*Cyclingnews’de yayınlanan Barry Ryan imzalı bu yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.
2016 Fransa Bisiklet Turu’nun parkuru geçtiğimiz ekim ayında açıklandığında dağlık Morzine bölgesinin sondan bir önceki etapta geçileceği ortaya çıktı. Quintana için bir şeylerin işaretiydi bu. Morzine, Alpe d’Huez’in Hollandalılar için önemi gibi kutsal bir mertebeye sahip değil ama Morzine her zaman Kolombiyalı bisikletçiler için çok özel bir yer olmuştur.
Quintana’nın ilk DünyaTuru zaferi 2012’de bu Alp kasabasında Critérium du Dauphine’de gelirken, Nairo kendini o yaz Sky’ın pençelerinden kurtaran ilk ve son bisikletçi oluyordu. Col de Joux Plane zirvesine adeta dans ederek çıkan Nairo, bu avantajını inişte de koruyup finişe kadar gelmişti.
22 yaşındaki toy bir delikanlıya göre Quintana’nın basın toplantısındaki cevapları öz ve tatlı dilliydi. “Aslında son tırmanışı çok yakından bilmiyordum ama yol kitapçığında görmüştüm ve bana göre olduğunu biliyordum.” Basın toplantısından ayrılmadan önce bunları söylüyordu. Tarih kitapları da ona aynı şeyleri söylemiş olabilir.
Luis Herrera, Bernard Hinault’u 1985 Tour’da Morzine-Avoriaz yakınındaki zirvede yenmişti. Fabio Parra da üç yıl sonra Col du Corbier’i tek başına geçerek Morzine’de kazanıyordu. 2000’de Santiago Botero, Col de Joux Plane’de herkesi ezip geçiyor ve Tour tarihinde Morzine’de kazanan üçüncü Kolombiyalı oluyordu.
Dauphine’deki o etabın dört yıl sonrasında Quintana ondan önce gelen Kolombiyaların 1980’lerde yaptığını geliştirdi. Fransa Bisiklet Turu’nda iki kez ikinci olan, Giro’yu 2014’te kazanan Movistar bisikletçisi, daha şimdiden gelmiş geçmiş tüm Kolombiyalı bisikletçilerden daha fazla şey başarmış durumda ama ülkesinin bisiklet tarihini rakip görmek yerine bu tarihe kendi sayfalarını da ekliyor. Quintana, Morzine’de o gün kazanarak ve sonraki yılda Tour’un kırmızı benekli mayosunu giyerek eş zamanlı olarak geleneği sürdürmeye devam ediyordu.
Quintana beş yıllık profesyonel kariyerinin dört yılını bisikletin zirvesinde geçirse de 1980’lerdeki efsane jenerasyonla karşılaştırmalara hâlâ maruz kalıyor. Özellikle de ülkenin o dönemdeki en başarılı iki ismiyle: Herrera ve Parra.
Herrera açık ara zamanının en meşhur Kolombiyalı sporcusuydu. Zamanında olağanüstü tırmanışçıydı ama zamana karşıda zayıf olması ve peloton içerisinde kendisine iyi pozisyonlar bulamaması nedeniyle bunun faydasını göremiyordu. 1987’de Vuelta’yı kazanmasına rağmen Tour’da beşincilikten öteye hiç gidemedi.
Parra dağlarda iki Tour etabı kazanmasına rağmen daha az gösterişli biriydi ama Avrupa bisikletine Herrera’ya göre daha iyi uyum sağlıyordu. Herrera kariyeri boyunca Kolombiyalı takımlarla yarışmayı sürdürmüşken, Parra 1988’de Cafe de Colombia’dan Kelme’ye geçiyordu ve aynı yıl Tour’un podyumda yer alan ilk Güney Amerikalı bisikletçi oluyordu. Bu başarı da 2013’te Quintana podyum görene kadar tekrarlanamadı.
Kolombiya bisikletinin en önemli uzmanı gazeteci Matt Rendell’a göre Quintana’da hem Parra hem de Herrera’yla benzer özellikler var. Parra gibi Boyaca’da yetişmiş biri ama geçmişine baktığımızda Bogota’nın güneyindeki dağlarda büyümüş Herrera gibi kırsal kesimden gelme bir kökene sahip.
