Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Futbol5 An: Geri Dönüşler

Büyük turnuvalar, ardında büyük izler bırakır. O izlerden bir kısmı da beklenmedik geri dönüşlerdir. İşte karşınızda beş tanesi...

Yaşanılan türlü zorlukların ardından kazanılan bir zafer, kendinizi iyi hissetmenizi sağlar. Zira birçok engelin üstesinden gelmişsinizdir, darbeler almışsınızdır; ama özsaygınız yerindedir ve artık daha güçlüsünüzdür. Hatta meydan okuduğunuz rakibin veya içinde bulunduğunuz mücadelenin zorluk derecesi ne kadar yüksekse, tatmakta olduğunuz zafer duygusunu da o denli güçlü yaşarsınız içinizde.

Başrolünde ABD’li aktör Slyvester Stallone’nin oynadığı 2006 yapımı Rocky Balboa filminde efsanevi sanatçının canlandırdığı Rocky karakteri oğlu ile yaptığı konuşmada, “Eğer dünyaya izin verirsen, seni dizlerinin üzerine çökertir ve sonsuza kadar öyle kalmana sebep olur. Sen, ben, hiç kimse hayat kadar güçlü darbe vuramayız. Ama önemli olan o darbeyi yedikten sonra ileriye doğru devam edip edemediğindir. Kaç darbe alıp hayatta yoluna devam edebiliyorsun, işte kazanmak böyle bir şey. Şimdi ne hak ettiğini biliyorsan, hak ettiğin şeyi al. Ama o darbeleri almaya hazır olmalısın” diyordu.

Futbolun yüzyıldan uzun süredir biriken hazinesinde milyonlarca unutulmaz hatıra mevcut…

Ancak bunların arasında ‘geri dönüşler’, her zaman ayrı bir yerde durur. Kazanan, gün boyunca aldığı darbelerin ardından ileri doğru devam etmiş ve mücadelenin zorluk derecesi arttıkça zaferin tadını daha iyi almaya başlamıştır. Yıllar sonra geri dönüp bakıldığında da, farklı hatırlanması bundandır.

Euro 2016 öncesi, turnuva tarihinin en unutulmaz geri dönüşlerini kimlerin yaptığını tekrar anımsamak da bu anlamda hiç fena fikir değil. Kim “bitti” deyince bitmişti, onlara bir bakalım…

image

Euro 1960
Yarı Final Maçı
Fransa 4-5 Yugoslavya

Şu sıralar Euro 2016’ya ev sahipliği yapmaya hazırlanan Fransa, tarihteki ilk UEFA Avrupa Şampiyonası yarı finali için kıtaya kapılarını açmıştı. İlgi, şimdiki kadar büyük değildi. Hatta birkaç gün içinde 24 ayrı ülke futbol takımının Fransa’da yer alacağını düşünürsek, eleme aşaması da dâhil yalnızca 17 ülkenin Euro 1960’a katılım için imza verdiğini söylemek; İngiltere, İtalya ve Almanya gibi zaman içinde ‘olağan şüpheliler’ konumuna geçecek olan takımların turnuvada yer almadığını anlatmak durumu açıklamak için yeterli olacaktır. Format ise biraz farklıydı, Eylül 1958’den itibaren 17 takım birbirleriyle çift maçlı eliminasyon sistemi üzerinden eşleşmiş; en sonunda dört takım, Fransa’da şampiyonluk için mücadele etme hakkı kazanmıştı. Yarı finaldeki diğer ekipler; Yugoslavya, Çekoslovakya ve SSCB olacaktı.

Turnuvanın ilk maçı, 6 Temmuz 1960 günü Paris’in kült futbol arenası Parc des Princes’te oynandı.

O tarihten yalnızca dört sene önce UEFA Şampiyon Kulüpler Kupası tarihindeki ilk final karşılaşmasına ev sahipliği yapan Parc des Princes’teki yaklaşık 40 bin kişi, Fransa temsilcisi Stade de Reims’in Real Madrid önündeki 3-2’lik üstünlüğünü koruyamayarak zaferi İspanya ekibine kaptırmasına tanıklık etmişti.

