“Artık onlara yer yok!” Son yıllarda 10 numaralı futbolcular için söylenen bu ve minvalindeki cümleleri duyuyoruz. Modern futbol tarihinin en özel yeteneklerini sıraladığımızda ise bu numarayı taşıyan futbolcular sıkça karşımıza çıkıyor. Bazı antrenörler onları oynatmak için fedakarlıklar yapıyor bazıları ise planlarını yaparken onları yok sayarak işe başlıyor. Futbol tarihinin belki de en çok tartışılan numarası ve onu taşıyan futbolcuların, Dünya Kupası’nda da futbolseverlere harika deneyimler yaşatması da gayet doğal. İşte kupa tarihinde büyük izler bırakan 10’ların en unutulmazları…
Ferenc Puskas
Önce o vardı. Macaristan, oynadığı futbol ile 1950’lerin ilk yarısına damga vururken, büyülü numarayı Ferenc Puskas taşıyordu. WM sisteminin sol iç mevkiinde yer alan büyük solak, attığı goller ve yaptığı müthiş hareketler ile emekleme dönemindeki futbol aleminin ilk kahramanlarından biri olmuştu. Siyasi nedenlerle ülkesinden ayrılıp Real Madrid forması giyen Puskas, kulübün Avrupa Kupası hegemonyasında da takımın yıldızlarından biriydi.
‘Göbekli Efsane’, daha sonra İspanya formasıyla 1962’de bir Dünya Kupası tecrübesi daha yaşasa da sekiz sene önceki başarılardan çok uzaktı. Ama hem 10 numaraya kattığı anlam hem de Dünya Kupası’nı kazanamayan büyük futbolcular listesindeki yeri ile futbol tarihine büyük bir imza bırakmayı başardı.
Pele
1958 Dünya Kupası’na hazırlanan Brezilya Milli Takımı’nda yetkililer, FIFA’ya kadro listesini göndermiş fakat numaraları yazmayı unutmuştu. FIFA’nın Uruguaylı yetkilisi Lorenzo Villizzio, Brezilyalıları çok uğraştırmak istemedi ve numara işini kendisi çözmeye karar verdi. Listenin sonlarına gelmişti ki karşısına Pele isminde bir çocuk çıktı. 10 numara boştaydı ve 17 yaşındaki gencin ismini oraya yazdı…
Pele’nin Dünya Kupası macerası aslında 1950’de Maracana’da yaşadıkları hüsranla başladı. Yıllar sonra o gün babasını ilk kez ağlarken gördüğünü ve Dünya Kupası’nı onun için kazanacağına söz verdiğini anlatmıştı. 1958’de henüz 17 yaşında kadroya giren ve final maçında attığı harika gol ile tarihe geçen Pele, 1962 ve 1970’te de bu zaferi birer kez daha yaşayacaktı. Özellikle 1970 Finali’nde attığı kafa golü ve son golde Carlos Alberto’ya yaptığı asist, onun neden modern futbolun ikonik 10 numarası olduğunu özetliyordu.
Mario Kempes
“Arjantin futbolunu dünyaya tanıtan adam.” Diego Armando Maradona, Mario Kempes’i bu sözlerle anlatıyor. 1978 Dünya Kupası’nda Arjantine’e zaferi getiren hücumcu Kempes, ‘karanlık’ tarafı ile hatırlanan kupanın en büyük ikonu olmuştu. Topla hızlanması, son vuruş becerisi ve bunları yaparken sallanan uzun saçları, onu genç futbolseverlerin idolü haline getirdi.
Turnuvaya formsuz başlayan Kempes, daha sonra attığı altı golle hem Arjantin’i şampiyonluğa taşıyacak hem de turnuvanın gol kralı olacaktı. 1974 ve 1982 Dünya Kupaları’nda da forma giyen Kempes’in 1978 ile hatırlanması, kahramanlık hikâyesine bakınca gayet normal gibi duruyor.
Zico
Brezilya, 1970 Dünya Kupası’nı kazanırken, antrenör Mario Zagallo, klasik Brezilya futbolu anlayışını değiştiren dokunuşlar yapmıştı. Bunlardan biri de kondisyon antrenmanlarıydı. Yardımcısı Claudio Coutinho’nun futbola adapte ettiği Cooper Testi, ilerleyen yıllarda birçok takım tarafından kullanılacaktı. İşte o Coutinho, 1978 Dünya Kupası’nda Brezilya’nın bu sefer patron koltuğunda oturuyordu. Brezilya ekolünü, daha da Avrupa futboluna yaklaştırma amacındaydı. Takımının gözbebeklerinden biri de Flamengo’nun 10 numarası Arthur Coimbra Zico olacaktı.
Zico, Brezilyalıların Pele’den sonra çıkardığı Rivelino ve Dirceu’dan farklı olarak fiziksel meziyetlere de sahip bir saf yetenekti. 1978’de kendisini çok gösteremese de 1982’de Tele Santana’nın Brezilyası’nda kontrolü eline almıştı. Falcao, Socrates ve Cerezo’dan oluşan harika orta sahanın virtüözlüğünü yapan Zico, birçoklarına göre kupayı kazanamayan en iyi takım ’82 Brezilya’nın beyniydi. Takım arkadaşı Socrates, yıllar sonra “Maradona daha yetenekli olabilir ama Zico’nun oyuna etkisi daha fazlaydı. Takımımda Zico’nun olmasını tercih ederim” sözleriyle 10 numarayı onurlandıracaktı.
‘Beyaz Pele’ olarak nam salan efsanenin Dünya Kupası şanssızlığı ise 1986’da da sürecekti. Fransa ile oynadıkları çeyrek final maçında oyuna sonradan giren ve girer girmez Branco’ya attığı ara topla takımına penaltı kazandıran Zico, vuruşu kaçıracak ve seri penaltı atışlarına uzayan maçı Fransa kazanarak Brezilya’nın hayallerine son verecekti. Brezilyalı spor yazarı Juca Kfuori ise Zico için yapılan belgeselde konuya farklı bir açıdan yaklaşacaktı: “Tamam, Zico Dünya Kupası’nı kazanamadı. Bu, kupanın şanssızlığı!”
Michel Platini
Fransa, 1958 Dünya Kupası’nın etkileyici takımlarından biri olsa da hiçbir zaman bir ekole ya da istikrara sahip olamamıştı. 1970’lerin sonunda milli takımın başına geçen Michel Hidalgo, ilk olarak üst seviye futbol oynayan bir takım yaratmak istiyordu. Bir bakıma şanslı bir antrenördü. Çünkü Fransız topraklarında o güne kadar yetişmiş en büyük yetenek, onun eline düşmüştü. Michel Platini, 10 numaralı forması ile futbolun zarif yüzünü göstermeye başlamıştı…
Fransa, 1982 ve 1986 Dünya Kupaları’nda en keyif veren takımlardan biri olurken, dümende Platini vardı. Harika saha görüşü, tam ayarında pasları, serbest vuruşları ve ceza sahasına girdiğinde yarattığı tehlikeler, onu dünyanın en iyilerinden biri haline getirmişti. 1984’teki Avrupa Şampiyonası’ndaki performansı hâlâ turnuva özelinde bambaşka bir yere sahip. Kariyerinin ilk günlerinde, ağır olmasını eleştirenlere verdiği cevap ise oyunundaki özgüveni özetliyor:
“Fransa’da benden daha hızlı koşan, benden daha yükseğe sıçrayan iki milyondan fazla insan bulabilirsiniz ama bir tane bile benim gibi futbol oynayanı bulamazsınız.”
Diego Armando Maradona
“İkinci gol… Şunu söylemem gerekiyor ki ayağa kalkıp kutlamamak için bütün sınırlarımı zorladım. Topu aldı ve koşmaya başladı… Kaleciyi de geçti… Böyle bir gole nasıl hayran olunmaz!” O dakikalarda İngiltere yedek kulübesinde oturan bir başka dripling ustası John Barnes, Maradona’nın attığı o tarihi golde bunları yaşamıştı. 1982’de büyük umutlarla geldiği Dünya Kupası’ndan kırmızı kart yiyerek ayrılan Diego, 1986’da kupa tarihinin en büyüleyici oyununu oynayacak ve hiç beklenmeyen bir şekilde Arjantin’i şampiyonluğa taşıyacaktı.
“Tanrı’nın Eli” olarak adlandırdığı ilk gol, yarı sahadan topu alarak tüm savunmayı göz ardı ederek attığı ikinci gol ile İngiltere’yi alt etti sonra da yarı finalde Belçika’nın eve dönüş biletini imzaladı. Finalde ise Jorge Valdano’ya klasının özetini geçtiği bir asist yaptı… Kupayı kaldırdığında birçoklarına göre tarihin en büyüğüydü artık…
Fakat dört kupaya katılan efsane 10 numaranın gözyaşı barındırmayan tek kupası da Meksika’daki olacaktı. 1990’da kötü futbolla finale kadar gitseler de Federal Almanya duvarına çarptılar ve Maradona da yaşlı gözlerle Federal Almanya’nın kupayı kaldırışını izledi. 1994’te ise yasaklı madde kullandığı tespit edildi. İlk kupasında kırmızı kart ile oyundan uzaklaştırılan efsane, bu sefer daha büyük bir ceza ile unutulmazlar listesine girdiği kupaya veda ediyordu.
Lothar Matthaeus
Zarif, akıllı ve topa gereğinden fazla hâkim… 10 numaralar 1960’ların ortasından itibaren bu özelliklere sahip özel futbolculardı. Fakat 1980’lerde sahneye adım atan, 1990’lara ise büyük bir saha lideri olarak giren Lothar Matthaeus, numaraya farklı anlamlar yükledi. 1982 ve 1986’da daha çok joker oyuncu gibi kullanılan 10 numara, 1988’de Inter’e transfer olup Giovanni Trapattoni ile çalışmaya başladıktan sonra tamamen farklı bir role soyunacaktı. Trap, yıllar sonra “Platini mi Matthaeus mu?” sorusuna “Platini rahatlıkla bir maçın sonucunu değiştirebilir. Tek maç içinse onu seçerim. Ama koca bir sezon takımı yöneteceksem Lothar çok özeldi” cevabını verecekti.
Federal Almanya, ‘İmparator’ Franz Beckenbauer önderliğinde 1990 Dünya Kupası’na gittiğinde sahadaki tek patron Matthaeus idi. 3-5-2 sisteminde Hassler ve Littbarski gibi hücumcu oyuncuların arasında orta sahanın yükünü tek başına omuzlayan Lothar, hem Beckenbauer’in sağ kolu oldu hem de Yugoslavya maçında attığı harika goldeki gibi yeteneğini sahaya yansıttı. Bir bakıma 10 numaraların dinamo vazifesini görebileceğini de kanıtlamıştı. 1994 ve 1998 Dünya Kupaları’nda da forma giyen Alman efsane, 25 maçla hâlâ Dünya Kupası’nda en çok maç oynayan oyuncu konumunda.
Roberto Baggio
1980’lerin sonuna gelinirken İtalyanlar yeni bir yıldızı daha piyasaya sürmüştü. Fiorentina’nın ufak tefek yeteneği Roberto Baggio, Serie A takipçilerini büyülemeye başlamıştı. Zekası ve topa hükmetmesi kusursuz bir 10 numara olduğunu gösteriyordu ama onu diğer 10’lardan farklı kılan bitiricilik konusundaki ustalığı idi. Orta sahanın patronu olarak kabul gören 10 numaralar, Baggio ve değişen futbol düzeni ile beraber yavaş yavaş ikinci forvet görevini üstlenecekti…
İlginç at kuyruğu saçı ile imajını da besleyen Baggio’nun bitiricilik derslerinin en görkemlisi, 1994 yazında yaşandı. Son derece kısır bir oyun oynayan Arrigo Sacchi’nin İtalyası’nda sazı eline alan ‘İlahi At Kuyruğu’ ikinci turdan itibaren attığı gollerle takımı finale kadar taşımıştı. Finalde ise kupa tarihinin en dramatik anı onu bekliyordu. Seri penaltı atışlarında topu dışarı gönderdi ve Brezilya, şampiyonluk kutlamalarına başladı…
Carlos Valderrama
Enzo Francescoli, Jay Jay Okocha, Günter Netzer, Ronaldinho ya da Michel Laudrup… Dünya Kupası birçok büyüleyici 10 numarayı izleyici ile buluşturdu. Carlos Valderrama, belki bu isimler kadar etkili olamadı ama imajıyla kupa tarihinin en ikonik 10’larından biri olmayı başardı. İlk olarak 1990’da boy gösteren oyun kurucu, zarif hareketleri, orta saha yuvarlağından pek ayrılmadan takımı yönlendirmesi ve top hakimiyeti ile dikkat çekiyordu. Ama bu meziyetlerinin hiçbiri saçlarının önüne geçemedi.
1994 ve 1998’de de Kolombiya forması giyen ve 1990’ların ilk yarısındaki yetenekli jenerasyona kaptanlık yapan ‘El Pibe’ lâkaplı yıldız, onu izlememiş futbolseverler tarafından dahi bugün tanınıyor. Saçlarının kıymetini ise bu sene ortaya attığı iddia ile kanıtlıyor: “Kolombiya dünya şampiyonu olursa saçlarımı kazıtacağım!”
Zinedine Zidane
Zinedine Zidane, Dünya Kupası kariyerine hiç de iyi bir giriş yapmadı. 1998’de henüz grup maçında Suudi Arabistan karşılaşmasında gördüğü kırmızı kartla, kupayı kapatma riski ile karşı karşıya kalmıştı. Ama Fransa elenmedi, Zidane cezasını doldurdu ve finalde Brezilya’ya attığı iki kafa golüyle bir anda halk kahramanına dönüştü.
Belki de son büyük 10 numara olan Zizou’nun kupaya vedası da tarihe geçecekti. 2006’da özellikle İspanya ve Brezilya maçlarında oynadığı harika futbol ile Fransa’nın final yürüyüşünde başrolü oynayan 10 numara, finalde İtalyan Marco Materazzi’ye attığı kafa ile sahada üstün olan Fransa’yı lidersiz bıraktı. İtalya, seri penaltı atışları ile şampiyon olurken, Zizou’nun kafası en çok konuşulan hadiseydi…