“İnsanlar ona ilk ismiyle seslenmeyi seviyor ve bu açıdan Herrera’yı çok andırıyor. Kolombiya’da Parra’ya Parra denirken Lucho’ya Lucho diye hitap edilir. Parra her zaman soyadıyla bilinen biriydi ama Lucho gerçekten seviliyordu. Nairo da ilk ismiyle anılıyor ve “Quintana” demeye gerek olmadığını söylüyor Rendell.
“Bir bakıma Lucho’ya çok benziyor, ama bisikletçi olarak baktığımızda daha ‘all-rounder’ olan ve zamana karşıda da fena olmayan Parra’ya daha yakın. Hatta bir bakıma Nairo iki efsanenin küçük, çok küçük bir vücuda sığmış hali gibi.”
Benzer stiller, farklı yollar
Tüm Herrera ve Parra benzerliklerine rağmen, altını çizmemiz gereken nokta Nairo’nun Avrupa merkezli bu spora yabancı olan öncülerine göre farklı bir yol izliyor oluşu. 1980’lerde Kolombiyalılar Avrupa’da bisikletinin globalleşmesinin bir sembolü gibi karşılanıyorlardı. Tour’un organizatörlerinden Felix Levitan bu durumu destekliyordu ama bisikletçiler duruma çok sıcak bakmıyorlardı.
“Bazı bisikletçiler için Kolombiyaların başarılı olmaması küçültücü bir şeydi” diyor Rendell. Kolombiyalıların dağlardaki anlık parlamaları ve benekli mayoyu giymeleri görmezden geliniyordu ancak pelotonun bazı patronları ‘Yeni Dünya’dan gelen bu isimlerin bisiklet hiyerarşisinde yukarılara doğru çıkmasına sıcak bakmıyordu.
Bu aradaki duvarın örülmesinde Kolombiyalıların da katkısı oldu. Kolombiya, 20. yüzyılda bisikletin merkezi Avrupa etkisinden uzak bir bisiklet kültürünü oluşturdu. Bu kültürden çıkan bisikletçiler de Avrupalı meslektaşların yarattığı farklı bir sistemde yarıştılar.
1990’lara geldiğimizde yerel sponsorluk anlaşmaları bisikletten futbola yönelmeye başlasa da Avrupa’ya bisikletçi akışı devam etti. Eduardo Galeano’nun Open Veins of Latin America kitabından bir örneği andırırcasına Herrera ve Parra’dan sonraki jenerasyonun en iyi bisikletçileri kendi takımlarına liderlik etmek yerine, Avrupa veya Kuzey Amerikalı liderlerine yardım ediyorlardı.
Yakın dönemde ise Quintana’nın bu algıyı yıkmayı başardı. 2010’da Tour de l’Avenir’i kazandı ve yarışı son yıllarda kazanan üç Kolombiyalıdan ilki oldu. Sonrasında da takım içerisindeki rütbesini yükselterek bisikletinin en iyi takımlarından birinin lideri oldu.
Quintana’nın bu başarısı bisikletin bu yüzyıldaki globalleşmesinin bir sonucu olarak görülebilir. Fakat birçok yönden Kolombiyalı domestikler de varlıklarını hâlâ devam ettiriyor. Örneğin Puerto Operasyonu sonucu Avrupa takımlarında iş bulamayan Oscar Sevilla, Kolombiya Bisiklet Turu’nda yarıştı.
Quintana’nın başarısının nedenlerinin biri de U23 kategorisinde hem ulusal takım hem de Colombia Es Pasion mayosuyla yarışma tecrübesi elde etmiş olması. Rendell bu durumu şöyle açıklıyor: “Kolombiya’daki bisiklet kültürü ile uluslararası bisiklet arasında adeta bir uçurum var ve Nairo’nun Kolombiya’da çok fazla yarış tecrübesi yok.”
“2009’da Subida Urkiola gibi yarışlarda Nairo birçok İspanyol tırmanışçıya karşı iyi sonuçlar elde etmişti. Colombia Es Pasion’da ileri görüşlü, bilimsel ve mantıklı bir düzen vardı. Spor psikolojisi ve “marjinal kazanımlar” takım içinde önemli yere sahipti. Kolombiyalı bir takım olmasına rağmen ülkenin geri kalanındaki durumu temsil etmiyorlardı. Ve Kolombiya’da önemli bir başarı elde etmediler.”