O maçın kaybedenleri arasında yer alan Stade de Reims’in yıldızı Raymond Kopa, daha sonra transfer olduğu Real Madrid ile üç sene arka arkaya UEFA Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazanırken 1958 FIFA Dünya Kupası’nda Pele’nin Brezilyası’na kaybeden Fransa’yı da yarı finale kadar taşıyordu. Ancak o turnuvanın 13 golle en skorer ismi olan Just Fontaine gibi Raymond Kopa da Euro 1960’da Fransa’nın kadrosunda yer alamayacaktı. Yine de oldukça kuvvetli bir oyuncu grubuyla Paris’e gelen Fransa’dan beklentiler büyüktü. Diğer yanda ise asla küçümsenmemesi gereken bir Yugoslavya vardı.

İyi bir jenerasyon yakalayan Yugoslavya, bu maçtan birkaç ay sonra 1960 Roma Olimpiyat Oyunları’nda altın madalya alacak; 1962 FIFA Dünya Kupası’nda ise yarı finalde şampiyon Brezilya’ya takılacaktı.

Paris’teki karşılaşmaya da iyi başlamışlardı. Milan Galic, skoru Yugoslavya lehine 1-0 yaptığında UEFA Avrupa Şampiyonası tarihinde henüz 11 dakika geride kalmıştı. Fransa’nın cevabı bir dakika içinde Jean Vincent tarafından verildi, devre sona ermeden François Heutte ev sahibini 2-1 öne geçirdi. Fransız forvet, 62’de skoru 4-2 yapmadan iki takım Maryan Wisnieski ve Ante Zanetic ile birer gol bulmuştu. Taraftarının önünde final için dakikaları sayan Fransa’nın planı kusursuz bir şekilde işliyordu; ancak Yugoslavya’nın bitime 15 dakika kala hayata geçireceği başka bir fikri vardı. Belki de futbol tarihinin en hızlı beş dakikalık sekanslarından biri yaşanacaktı. Ve bundan o an için kimsenin haberi yoktu. 75’te Tomislav Knez, 78 ve 79’da ise Drazen Jerkovic’in golleri konuk ekibe galibiyeti ve finali getiriyordu.

Günün sonunda kazanan, olağanüstü bir geri dönüşle Yugoslavya’ydı. Hayalkırıklığı yaşayan Fransa, üçüncülük maçında Çekoslovakya’ya 2-0 kaybetti. Şampiyon ise finalde 2-1 kazanan SSCB oldu.

Dünyanın romantizm başkenti Paris’e de ancak böyle duygusal bir açılış yakışırdı.

Euro 1976
Yarı Final Maçı
Yugoslavya 2-4 (uz.) Batı Almanya

Dieter Müller’e göre; hayatının en güzel günü 17 Haziran 1976. Yeteri kadar adil, değil mi? O güne dek milli takım kariyeri sıfır dakikadan ibaret olan Müller, Euro 1976 yarı final maçında Yugoslavya’ya karşı normal sürenin sonuna 11 dakika kala oyuna giriyordu. Bir futbolcunun milli formayı giydiği ilk gün her zaman özeldir. Peki, ya o anda geride olan takımı adına üç gol atıp ülkesini finale çıkarıyorsa?

Eh, biraz daha özel oluyor hâliyle…

Euro 1972’de şampiyonluğa ulaştıktan sonra 1974 FIFA Dünya Kupası’nı da finalde Johan Cruyff’un forma giydiği Hollanda’yı yenerek kazanan Batı Almanya, Yugoslavya’da düzenlenen Euro 1976’ya  ‘doğal favori’ olarak gelecekti. Açıkçası birçok kişi Euro 1976’nın 1974 Dünya Kupası Finali’nin rövanşına sahne olmasını bekliyordu. Tahminler; yarı finalde Hollanda’nın Çekoslovakya’yı; Batı Almanya’nın da Yugoslavya’yı eleyeceği yönündeydi. Ancak ilk yarı final eşleşmesinden çıkan Çekoslovakya olacaktı.  Dahası vardı. Yugoslavya, bir gün sonra gerçekleşen ikinci yarı final mücadelesinin ilk yarım saatlik bölümünde 2-0’lık üstünlüğü yakalamıştı bile. Köşeye sıkışan Batı Almanya, 64’te Heinz Flohe’nin attığı golle farkı bire indirse de skor hâlâ yeterli değildi. Teknik direktör Helmut Schön ise bir kumar oynamaya hazırdı. Karşılaşmanın 79. dakikasında o güne kadar milli takım formasıyla sahaya çıkmayan Dieter Müller, oyuna giriyordu. Üç dakika sonra kullanılan köşe vuruşunda bomboş kalmıştı. Düşünmek için çok zamanı yoktu, yükseldi ve yaptığı kafa vuruşuyla maçı uzatmaya taşıdı.

Normal sürenin sonunda yaşanılan hareketlilikten uzak bir ilk devrenin ardından artık penaltı vuruşları düşünülmeye başlanmıştı. Ancak Müller’in Köln’den takım arkadaşı Flohe, rakibini geçip son çizgiye indiği anda neler yaşanabileceği az çok anlaşılabilirdi. Flohe’nin pası, uygun durumdaki Erich Beer’e geldi. Beer, kaleyi net bir şekilde görebiliyordu. Yine de daha boş pozisyondaki Dieter Müller’e verdiği topun bir saniye içinde Yugoslavya kalesinde olacağını da biliyordu. Bitime beş dakika kala geri düşen Yugoslavya moral olarak dağılmıştı. Ama Dieter Müller’in de tamamlaması gereken bir hat-trick vardı.

Belgrad’daki 120 dakikalık mücadelenin sonunda kazanan 4-2’lik skorla Batı Almanya olmuştu.

Futbol literatürüne, “Bern Mucizesi” olarak geçen 1954 FIFA Dünya Kupası Finali’nin ardından bir kez daha geri dönen Batı Almanya, finalde ise tarihteki ilk Panenka penaltısına kaybediyordu.

France v Portugal - Euro 1984 Semi-Finals

Euro 1984
Yarı Final Maçı
Fransa (uz.) 3-2 Portekiz

Yaklaşık iki yıl önce Sevilla’da uzatma süresinin bitimine 18 dakika kala 3-1’lik avantajını koruyamayarak Batı Almanya’nın önce skoru 3-3’e getirmesine, ardından da penaltı vuruşlarıyla 1982 Dünya Kupası Finali’ne yükselmesine engel olmayan Fransa’nın yeni bir hayal kırıklığına daha tahammülü yoktu.

Kaptan Michel Platini liderliğindeki takım, evinde düzenlenen Euro 1984’e de bu bilinçle ve yüksek bir konsantrasyonla başladı. Danimarka, Belçika ve Yugoslavya’ya karşı hata yapılmadan geçilen grup aşamasının ardından yarı finaldeki rakip Portekiz’di. Avrupa Şampiyonası tarihinde bir turnuvayı en fazla domine eden performanslardan birini sergileyen Platini, Velodrome’daki karşılaşmanın 24. dakikasında kazanılan serbest vuruş için topun başına geldiğinde herkesin aklında tek bir fikir vardı: “Gol olur veya olmaz; ama topa Platini vurur.” Muhtemelen tüm Portekiz savunması da aynı şekilde düşünüyordu. Ama Fransız savunmacı Jean-François Domergue, Platini ile birlikte hazırladıkları planı hayata geçirmişti bile.

