Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Futbolİsyan Marşı’na Hazır Olun!

Göztepe, uzun süredir hasret olduğu Süper Lig'e yükselmeyi başardı. Berk Halimoğlu, sıkıntılı günleri ve ardından gelen zaferi yazdı.

İlkokul 3. sınıfta İzmir’e taşınmıştık ve o zamanlar Göztepe’de yaşamanın bundan sonraki 24 senede hayatımda nasıl bir yer edineceğine dair tabii ki bir fikrim yoktu. 9 yaşına dek İstanbul Serencebey’de büyümüş, Beşiktaş’ın üç sene üst üste şampiyonluğunu yaşamış ve bir semt takımında şampiyon olunduğu zaman neler yaşanacağına dair bir fikrim oluşmuştu. İlkokul 3, 4 ve 5 her şeyin çok fazla farkında olduğum yıllar değildi doğal olarak… Mahallede sürekli top oynuyorduk ve abilerimizden artık yavaş yavaş semtin takımıyla ilgili bilgileri almaya, Göztepe ile alakalı bir farkındalık sahibi olmaya başlamıştık.

Ortaokulla birlikte Gürsel Aksel’e daha yakın bir yere taşınmıştık ve birçok çocuğun olduğu gibi benim de Göztepe’de futbola başlama isteğim, ailemin beni basketbola yazdırma isteğinin önüne geçmişti. Sonu hayal kırıklığıyla bitti, evet; ama beni lisans çıkarmak için yeterli görmeyen kulübün sevgisi, üstüme geçirdiğim formasıyla daha da perçinlenmişti. Ortaokulla birlikte, dışarıda ebeveynler olmadan vakit geçirmeye başladığımız zamanlarda arkadaşlarla beraber Göztepe maçlarına gitmeye başladık. Ben Göztepe’yle tanıştığımda, Göztepe son 1. Lig mücadelesinden yaklaşık 15 sene kadar uzaktaydı.

1997-98 sezonunda Lig’de pek de iç açıcı bir durumda değildik. Henüz Kapalı tribünle tanışmadığımız, Açık tribündeki amigo abilerimize ne kadar yakın olabilirsek o kadar kendimizi şanslı saydığımız günlerden biriydi. Kuşadası ile karşılaşıyorduk. Maça hiç de fena başlamamış, 2-0 öne geçmiştik ve maçı kazanmamız hâlinde küme düşme potasından kendimizi tamamen kurtarmış olacaktık. Ancak son 5 dakikada yediğimiz iki golle iki puan kaybedip düşme hattını çok yakından hissedecektik. Göztepe için ilk gözyaşı döktüğüm maçtır. Her maçına coşkuyla gittiğim, iki haftada bir buluşmak için gün saydığım sevgilim gözümün önünde küme düşmek üzereydi. O sezonu kazasız belasız tamamladıysak da sezonun finali bir sonraki yıl yaşanacaklarla alakalı hiçbir ipucu vermemişti. O tribünde o anda kime sorsanız bu takımın bir üst lige çıkacağını tahmin edemezdi.

Yaz transfer sezonunda forvete yapılan Hasan Çelik takviyesi hepimizi bir nebze de olsa umutlandırmıştı. Onun yanında Remzi Acet, Mehmet Önür, Aykut Canik, Kurthan Yılmaz, Mustafa Özsöğüt ve en önemlisi her Göztepelinin kalbinde ayrı bir yanı olan ve bizde ikinci senesini geçirecek olan Galatasaray’dan kiralık genç yetenek Ceyhun Eriş vardı. Bu arada biz de yeni sezonla birlikte Kapalı tribüne terfi etmiştik. Hemen hemen her maçta yerimiz belliydi. O sezonla alakalı en çok aklımda kalan iki kare var. Ligin son haftalarıydı ve play-off mücadelesi veren Elazığspor ile oynuyorduk.

Elazığ ters bir rakipti ancak bizim de en önemli maçımızdı. Kendi evimizde 3-1 yenildik ve kafamı kaldırıp maç sonunda tribünlere baktığımda, yıllardır yanlarında durmaya çalıştığımız, uzaktan izlediğimiz, tribüne liderlik eden abilerimizin hıçkırıklarıyla ve gözyaşlarıyla tanışmıştım. Maç Atatürk’te oynanıyordu ve herkes 1. Lig umutlarının artık mucizelere kaldığını biliyordu. Yıkılmıştık… 18 yıllık bir hasret vardı, ben sadece 14 yaşındaydım ve 2-3 senedir bu hasreti çekiyordum ancak gördüğüm manzara beni çok etkilemişti. Tıpkı bir buçuk ay sonra Göztepe Sahil’de Şekerspor’u yendiğimiz play-off maçı sonrasında Güzelyalı Sahil’de yaşadığım manzara gibi.. İkisini de orda olamayan, bu hissiyatları yaşamayan biri anlayamaz. Diğer aklımda kalan görüntü ise Vanspor maçı öncesi Rıdvan Dilmen’in bizleri göstererek tribünlerden etkilendiğini belli eden hareketleriydi.