Bu açıdan Nairo, Colombia Es Pasion’da yetişen Esteban Chaves gibi karma bir bisikletçi olarak tanımlanabilir. Kolombiyalı bir bisikletçi olmanın getirdiği karakteristik özelliklerin çoğunu taşıyor –Sky bunu “yüksek irtifa alışkanlığı” olarak açıklayabilir- ama Nairo, tecrübelerinin çoğunu Avrupa yollarında kazanması nedeniyle tam olarak Kolombiya bisikletinin ürünü sayılamaz.
İki kıta arasında kalmak Kolombiyalılar için yeni bir şey değil ama 1990’larda Chepe Gonzalez Kolombiya’ya dönmek için takımdan izin alınırken Quintana, Tour hazırlığı için altı hafta boyunca Boyaca’da kalıyor ve Movistar da bu durumdan şikâyetçi değil.
Ama bunun nedeni Avrupalı takımların evlerini özleyen Kolombiyalılara yaklaşımından çok Quintana’nın Movistar’daki yeriyle ilgili. Kısaca, Quintana performansı ona bir Avrupa takımına karşı söz hakkı veriyor. Bu da çoğu Kolombiyalı bisikletçi için nadir bir durum.
Rendell, Quintana’nın özgürlüğü için ise şunları söylüyor: “Bana göre şimdi bile bir İspanyol takımı içindeki Kolombiyalı bisikletçiler için sorunlar var. Ama Nairo çok başarılı ve takımı ona “Kendi bildiğini değil, bizim istediğimizi yapmak zorundasın” diyemez çünkü onun yaptıkları işe yarıyor. Bir diğer nokta ise Nairo’nun inatçı biri olması: Ya onun tercihleri ya da hiçbir şey.”
Joux Plane Tırmanışı
Quintana’nın görece özgürlüğünü kazanması 2012’de Movistar’la ilk sezonunda gösterdiği performans sayesinde çok uzun sürmedi. Vuelta a Murcia’daki zafer ile başladı ve Alejandro Valverde’ye yardım ettiği Vuelta a Espana’daki şaşırtıcı performansı ile sona erdi. Ama Morzine’de elde ettiği Dauphine etap zaferinin önemi daha sonra anlaşıldı.
Team Sky hafta boyunca olduğu gibi HC kategori Col de Joux Plane tırmanışında Bradley Wiggins’i en önde taşıdı ama zirveye dört kilometre kala eğimin yüzde 10’a çıktığı noktada Quintana’nın uzun süreli atağı başladı ve Sky’ın hakimiyeti darbe aldı.
Zirve öncesi 20 saniyelik fark açması Quintana’nın ne kadar iyi bir tırmanışçı olduğunun göstergesi olduğu gibi sonrasındaki inişte o farkı koruması da daha nadir özelliklere sahip olduğunun göstergesiydi. Önceki sene Tour’u kazanan Cadel Evans ve Team Sky Quintana’yı yakalamaya çalışsa da başarılı olamadılar. Quintana gerekli olan her şeye sahipti.
Quintana 2013 ve 2015 Fransa Bisiklet Turu’nda ikinci sırayı aldı. İkisinde de Chris Froome’un arkasındaydı. İki yarışın da son günlerinde Froome’dan daha iyi durumda görünüyordu ama onu geçecek kadar tırmanış yoktu.
Bu sene Joux Plane 23 Temmuz’da geçilecek. Col des Aravis, Col de la Colombière ve Col de la Ramaz da etabın parkurun yer alıyor. Quintana için ideal bir parkur bu. Perra ve Herrera’nın daha önce kazandığı Morzine’de Kolombiya’nın ilk Tour de France zaferinin gelmesinin romantik bir yanı olur. Fakat Quintana kendi geçmişinden ilham alabilir. Benzerliklere rağmen 1980’lerdeki Kolombiyalı bisikletçilere göre çok farklı bir yol izliyor Quintana.
Quintana Procycling’e yaptığı açıklama aslında her şeyi özetliyor: “Son tırmanışın Joux Plane olduğunun farkındayım ve inişte de olsa sarı mayo hayali orada sonuca bağlanacaksa benim için bir sakıncası yok. 2012’de Dauphine’de etabı kazanmıştım ve bunu tekrarlamak için hazırım.”
Çeviri: Hakan Yılmaz