Serbest vuruş golüyle öne geçen Fransa, daha yüksek bir özgüvenle sahadaydı artık. Ne var ki; süre ilerledikçe ikinci golün gelmemesi, Portekiz’i yüreklendiyor ve takım direncini arttırıyordu. 74’te skoru eşitleyen Jordao, uzatma bölümünün ilk yarısında takımına üstünlüğü getirdiğinde durum Fransa adına iyice karışık bir hâle gelmişti. İki yıl önce Sevilla’da yaşanan talihsiz tecrübe hâlâ oldukça sıcaktı…

Gole duygusal bir reaksiyon gösteren ev sahibi, takım hâlinde beraberliği ararken kalesinde net fırsatlar veriyordu. Fransa, belki de çok daha büyük bir geri dönüş gerçekleştirmek zorunda kalabilirdi; fakat Domergue, 114. dakikada skoru eşitleyerek adeta, “Hikâye bu hâliyle de ilgi çekici” diyecekti. Yine de duruma itirazı olan bir kişi vardı. O gün 29. yaşını kutlayan Jean Tigana, kendisine bir doğum günü hediyesi vermek istercesine yarı sahadan aldığı topu son çizgiye kadar götürerek Michel Platini’ye bıraktığında bitime yalnızca bir dakika kalmıştı. Mumu üfleyen ve takımını finale taşıyan Platini’ydi.

Fransızların partisi, finalde İspanya’yı 2-0 yenerek Avrupa şampiyonluğu ile devam edecekti.

 

EM EURO 2000 YUG - ESP 3:4

Euro 2000
Grup Aşaması
Yugoslavya 3-4 İspanya

Barcelona’nın 2010’lu yıllardaki pasa dayalı tiki-taka futbolunun yaratıcısı Pep Guardiola, o an kaleci Santiago Canizares dışında İspanya yarı sahasındaki tek oyuncuydu. Ve elinde, topu rakip ceza sahasına şişirmekten başka alternatif yoktu. İleri doğru birkaç adım attı ve uzun bir top gönderdi. Top, o kalabalıkta Ismael Urzaiz’i buldu. Urzaiz, Alfonso’yu; Alfonso da İspanya’yı çeyrek finale taşıyan golü…

Kelimeleri arka arkaya yazınca çok mu kolay gözüküyor, aslında hayır… İspanya, Euro 2000’de bir üst tura yükselebilmek adına son maçında Yugoslavya’yı mutlaka yenmek zorundaydı. Yugoslavlar, grup açılışında Slovenya’ya karşı 10 kişiyle 3-0’dan geri dönerek bir puan aldıktan sonra Norveç’i yenip üst tur için önemli bir yol katetmişti. İspanya ise Norveç mağlubiyetinin ardından Slovenya’yı mağlup etse de bir galibiyete daha ihtiyaç duyuyordu. Yugoslavya, bu hesaplarla pek ilgili değildi.

Ve turnuvanın o ana dek en skorer ismi olan Savo Milosevic’in 30. dakikadaki golüyle niyetinin ne kadar ciddi olduğunu gösterecekti. Sekiz dakika sonra Alfonso skoru eşitlese de ikinci yarının hemen başında bir dakikalık sekansta karşılıklı birer gol gelmişti. Maçta iki kez öne geçen Yugoslavya, 63’te daha önceki iki grup maçında olduğu gibi 10 kişi kalarak bu durumdan garip bir güç almayı sürdürüyordu. Bitime 15 dakika kala üçüncü kez öne geçen Yugoslavlar, maçın son bölümüne hesap yapmadan gireceğini düşünmeye başlamıştı. Aslına bakarsanız; Fransız hakem Gilles Veissiere’nin 90+4. dakikadaki tartışmalı penaltı kararında dahi endişe etmelerine lüzum yoktu. Zira beraberlik hâlinde de Yugoslavya üst tura çıkarken, İspanya turnuva dışında kalıyordu. Dönemin usta penaltıcısı Gaizka Mendieta, 11 metreden özgün bir vuruş daha yapsa da hâlâ aşılması gereken bir engel vardı. Sadece üç dakika sürmesi gereken kayıp zamanda tek hamlelik şansı olan İspanya, 90+5. dakikada Alfonso’nun volesiyle zafere ulaşıyordu.