1.Lig’e çıkışımız, yanlış kadro kurgusu, yanlış transferler ve aynı yıl tekrar küme düşüşümüz… Şimdiyse Metin Diyadin ve Ümit İnal önderliğinde bir destan yazıyorduk. Onların yanında Mehmet Önür, Zafer Uysal, Deniz Kolgu, Tayfun Yungul… Bu defa işi play-off’lara bırakmadan şampiyon olup direkt Süper Lig’e çıkıyorduk. Ancak çok geçmeden, ATV – Sabah grubunun o zamanki sahibi Dinç Bilgin’in desteğini çekmesiyle de freni patlamış kamyon gibi en alta lige kadar süren yolculuğumuz başlamıştı.

Bu süre zarfındaki bocalama ve sonradan Altınbaş grubunun takımı satın almasıyla tekrardan umutlar yeşermişti. Ancak o da olmadı, bocalama devam edecekti. Derken herkesin umutlarının yeşermesini sağlayan bir olay oldu ve Başkan Mehmet Sepil kulübü satın aldı. Aslında herkesin daha önce yaşanan iki el değiştirmeden tecrübesi vardı ve bu defa Göztepe’mizi nelerin beklediğini hiçbirimiz bilmiyorduk. Ancak sanırım herkes benim gibi düşünecektir; sanki bu defa işler daha farklı gidiyordu. En başta başkanımız içimizden gelen biriydi, yani taraftardı. Maçlara taraftarlarla birlikte gidiyor, onların arasına iniyor, deplasman otobüslerine biniyordu. Göztepe’yi ticari bir rant kapısı olarak değil; semtinin, çocukluğunun takımı olarak gören, FM oynayan herkesin yaptığı şeyi kendi hayatında yapma şansına ulaşmış bir adamdı.

Ve 2016-2017 Sezonu

Bu sene aslında çok daha güzel başlamıştı. Sezon başında yaptığı işlerle gelecek vadeden Okan Buruk’la yola çıkılmıştı. Uzun süren güzel futbol ve başarılı sonuçlar yeni yılla birlikte bir yalpalama sürecine dönüşmüş ve ‘ilk 2’ hedefinden yavaş yavaş uzaklaşılmaya başlanmıştı. Mart ayının sonunda bu yalpalanmanın artışıyla, Okan Buruk istifa etmişti. Herkesin aklında yine bir Göztepe klasiği olan “Bu sene de olmayacak abi” mırıldalanmaları başlamıştı. Takımın başına geçen Yılmaz Vural da bu kötü gidişe merhem olamamış gözüküyordu.

Yine iki ileri bir geri misali haftalar geçiyor, bir türlü istediğimiz istikrar yakalanamıyordu. İlk 2 umudu yine son haftalara taşınamayınca, herkesi ‘bari en azından play-off oynayalım’ düşüncesi kaplamıştı. Takım Yılmaz Vural’ın gelişinden haftalar sonra, son dönemeçte toparlandı. Yeni Malatya ve Sivas yenilgileri sonrası, son üç haftada 7 puan toplayarak ilk 6’ya beşinci olarak kapak attık. O çalkantılı sürece göre çok daha iyi oynuyorduk. Boluspor eşleşmesi zor olmadı; iki maçta da alınan 2-0’lık galibiyetler bizi finale götürdü. Yapılan meşale gösterileri sebebiyle uzun yıllar konuşulacak Eskişehirspor maçının sonunda da penaltılarla kazanmak bize nasip oldu.

Aslında bu kadar yıllar öncesine gidip hatırladığım şeyleri yazmamın nedeni, bu taraftarların yıllar boyunca gerçekten çok çileli zamanlardan geçtiğini biraz olsun anlatabilmek. Uzun yıllardır İstanbul’da yaşayan bir Göztepeli olarak, Amatör’den 1.Lig’e her Anadolu şehrinde bıkmadan, usanmadan takımımıza destek verip onların yanlarında olan abilerime ve kardeşlerime, bize bu sevinci yaşatan bütün futbolculara, hocalarımıza, yönetim kurulumuza ve başkanımıza verdikleri emekler için çok ama çok teşekkür ederim.

Bu takımın taraftarı yıllar boyunca çok çile çekti, yine olsa yine çekecektir. Ancak vizyonuna çok güvendiğim Mehmet Sepil ve onun Göztepe’ye olan aşkıyla birlikte, takımına her türlü şartlar altında sahip çıkan büyük Göztepe taraftarı birleşince önümüzde artık çok daha güzel ve umut dolu günler olduğunu düşünüyorum. Söz verdiğimiz gibi ıssız kuytu köşelerden birkaç defa döndük. Bu defa kalabalık meydanlarda var olma savaşı vermemiz gerekiyor. İnanıyorum ki bu defa herşey farklı olacak. Atletico Madrid’e 3 gol atıp Fuar Şehirleri Kupası’nda tur atlayan Efsane Göztepe’nin yeniden destanlar yazacağı günler eskisinden çok daha yakın artık. Tüm Türkiye Göztepe’nin İsyan Marşı’nı ezberlemeye hazır olsun…

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce