Bogota’da bir öğrenci barında, bir gözüm spor kanalında, bir Almanla oturmuş Águila’larımızı içip Kolombiya sporu üzerine konuşuyoruz. Tour de France ve doğal olarak Nairo Quintana üzerine görüntüler dönmeye başlıyor ekranda. Muhabbet ister istemez “dağların kralı” küçük dev adamın son dönemdeki zaferleri ve Kolombiya’daki bisiklet tutkusuna bağlanıyor.
Tutku derken, her pazar başkentinde bisikletliler için 350 kilometre yolun trafiğe kapatıldığı bir ülkeden bahsediyoruz. Ülkenin en büyük bisiklet organizasyonu için senede bir pazar sabahı yollar kapanınca Twitter’dan nefret kusanlar yok mu hiç diye düşünmeden edemiyor insan. Yaptığımız Quintana muhabbetini duyunca yan masadaki Kolombiyalı ekip de bizim masaya meylediyor ve koyu bir sohbet başlıyor. Adeta Türk takımlarından birinin formasını giymiş yabancı görmüş tepkisi veriyor Kolombiyalılar bizim konuşmamıza. Ülkenin son dönemde yükselişe geçen imajı için bisikletin çok önemli bir unsur olduğunu belirtiyorlar. Öte yandan kırsaldaki Kolombiyalı gençler için de bisiklet önemli bir umut kapısı olmuş. Sadece sporcu olarak değil, giderek gelişen bisiklet turizminde rehber olarak da birçok genç istihdam ediliyormuş.
Yakın tarihi siyasal çalkantılar, 200 bin kişiden fazla insanın hayatını kaybettiği ve milyonlarca insanın göç etmek zorunda kaldığı gerilla savaşları, uyuşturucu trafiği ve çete mücadelelerinden ibaret olan bir ülke için iki tekerlekli, dünyanın en basit ulaşım aracının böyle bir umut kaynağı olmasından büyük bir heyecanla bahsediyor Kolombiyalılar. Bisiklet onlar için bir spordan öte ulusal kimliklerini ve umutlarını tazeleyen bir araç olmuş.
Yan masadan bizimkine transfer olan üç kişinin, ikisi çalışıyor biri öğrenci. Üçü de günlük hayatlarında aktif olarak bisiklet kullanıyor. Bu rakamlar sadece bizim bara ait mikro istatistikler de değil. 8 milyonluk şehirde günlük olarak 300 bin bisiklet yolculuğu yapıldığı tahmin ediliyormuş. Bogota’da bir süre sonra insan yanında son sürat geçen ufak pelotonlara alışıyor mesela. Üstelik bu durum turist olarak yürürken nefes nefese kalınabilen 2600 rakıma sahip bir şehirde gerçekleşiyor.
Birkaç gün sonra Bogota’dan ayrılıp karayoluyla Medellin’e gidiyorum. Ülkeyi görebilmek için gündüz yolculuğunu tercih ediyorum. Şehirden çıktıktan bir süre sonra sarp dağlar başlıyor. Otobüs iniyor, çıkıyor, dağlar bitmiyor. Yol Kolombiya’nın bisikletçi fabrikalarından olan, Quintana’nın da memleketi Boyaca Bölgesi’nin yakınından geçiyor. Dağları, yolları ve Kolombiya kırsalındaki bisikletli gençleri gördükçe aklıma Quintana’nın neden bir ulusal kahraman olarak görüldüğü ve o gece malum ufak barda öğrendiğim ve sonuna kadar hakkedilmiş lakabı geliyor: “Nairon-Man”.