba’ lakabının topçuluk günlerinden kalma olduğunu öğreniyor, Kılıç’ın sporun yanında müzik ve kitaplarla olan yakınlığını da anlamış oluyoruz…İşte o röportaj:
Memleketimizin yetiştirdiği güzide futbolcularımızdan birisi de hiç şüphe yok, Gündüz Kılıç. Tam on altı seneden beri bu sahada oynadığı temiz oyunuyla bütün Türkiye’nin takdir ve sevgisini kazanmış olan Gündüz’ün, kendi takımına olduğu kadar milli takımımıza da yararı dokunmuştur.
Taraftarlarının ‘Baba’ diye bağırdıkları Gündüz Kılıç, hakikaten o kadar babacan, o kadar efendidir. Böyle bir sporcuya malik olduğumuzdan cidden iftihar etmeliyiz. Konuşmamızı yaparken askerde olan takım arkadaşlarından –zannediyorum- Mustafa gelmişti. Hemen yerinden kalkarak elini sıktı, halini hatırını sordu. “Otur.” dedi, “Bir yorgunluk kahvesi iç. Nasıl rahat mısın, ne zaman bitiyor askerlik?” Onu sanki hakiki bir ağabeyi gibi sevdi. Zaten bütün takım arkadaşları, onu ağabey diye çağırıyorlar.
Konuşmak üzere Galatasaray Kulübü’ne gittiğim zaman, Gündüz ile Musa bezik oynuyorlardı. İki emektar futbolcumuzu bir arada yakalayıp resim çekilmez miydi. Hemen foto muhabirimiz Lütfi harekete geçti. Birkaç poz resim çekmiştik ki, Gündüz, Musa’ya dönerek:
– Aman Musa’cığım, mütemadiyen oyun oynarken resmimizi çekiyorlar, herkes bizi kumarbaz zannedecek.
Her iki sporcumuz gülmeğe başladılar. Bu esnada Fenerbahçe’nin sağ açığı Küçük Fikret, salondan içeri girdi. Sahada birbirlerine diş bileyen bu oyuncuların, Galatasaray Kulübü’ndeki şu anını görmenizi isterdim muhterem okuyucularım. Fikret içeri girince, başta Gündüz olmak üzere, Musa, Reha sarılarak öpüştüler. Öteden beriden konuştuktan sonra Gündüz beni bekletmemek için arkadaşlarından müsaade isteyerek, benim oturduğum masanın başına geldi.
Senelerden beri futbol oynayan Gündüz Kılıç’a, “Spor hayatınızı anlatır mısınız?” diye sorduğum zaman; çenesini sıvazladı ve sigarasından da derin bir nefes çektikten sonra anlatmaya başladı:
– Futbola Galatasaray Lisesi’nde başladım. Altıncı sınıfta iken sınıflar arası yapılan maçlarda fiilen oynadım. Günler, aylar, seneler geçtikçe, biz de boş durmadık, mütemadiyen çalıştım. Nihayet mektep takımında yer aldım. Burada nazarı çekmiş olacağım, 1934-935 senesinde Galatasaray Kulübü’ne davet edildim. Bir sene B Takımı’nda oynadıktan sonra, birinci takıma, bir sene sonra da 1936’da milli takımda yer aldım. Aynı sene içinde tahsilimi yapmak için Almanya’ya gittim. Orada da boş durmadım. Hannover 96 takımına girdim, oynamağa başladım.
Yalnız benim resmi müsaadem olmadığı için ancak hususi maçlarda oynayabildim. O sene bizim takım birinci oldu. Almanya’dan geldikten sonra tekrar Galatasaray’a girdim. İki sene askerlik yaptım, bu müddet zarfında da yine takımda yer aldım. Terhisten sonra vazife dolayısı ile Zonguldak’a, oradan Ankara’ya geçtim. Ankara’da iken Galatasaraylıların kurduğu Stadyom takımında oynadım. Birkaç ay sonra ikinci defa askere alındım. Uçaksavar alayında bulunduğum için aynı ismi taşıyan takımda oynadım. İkinci defa terhis oldum. Bu defa, Devlet Demir Yolları Beden Terbiyesi Şubesi’ne memur olarak girdim. Dolayısı ile Ankara Demirspor’da da birkaç sene oynadıktan sonra tekrar Galatasaray’a geldim.
Gündüz bunları anlatırken yan tarafımızda oturan Fikret bağırıyor:
– Gündüz’cüğüm, ne anlatıyorsun, roman mı yazdıracaksın!
“Ben söyleyeyim de ne yazarsa yazsınlar. Ama çok bir şey söylemedim ki.” diyor Gündüz ve hep beraber gülüyoruz.
On bir defa milli olmuş olan Gündüz Kılıç, o kadar çetin maçlar yapmış olmasına rağmen en çok son yapılan Yugoslav milli maçında heyecan duyduğunu söylemektedir.
– Mesai harici boş vakitlerinizi nasıl geçirirsiniz Gündüz Bey?
– Okumağı çok sevdiğim için boş vakitlerimi okumakla geçiririm.
– Ne gibi eserler okursunuz? Edebi eserler mi, roman mı?
– Ne bulursam okurum. Bu bende hastalık halindedir. Emin olun, bir gün bir şey okumadan imkanı yok uyuyamam.
– Yaptığınız seyahatlerde başınızdan geçen bir hatıra var mı?
Değerli sporcumuz, sigaradan bir nefes aldıktan sonra:
– Bir tane, iki tane değil ki… Her memlekete ait hatıra var. İsterseniz onları da bir dahaki konuşmamıza bırakalım.
Ben de bu teklifi tasvip ederek başka bir sual sordum:
– Alafranga mı, yoksa alaturka musikiyi mi seversiniz?
– Her ikisini de severim. Yalnız hastası değilim.
– Hangi san’atkârı beğeniyorsunuz?
– Perihan Altındağ, Müzeyyen Senar ve Münir Nureddin’i takdir ederim.
– Halihazır futbolümüzü nasıl buluyorsunuz?
– Biraz daha çalışılırsa eskisinden daha iyi olacaktır.
Evli ve mes’ut bir yuva sahibi Gündüz Kılıç, vapurla yapılan seyahati, hepsine tercih etmektedir.