Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

GenelGündemPlatformZürfettin’e Mektuplar

Aziz Nesin'in kaleminden unutulmaz bir futbol öyküsü...

Fikir ve yazın dünyamızın unutulmaz isimlerinden Aziz Nesin aramızdan ayrılalı 20 sene oldu. Mizahın usta kalemi için en bereketli konulardan biri de spordu. Gazetecilik yıllarında özellikle futbol ve güreş üzerine yazdığı yazılar, çeşitli spor öyküleri ve Türkiye edebiyatının spor konulu ilk romanı ‘Gol Kralı’ ile spor ve edebiyatın ayrı sanılan yollarını buluşturdu. Büyük Usta’yı kendi kaleminden bir spor öyküsüyle anıyoruz:

Zürfettin’e Mektuplar, 26 Ağustos 1963

Sevgili Kardeşim Zürfettin, Atasözümüzü doğrulamak, “herkes gider tersine, biz gideriz Mersin’e” sözünü ters çıkartmamak için bu kez gazeteye tersinden girdim. Yirmi şunca yıldır birinci sayfalarından girdim de gazetelerin yüzünden ne kazandım kardeş? Bir de şunu tersinden deneyelim. Çoktandır işler tersine döndüğünden, gazetelerin tersi yüzünden önemli oldu. Her sabah yataklarından ters kalkanlar, gazeteleri tersinden okumaya başlıyorlar.

Bir Kovalasyon Marşı yazmaya başladım ama yalnız şu iki dizesini yazabildim:

Günden güne artırıp sayılarını maçın,

Çağdaş medeniyete gideriz kıçın kıçın…

Zürfettin, sen şu kovalasyon demokrasisinin bereketine bak ki, Nadir Nadi gibi bir başyazarın kalemi işlemez oldu. Kendisine sorsan, yazamayışı tansiyonundanmış. Doğru, Cumhuriyet ailesindeki tansiyon bir, kovalasyon hükümetindeki tansiyon iki, memleketteki tansiyon üç…

Fenerbahçe-Beyoğluspor maçında Mikro Mustafa’yı gördüm de, bugün yazacak gazete bulamayan altmış yıllık yazar Ahmet Emin Yalman’ı anımsadım. Ahmet Emin altmış yıl gazetelerde kalem sallayacağma, laf atacağma, altı yıl sahalarda bacak sallasa, çalım atsaydı Mikro Ahmet diye nam salardı ya…

Gazetemiz hergün iki sayfa spor veriyor. Spor gibi var mı kardeşim!.. Ne demiş atalarımız; sağlam kafa sağlam bedende bulunur. Hele bikaç yıl geçsin de sen gel o zaman bizdeki kafayı gör. NATO kafa, CENTO kafa, nah kafa… Göreceksin pek yakında paşamızın izniyle kafalarımız şimşir gibi sağlamlaşacak da kafa kafaya tokuşacağız. Cenap Şahabettin’in bir özlü sözü vardır: “Gerçeğin kıvılcımı, düşüncelerin çarpışmasın-dan çıkar.” Elbette öyledir Zürfettin, şimşek-i şimşir, müsademe-i kelleden doğar…

Yaşamımda ne dilemişsem hep tersi olmuştur. Yirmi üç yıllık yazarlık yaşamımda, gazetelerde bir sayfa spor çoktur, diye yazdım durdum. Sonunda hem gazetede iki sayfa spor oldu hem de ben elli yaşında spor yazarı oldum. Şeytan diyor ki Zürfettin, şu başımızdakilere yürekten aşk ile bir dua salla: Allah sizi başımızdan eksik etmesin!

Dur aman, ben yine şaşırdım. Spor yazısı yazacak değil miydim?

* * *

Fenerbahçe-Beyoğluspor maçına gitmeden bir gece önce, altmışını geçkin bir yazar arkadaşımın evindeydim.

Yazarlığı kırk yılı aşkındır. Ben ilkokuldayken o ünlü bir yazardı; hâlâ da yazıyor bir Ankara gazetesinde. Belki istemez diye adını söylemeyeceğim.

Bir hafta önce seksenbin liraya bir kat almış, o gün de yediyüz liraya kiraya vermiş. Çocuk gibi seviniyordu, geleceğini güvenceye aldığı için. Ben yaşamım boyunca yaşlı bir insanda öylesine çocuksu bir sevinç hiç görmedim. Ayrı ayrı ağzı, gözleri, saçları, parmakları seviniyordu.

Bilir misin? Bu adamın adı Larousse’un Türk yazımı bölümüne girmiştir. Çeviri ve telif kitapları altmışı aşkındır. Gazetelere yazdığı yalnız günlük yazıları üst üste koysan, bir kerelik transfer ücretleri ikiyüzbin lirayı geçen Şenol’la Birol’un boylarmı aşar. Hem de bu yazar her zaman Babıali’de en yüksek telif haklarını almıştır. Şimdi yediyüz lira kira getiren bir ev sahibi oldum, yaşamım artık güvende, diye bir seviniyor bir seviniyor… O gece içimde öyle bir üzüntü tortulandı ki anlatamam.

Bak yine şaşırdım Zürfettin, aslında ben sana maçı anlatacaktım.

DP iktidarının son aylarında İnönü’nün iyiliği, kötülüğü üstüne konuşuyorduk. Dostum bir emekli general, İnönü’yü şöyle savunuyordu: “İnönü ne yapsın… Halkla hiç teması yoktu ki… Geçenlerde Beyoğhindan geçerken, tek başına bir kitapçıya girip bir kitap almış, ‘Bakın bakın, ben kitap aldım!’ diye çocuk gibi seviniyormuş.”

İnönü’nün halkla teması olmadı da bu yüzden yanlışlar yaptıysa, suç herhalde benim değil…

Gazeteciler maçları kendilerine ayrılmış basın tribününden izler. Ben öyle yapmadım Zürfettin, halkın içine girdim. Seyircileri seyretmek maçı seyretmekten çok daha önemliydi çünkü.

Elinde bileti olanın kuyrukta sırasını alıp stadyuma girmesi tam bir saat sürüyor. Bu benim Mithatpaşa Stadyumuna üçüncü gelişim. Kuyrukta bekleşenlere bakıyorum; topallar, koltuk değnekli ayaksızlar, kamburlar, bir kör, kadınlar, çok yaşlı bir adam… Bunların hepsi sporsever.

Kuyruktaki kör içeri girince benim iki sıra arkamdaki yere düştü. İki arkadaşının kolundaydı. Fenerbahçe-Beyoğluspor maçında tam yediyüz lira yitirdi. Çünkü Fenerbahçe üç gol farkıyla yenecek diye, yedi kişiyle yüzer lirasına bahse girmişti. Gözleri görmeyen adamın maç boyunca ayakta durup sahaya bakışını unutamıyorum. Gözleri görmeyen bu adam, sanki Kovalasyon Türkiyesini temsil ediyordu.

Rastlantıya bak Zürfettin, ben içerde Apartıman Mustafa’nın yanına düştüm. Bundan dört yıl önce Mithatpaşa Stadyumuna ilk gidişimde, Feriköy Kulübünün yönetmenlerinden olan bu Apartıman Mustafa, kendisini zaptetmeye uğraşan bikaç polisi gülle savurur gibi havaya savurmuştu da, ben o zamanki mektubumda sana Apartıman Mustafa’nın nasıl sahada kamulaştırıldığını yazmıştım. İşte onun yanında oturuyordum. Benim çatı katı, Apartıman Mustafa’nın bodrum katına ancak geliyor.

Birara sağ yanımızdan gürültü geldi; kavga var! Ne olduğunu anlamak için gidip gelen biri anlatıyor:

—Balık kralı Selahattin Bey… Hiç oturduğu yerden kalkar mı be! Numara yanlışmış. Selahattin Bey Istanbul’un onda biri demek. Yanlış manlış, bikere oturmuş, kalkmaz yerinden.

Balık kralını tanımıyorum ama demek adam kovalasyon gibi bişey; yanlış da otursa bir oturdu mu bir daha kalkmıyor. Kardeşim Zürfettin, ben o gün stadyumda büyük bir dehşete kapıldım ve büyük bir korkuya düştüm. Tribünlerde yirmibeşbin kişi varmış. Bana göre orda yirmibeşbin ayrı kişi yoktu; yirmibeşbin kişinin birleşimi ama ondan ayrı bir stadyum yaratığı, bir dev vardı. Bu devin herbir hücresi ayrı bir insandı. Orda çekişip duran yirmiiki kişiyi çepeçevre çevirmiş olan o dev, bööööyle havaya kalkıyor, kalkıyor… Sonra, iniveriyor birden. O dev coşkuya kapılınca, sahaya çöküp abanacak gibi geldi bana. Dev bir abanırsa ezer sahayı!

Motorlar için hani sekiz beygir, yirmi beygir gücünde derler ya, işte bu saha devi de yirmibeşbin insan gücünde. Yirmibeşbin insan gücündeki dev, sahaya doğru, binlerce ağızdan lav lav büğürüyor:

—İneeeek! Büüüüü!.. Ineeek… Müüü…

Vatan evlatları iyice sporcu oldular ki, çağdaş uygarlık düzeyine yetişip ona turist kızlara yaptığımızı yapmamıza kıl payı kaldı. Ha yavrum ha, ha babam ha…

Yanımda oturan, devin bir parçası sporsever bağırıyor:

—Ohhh-haaa! Mandırayaaa…

Öbürü soruyor:

—Ne yapıyorsun?

Karşı takıma bağıran sporsever yanıt veriyor:

—Bizimkilere moral veriyorum.

Dev bağırıyor:

—Müslüman olan alkışlasın! Aşkla, bir daha…

Dev kabarıyor, dev öksürüyor, dev fışkırıyor, dev sönüyor:

—Agah! Ah ulan ah…

* * *

Kızgın devin insan bedenli parçacıkları arasında polisler dolaşıyor.

Feriköy-Beykoz maçı sona erince, yalnız benim çevremde binlerce lira elden ele geçti. Yüzlükler, binlikler fır fır dönüyor. Önümdeki adam beşyüz lira kazandı. Polisler gülerek elden ele giden paralara bakıyorlar. Belki tastamam söyleyemeyeceğim ama, Şemsi Belli’nin şöyle bir şiiri var:

Benim memleketimin havası başka türlü,

Hırsızlar cigara alınca ağza,

Polisler çakmak yakar…

* * *

Maç meraklılarının birine sordum:

—Bahsi yitiren para vermezse ne olur?

—Paraları iki taraf da önceden verir birine, sonra alırlar ondan. Kavga çıkmasın diye de polise verirler.

Evet, böyle olduğunu da gördüm. Şimdi ister misin Bay Düdüklerden biri, “İftiradır, kanıtla!” desin! Evet, benim memleketimin havası başka türlü… Kumar yasak ama kumarhanede yasak, kulüplerde, stadyumlarda yasak değil ki! Bikere devlet toto oynatıyor Zürfettin… Biz NATO’ya, CENTO’ya ve Spor Toto’ya bağlıyız, iyice bağlıyız kardeşim.

* * *

Herbiri yüzer bin liraya satın alınmış Fenerbahçe takımının onbiri çıktı sahaya. Onbir tane canlı yüz papel, zıp zıp zıplıyorlar. Oyun başlamadan zıplamak gelenekleriymiş. Ben bilmediğimden yanımdakine,

—Elbet, dedim, yüzbin lirayı alınca babam da zıplardı keyfınden.

—Yok beyim, dedi, ısınmak için zıplıyorlar.

—Gözleri doymamış demek, yüzbin de ısıtmadıysa bunları…

—Isınmak için değil, kızışmak için…

Benim çocukluğumda iki büyük takım bilirdik: Fenerbahçe, bir de Galatasaray. Yoksul takımı hep Fener’den yana olduğundan, Fener’i tutanlar o zamanlar daha çoktu. Paralı Galatasaray Lisesine ancak zengin çocukları gidebilirdi; Galatasaray takımını da bu yüzden halk tutmazdı. Yani Fenerbahçe halk takımı sayılırdı. Hey gidi halk takımı! Fenerbahçe değil, Fenerbank…

Fenerbank’ın topçuları sahada bana, ortada koşturup duran, canlı yüzer bin lira olarak göründüler. Amerikan oğlanlarından bizim delikanlılara da gerdanlık, bilezik takma modası geçti. Fenerbank’m her canlı yüzbinlik delikanlısının boynunda parlayan bir gerdanlık vardı. (Biz buna gerdanlık deriz; belki başka bir adı da vardır, bilmiyorum.) Bilezikleri de var mıydı yok muydu, uzaktan göremedim.

Sahayı dolduranların binde dokuzyüzdoksandokuzunun bağırışmalarından Fenerbahçeli oldukları anlaşılıyordu. Ama bişey söyleyeyim mi, Fenerlilerin küçük bir takım olan Beyoğluspor karşısındaki beceriksizliği seyircilerde gizli bir hoşnutluk yaratıyordu; hatta Fenerlilerde bile… Bu dişinden tırnağından artırıp yirmi lira maç biletine verenlerin yüzbin liralara olan kızgınlığı gibi geldi bana.

Sözü uzattık Zürfettin. İşte böyle… Benim o gün stadyumda gördüğüm, yirmibeşbin kişilik bir devin toplumsal isterisiydi.

Arasıra bakarım da şu gidişe, nedir bu başımıza gelenler, derim içimden. Ama stadyum devi bile, diyorum, bu bizdeki başa, bu bizdeki paşa az bile…

Gözlerinden öper, aklını başına devşirmeni dilerim sevgili kardeşim Zürfettin.

(Sporcu Milletiz Vesselam, 2012, Nesin Yayınevi)

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Hayal Kuran Herkese

Hayal Kuran Herkese

3 sene önce
Neno

Neno

3 sene önce
Sözlü

Sözlü

3 sene önce