*Jean-Marc Bosman’ın Guardian’a verdiği röportajın orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.
Jean-Marc Bosman ismi bir yerden tanıdık geliyor olabilir ama tam da çıkaramıyorsunuz. O, sözleşmesi biten futbolcuların bonservislerine sahip olmasını sağlayan ve Avrupa’da yabancı oyuncu sınırlamalarını yıkan adam. Sıradan bir Belçikalı futbolcu olan Bosman’ın futbol üzerindeki etkisinin, Lionel Messi-Cristiano Ronaldo ikilisinin yarattığından daha fazla olduğunu düşünenler hiç az değil. Haklı da olabilirler. En büyük zaferini 20 sene önce mahkemede alan Bosman; kendini, yarattığı kuralı ve sonrasında yaşananları anlatıyor:
Bosman, hayatının dönüm noktasını 1990 yılında yaşadı ve o günleri, “Kulübümde esir kalmıştım” sözleriyle hatırlıyor. “Liege ile olan kontratımın sonuna gelmiştim. Bana, bir öncekinden dört kat daha az kazanacağım bir sözleşme önerdiler. Dunkirk’e transferim söz konusu olduğundaysa, beni takıma kattıkları miktarın dört katını talep ettiler. Bir başka deyişle, takımdan ayrılmak istersem onlara göre geldiğim günden dört kat daha iyiydim, takımda kalıyorsam bir o kadar daha kötü…
“Tamamen kural dışı olduğunu düşündüğüm bu prosedürü kabul etmedim. İmza atmaya yanaşmadığım için Belçika Futbol Federasyonu tarafından cezalandırıldım. Ama Liege ile yeniden sözleşme imzalamamama rağmen hâlâ onların oyuncusuydum. Bunu kabul edemezdim. Bir başka takımda çok daha fazla para kazanma fırsatını elimden kaçırıyordum.”
15 Aralık 1995’te Bosman Kuralları çıkmadan önce Avrupa’daki futbol manzarası günümüzle karşılaştırılamaz düzeydeydi. O günler farklı bir çağa aitti. Premier Lig yeni formatına geçeli henüz üç yıl olmuştu ve televizyon anlaşmalarının patlama zamanına daha vardı. İngiliz takımları, Şampiyonlar Ligi maçlarında dikkat etmesi gereken bir yabancı oyuncu kotasıyla karşı karşıyaydı. UEFA yönetmeliği, üç yabancı oyuncunun yanı sıra kulübün altyapısında yetişmiş iki “asimile” oyuncuya izin veriyordu. Bu kısıtlamalar, 1994’te Alex Ferguson’ı kalede Peter Schmeichel yerine Gary Walsh’u tercih etmek zorunda bırakıyor ve Manchester United, Barcelona’ya grup aşamasında 4-0 kaybediyordu. O sene gruplardan öteye de gidememişlerdi.
1995’ten önce, sözleşmesi biten bir oyuncu kulübünden kolayca ayrılamazdı. Serbest transfer için izin almak zorundaydı ya da bir başka kulübün vereceği ücrette anlaşma sağlanması gerekiyordu. Oyuncu, takımdan ayrılabilmek için kontratını bitiremiyordu ve var olan sözleşmenin bitimine altı aydan daha kısa bir süre kaldıysa, bir rakip takımla anlaşma söz konusu değildi.
Kısacası, sözleşmesinin son yılına giren gözde bir oyuncunun kartları elinde tutması fikri, lanetlenmiş ve yasak edilmişti. Uğruna milyarlar ödenecek bir yıldızın kulübünü bir hiç karşılığında bırakması senaryosu gerçeğin çok uzağındaydı.
Bosman, 1990 yılında Liege tarafından cezalandırıldı. Altı ay sonra Fransız ekip St Quentin ile kısa bir dönem geçirse de daha sonra hiçbir kulüp onunla ilgilenmedi. O da Liege, Belçika Futbol Federasyonu ve UEFA’yı içerisinde bulunduran bir gruba dava açtı. Bosman, şimdiki Avrupa Birliği’ne tekabül eden Avrupa Topluluğu vatandaşlarının, topluluk üyesi ülkelerde özgürce hareket etmesini sağlayan 1957 Roma Antlaşması’nın ihlal edildiğini düşünüyordu. FIFA ve UEFA’nın bu duruma tepkisi gecikmeyecekti. “İki kurum tarafından tüm kulüplere beni transfer etmemeleri yönünde bir mesaj verildi. Çünkü hukuki olarak onlara karşı çıkmıştım” diyerek anlatıyor bu tepkiyi Bosman. Devamı da var:
“Tam bu noktada, kariyerimin sona ereceğini anladım ve milliyetimle alakalı yollardan harekete geçmeye karar verdim. Ben de Avrupa vatandaşıydım ve tıpkı diğer çalışanlar ve işçiler gibi serbest bir şekilde hareket edebilmeliydim.”
Lüksemburg’da aldığı zafer şüphesiz bir dönüm noktasıydı. Bazılarına göre o günden sonra güç, radikal bir şekilde kulüplerden, oyunculara -ve dolaylı olarak menajerlere- doğru yön değiştirmişti. Mahkemenin kararı sonrasında oyunun içerisindeki birçok kişi gelecek hakkında endişelenmeye başladı. Yeni yabancı oyuncu kotası Avrupa geneli için iyi olabilirdi ancak İngiltere’deki kulüpler belirgin bir kültürel değişimin yaşanmasından korkuyordu.
Oyuncular, serbest olarak transfer yaptıklarında daha büyük maaşlar talep edebilir duruma gelmişti. Yeni sistemle birlikte sözleşmeye imza atmak için talep edilen ücretler yaygınlaştı. Zengin kulüpler zirvedeki yerini daha da sağlamlaştırırken diğerleri artan masraflar karşısında mücadeleye tutunamadı. 1995 sonrasında finansal zorluklar yaşayan kulüpler, uzun dönem sözleşme imzaladığı oyuncularını büyük oranda indirimlerle satmak zorunda kaldı.
Londra merkezli Sheridans Hukuk Bürosu’nun avukatlarından Spor Hukuku Uzmanı Daneil Geey konuyu “Bosman, hukuk çevrelerinde hâlâ tüm zamanların en önemli Avrupa Birliği spor davalarından biri olarak görülüyor” diyerek değerlendiriyor.
“Kararın ulaştığı kitle ve sonuçlar çok büyük oldu çünkü kulüpler ve oyuncular, Avrupa Birliği’ndeki yasaların en büyük spor kuruluşlarının karşında yer aldığını gördü. Ancak alt liglere indiğinizde sözleşmesiz kalmanın taşıdığı doğal risk, tedavi edilmesi zor bir duruma dönüşüyor.
“İngiltere’deki alt lig oyuncularından örnek vermek gerekirse, onlar sözleşmelerinin son altı ayını yahut bir yılını yaşamıyor. Bu pozitif bir etki. Ancak bir oyuncunun sözleşmesinin bitişinin, dezavantajları da var. Bosman, kulüplerin oyuncular için yaptığı harcamalar üzerinde büyük bir etki yarattı ancak aynı şekilde büyük miktarlarda paralar ticari kaynaklar sayesinde elde ediliyor.”
Bosman, kendi adıyla anılan kuralın istenmeden de olsa yarattığı negatif etkiyi de değerlendiriyor. Artık kulüpler arası uçurum çok daha fazla: “En zengin 25 civarı kulüp transfer yaparken astronomik rakamlar kullanıyor ve daha küçük kulüpler bu miktarları karşılayamıyor. Böylelikle 25 takım diğerlerinden çok daha uzaklara giderken, küçük ve büyük balık arasındaki fark da derinleşiyor. Elbette bu, Bosman Kuralı’nın amaçlarından biri değildi. Bu durum, UEFA ve kulüplerin kural sonrasında yaptıklarından kaynaklanıyor.”
Steve McManaman, kuraldan faydalanan ilk oyunculardandı. 1999’da Liverpool’dan Real Madrid’e bonservis bedeli olmadan transfer olmuştu. Ondan sonra da birçok oyuncu aynı yolu tercih etti. Sol Campbell, Andrea Pirlo, Michael Ballack ve son olarak Robert Lewandowski.
Uluslararası Profesyonel Futbolcular Birliği, (FIFPro) Bosman Kuralı’nın büyük destekçilerinden biri ve hâlâ global anlamda transfer kurallarını geliştirmeye çalışıyor. 2001 yılında FIFA, UEFA ve AB, Avrupa hukukunda rastlanan bazı örneklerden yola çıkarak yeni transfer yönetmelikleri geliştirdi ancak FIFPro yapılmamış ödemeler ve sözleşme fesihleri konusunda da değişiklikler istiyor.
Ve ilginçtir, tüm bunların Bosman’a sağladığı yarar çok fazla değil. Verdiği savaşta hem finansal hem de mental açılardan darbe alan Belçikalı, her şeye rağmen tüm yaşadıklarının daha iyi bir amaç için oluşuyla teselli buluyor: “Çok iyi bir iş çıkardığımı düşünüyorum. İnsanlara zaten hakları olan şeyi verdim. Şimdilerde, bir kulüpten ayrıldıktan sonra bir yenisine -orada beşinci veya altıncı yabancı olsa bile- transfer olabildiği için ne kadar şanslı olduğunun farkına varmayan bir neslin ortaya çıktığını düşünüyorum.
“Kendilerine iyi yaşamlar sağlayan oyucular var. Bazıları haftada 300 bin kazanıyor, diğerleri daha az. Ancak İngiltere’de iyi bir hayat kuran oyuncu sayısı hiç de az değil. Diğer taraftansa, ben şu anda hiçbir şey kazanmıyorum. Tüm geçmişin üzerine bir sünger çektim. Çünkü verilen birçok söze rağmen elime hiçbir şey geçmedi.
“Kuraldan memnunum çünkü insanlar gelecek 10 yılda da bunu konuşmaya devam edecek. Belki benden 20-30 yıl sonra da… En azından bana teşekkür etmeleri gerektiğini düşünecekler belki. Ancak daha fazlası değil.”