Bu noktadan sonra Yugoslavya da endişe edebilirdi; zira Norveç’in Slovenya’ya atacağı tek bir gol, onları turnuva dışında bırakırdı. Ama olmadı, o gün yedi gollü futbol ziyafetten iki çeyrek finalist çıktı.

Son saniyede ikinci sıraya düşen Yugoslavya, çeyrek finalde çapraz grubun lideri Hollanda’ya altı golle kaybetti. İspanya ise daha sonra şampiyonluğa ulaşacak olan Fransa’ya 2-1 mağlup olarak elendi.

Turkey v Czech Republic - Group A Euro 2008

Euro 2008
Grup Aşaması
Türkiye 3-2 Çek Cumhuriyeti

Bazen ne kadar güçlü olabileceğinizi anlamak için bunun tek çare olarak kalmasını beklersiniz. Türkiye, Euro 2008’de grup aşamasındaki ilk maçını Portekiz’e kaybettikten sonra ev sahibi İsviçre karşısında yenik duruma düştü. Olağanüstü bir yağmur vardı ve aslında yalnızca güçlü olmanız bile yetmeyebilirdi geri dönüş için. Devre arası oldu, yağmur yerini nispeten tercih edilebilir bir havaya bıraktı. Önce Semih Şentürk skoru eşitledi, ardından o günlerde 21 yaşında olan Arda Turan takımın tek şansını iyi kullandı.

Yine de gidilmesi gereken uzun bir yol vardı Türkiye adına.

Gruptaki son maçta Çek Cumhuriyeti ile karşılaşan Fatih Terim’in takımı, son 15 dakikaya 2-0 geride giriyordu. Yukarı sıçramak için dibe vurmanız gereken anlardan biri… Puanlarının yanı sıra attığı ve yediği gol sayıları da eşit olan iki takımın mücadelesinde bir beraberlik daha maçın penaltı vuruşlarına gitmesi anlamına gelecekti. Bu, turnuva tarihinde bir ilk olabilirdi; ama bunu 74. dakikada düşünmek fazlaca iyimser bir yaklaşımdı. Bir engeli aşmak için önünüzdeki kapının açık olup olmadığını ancak onu iterseniz anlayabilirsiniz. Hamit Altıntop, sağ çizgiden ceza sahasına girdiğinde Arda Turan’a topu çıkardı. Ve genç yıldız, Petr Cech’in koruduğu yakın köşeden o kapının açılabileceğini herkese gösterdi. Fazlasını yapabileceğini anlayan Milli Takım’da bitime üç dakika kala Altıntop’un ortası, Avrupa’nın en iyi kalecilerinden Cech’in elinden sekip Nihat Kahveci’nin önünde kalınca, milyonlarca kişi normal bir gün yaşanmadığını hissedebilirdi.

Kahveci’nin maçı penaltı vuruşlarına götürecek golü atmasına rağmen elinde topla santraya koşması, Çek Cumhuriyeti’nin skoru koruma psikolojisi içine sokmasına neden olmuştu belki de. Türkiye ise sanki geri dönüşü bir golle tamamlayacak gibiydi, sahadan ve ekrandan gelen mesaja göre. Öyle de oldu.

Hamit Altıntop’un o geceki üçüncü asistine anlam kazandıran yine Nihat Kahveci oluyordu.

Karşılaşmanın 62. dakikasında 2-0 geriye düşerek dibe vuran Türkiye, kendini daha özgür hissetmeye; umudunu ise asla ölmeyecek bir şekilde korumaya başlamıştı.

Euro 2016’ya atılan son adımı düşündüğünüzde, umudun da iyi bir şey olduğunu anlayabilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce