Avrupa Hentbol Federasyonu 2009’da Final Four sistemine geçtiğinde çehresinin bu kadar değişeceğini sanıyorum Başkan Jean Brihault dahi düşünmemişti. Hentbolda Bundesliga ve İskandinavya hariç seyirci çekemeyen ülkelerin takımları, Final Four’un gördüğü ilgi sayesinde hentbol sezonunun da sponsor, seyirci ve ‘ışık’ çekmesiyle birlikte hentbol artık salon sporlarının üvey evladı olmaktan çıkıp, biletleri bir yıl önceden biten ‘yılda bir kerelik’ bir özel organizasyona dönüştü.
Her şeyden önce yatırımların artmış olmasıyla birlikte Almanya’da bulunan hentbol dünyası artık Doğu’ya kaymış durumda. Balkan ülkelerinin oluşturduğu SEHA Ligi son dört Şampiyonlar Ligi finalistinden üçünü çıkardı, bu sezonsa kazanmayı başardılar Vardar sayesinde. Özellikle Vardar’ın Köln’e çektiği seyirci, Üsküp’te takımı karşılayan 200 bine yakın Makedon bu sporun artık ilgi konusunda sıkıntı çekmediğini gösteriyor. Kaldı ki Avrupa odaklı bir sporun son yıllarda kadınlarda Brezilya’yla dünya şampiyonluğunu Güney Amerika’ya, erkeklerde -evet çok plastik bir takımdı ama yine de- Katar’la dünya ikinciliğini Asya’ya yollandı. Teknik adamların gelişim kaydetme potansiyeline sahip ülkelere gidişi -örneğin Almanya’yı Avrupa şampiyonu yapan İzlandalı koç Dagur Sigurdsson’un Japon Milli Takımı’nın başına geçmesi-, hentbol coğrafyasının, dolayısıyla da hentbolun yapısının değiştiğini gösteriyor. En büyük sahne olan Şampiyonlar Ligi de bunun başında geliyor.
QSI futbol kulübünü satın aldıktan sonra paranın birazını hentbol takımına aktaran PSG, bu spora üst düzey yatırım yapan ilk ekipti. Muazzam bir takım kurdularsa da yaşadıkları antrenör problemi, projelerini sekteye uğrattı. Vardar karşısındaki ilk final onların yıllar süren beklentilerinin artık karşılanması anlamına geliyordu aslında. Kaldı ki kaleci Thierry Omeyer’nin, Daniel Narcisse’in, Nikola Karabatiç’in kazandığı paraları ve yaşlarını düşünecek olursak, artık bu projenin ilk iskeletinin miadı yavaş yavaş doluyor diyebiliriz. Hızlıca o iskelet hentbolu bırakmadan Şampiyonlar Ligi kazanmak için bu büyük bir fırsattı. Vardar ise kadınlarda final görüp büyük tecrübe Györ’e kaybetmişlerdi, erkeklerdeyse kendilerinden daha tecrübeli üç takıma denk geldiler Final Four’da. Final Four sisteminde bilinen iki şey var; Lanxess Arena bir yıl öncesinden dolar ve İspanyol koç varsa o takım kazanır. Vardar da biraz İspanyol iskeletinden yararlandı.
Aslında Vardar örneği çok garip. Veszprem daha ufak bir şehri bir hentbol şehrine çevirdi, çok büyük sponsorluk anlaşmalarıyla hem ligini hem de Şampiyonlar Ligi’ni domine etmek istedi, aldıkları oyuncular muazzamdı, ancak ayrı tellerden çaldılar. Vardar’sa sadece 1-2 senede bir iskeleti, Veszprem’e kıyasla çok daha sağlam bir şekilde oluşturup kupaya uzandı.
Finale gelecek olursak; düşük skorlu kritik maçlar bu sezonun olaylarından biri. Önce savunma, savunmada güvenlik sağlandıktan sonra rakibi kanatlara gitmeye zorlama ve son olarak da zorlama şutlara götürme. Vardar merkezi tamamen kapatarak başladı. PSG’nin zaten sadece savunma yapabilen ve pozisyon hazırlayabilen fiziksel üstünlüğüyle ünlü pivot rotasyonu skora hiç katkı yapamadı. Cupic ve Dibirov’un kanattan iyi başlaması, Karabatiç’in onlara karşılık vermesi ancak Omeyer’nin olduğu bir maçta ön plana çıkabilecek tek kaleci olan Arpad Sterbik’in kurtarışlarıyla PSG ilk 18 dakikada 4 gol atabildi. Fakat şu bir gerçek, Vardar ilk yarıda enerjisini doğru kullanmadı. Koç Raul Gonzalez’in rotasyonu biraz geç düşünmesiyle yorulan takım ilk yarıda son 12 dakikada 8 gol yedi. Maç burada kopabilirdi.
İkinci yarının başına hızlı giren Vardar’ın rakibini değişikliğe zorlaması PSG’nin tecrübeli antrenörü Noka Serdarusiç’e mavi ekran verdirdi. 2 hücumda eksiği olmamasına karşın ekstra oyuncuyla oynamayı tercih edip daha 20 dakika varken korkunç bir risk aldı ve boş kaleye iki gol yedi PSG. Bu dakikadan sonra özellikle Vardar hücumlarında sorumluluk alan Luka Cindric takımının iki farklı üstünlüğünü sabit tuttu. Burada Omeyer-Narcisse-Karabatiç iskeletine kaldı aslında her şey. Kaldı ki yedi saniye kala Omeyer kurtardu, Karabatiç asisti yaptı ve Narcisse 23-23’e getirdi maçı. Fakat sezonun gol kralı Uwe Gensheimer’in 59:59’da savunma yapıp faulle atak kesmek yerine -sanıyorum ki yorgunluktan- Cupic’in buzzer beater’ına izin vermesi maça nokta koydu.
SEHA Lig ve Vardar ilk şampiyonluklarını aldılar. Melanie C konseriyle başlayan, Köln’e ve televizyona sığmayan taraftar kitlesiyle oynanan ve sezon boyunca üç milyona yakın kişi tarafından izlenen EHF Şampiyonlar Ligi bu sene rüştünü ispat etti. Hentbolun en büyük sahnesi bu sezondan sonra yalnızca şu ana kadar yaptığının üstüne koyabilir, aşağısı zor.