“Göçmenlerin, anavatanlarından ayrılmakta birbirlerine karşı herhangi bir üstünlükleri olmadığı söylenebilir. Mutlu ve güçlü, sürgüne gitmez. İnsanlar arasındaki eşitliğin yoksulluk ve kara talihten daha kesin garantileri yoktur.” – Alexis de Tocqueville
Çocukluğumda Tarsus’a yapılan yolculukları çok severdim. Mersin’in Pozcu mahallesindeki evimize yakın markete yürür, spor dergileri gelmiş mi diye bakardım. Sonra marketin köşesinden kalkan servisle Çukurova’nın basketbol altyapı idmanı için yola çıkardım. Bu yolculuklarda en sevdiğim şey Basket başta olmak üzere spor dergilerini karıştırmaktı. O günlerde bırakın NBA dünyasını, Avrupa basketbolunu takip etmek bile büyük çaba gerektiriyordu.
Üç abimden ikisi Çukurova altyapısında oynuyordu. Beni de basketbola başlayayım diye Çukurova’ya yazdırmışlardı. Onların katkısıyla gecikmeli de olsa eve Betamax ya da VHS formatında maç kasetleri gelirdi. Bu tutkunun peşinden giderken Tracer Milano, Scavolini Pesaro, Divarese Varese, Clear Cantu, Benetton Treviso, Il Messaggero Roma ve Knorr Bologna gibi takımlar dikkatimi çekerdi. Real Madrid, Barcelona, Cibona Zagreb, Jugoplastika veya Maccabi Tel Aviv gibi takım isimleri de mühimdi elbette ama İtalyan takımlarındaki bu marka isimleri gözüme takılırdı. Bir veya iki sene sonra sponsor değiştikçe yerini başka bir isme bırakan bu sistem bana garip gelirdi. Türkiye’de öyle keskin bir değişime alışkın değildik. Bir müessese takımı olan Çukurova’nın altyapı idmanlarına giden bir çocuk için ilginç bir bağlantıydı bu. Karamehmet ailesinin bölgedeki yatırımlarının en büyük simgesi olan Tarsus’taki fabrikaların içindeki tesisler zamanının ötesindeydi. Soyunma odasındaki dolaplarda hayran olduğumuz A takım üyelerinin isimleri kazılıydı. Sonradan Avrupa’da önemli bir kariyer elde eden, o günlerde genç ve yetenekli denen ABD’li Daryl Middleton bana ilk smacımı yaptırmıştı. A takım antrenörü Çetin Yılmaz gençlere de şans tanırdı. Bunlardan ikisi de abilerimdi. Çetin Yılmaz ertesi yıl Fenerbahçe’ye transfer olunca onları da Fenerbahçe’ye transfer ettirmişti. Hatta Fenerbahçe o yıl Çukurova ile oynamaya geldiğinde Mersin Edip Buran Spor Salonu’nda Cüneyt Eler’i Fenerbahçe formasıyla izlemiştim.
Bunlar bir çocuğun hayatını şekillendiren olaylardı. Bir de Çukurova’nın basketbola yaptığı etkinin, İtalya’daki takım isimleri üzerinden izdüşümlerini tahayyül etmek gerekir. Zira İtalya basketbolunun zirveye çıktığı dönemdi. İkinci Dünya Savaşı sonrası Marshall Planı ve diğer gelişmelerle beraber İtalya ekonomisi büyük bir ilerleme kaydetmişti. Bu ekonomik patlama döneminde Milano, Torino ve Genoa arasında ‘endüstriyel üçgen’ denen bir bölge oluşmuştu. Kuzeye yığılan yatırımlar neticesinde insan gücü de İtalya’nın güneyindeki diğer bölgelerden geliyordu. 1955-1971 arasında İtalya’da 9 milyon insanın güneyden kuzeye göç ettiği söyleniyor. Bu insanların çalışmaya gittiği fabrikaların çoğunun da sahibi olan markalar spor yatırımı yapmaya başladılar. FIAT’tan Benetton’a kadar… Alman gıda firması Knorr bile bu bölgede bir basketbol takımına yatırım yapmıştı. Genç antrenör Ettore Messina’nın çalıştırdığı Knorr Bologna, 1990’da Real Madrid’i yenip Kupa Galipleri Kupası’nı kazanırken 1992’de Koraç Kupası finalini Il Messaggero (Gazete) Roma ve Scavolini (Mutfak şirketi) Pesaro takımları oynamışlardı. Roma’da Dino Radja ve Rick Mahorn oynarken bir sonraki yıl Euroleague finalini kaybeden Benetton Treviso’nun yıldızı, Toni Kukoc’tan başkası değildi. Bologna’yı Messina çalıştırırken Mike D’Antoni, Philips Milano’nun koçuydu. İtalya devasa bir cazibe merkeziydi.
Türkiye’de ise tek bir cazibe merkezi vardı. Biz de farklı ailevi sebeplerden dolayı İstanbul’a göç etmiştik. Ben İTÜ’de basketbola devam ederken, ağabeylerim basketbola veda etmişti. Çukurova da o süreçte Pamukspor’a dönüşüp İstanbul’a taşınmıştı. Benim bu küçük dünyamda bunlar olurken ekonomik dinamikler sürekli basketbol yaşamını etkiliyor, İtalya ekonomisi patlamasını sürdürüyor ve Bologna kenti de basketbolun merkezi oluyordu. Virtus Bologna takımının sponsorları Buckler, Kinder olarak değişirken aynı kentin diğer takımı Fortitudo Bologna ise Teamsystem, Paf, Skipper, Climamio gibi sponsor isimleriyle anılıyordu. Bologna, Avrupa’nın basketbol başkenti olmuştu. İtalyan takımları ayrıca 1964-2004 arasındaki 40 yılda 24 kez Euroleague finali oynamışlardı. Ancak 2000’lerin başından itibaren ekonomik krizin vurduğu sponsorlar azalmaya ve İtalyan kulüpleri Avrupa’daki etkisini yitirmeye başladı. Bologna takımları ise neredeyse yok oluyordu. Sonrasında dünyanın en eski bankalarından biri olan Montepaschi’nin sponsorluğundaki Siena hükümdarlığı kuruldu ama onlar da son yıllardaki ekonomik krizle yıkıldılar.
Bugünlerde Bologna şehrinin iki yakasında da bir hareketlilik söz konusu. Kahve imparatorluğu Segafredo sponsorluğundaki Virtus bu yaz Milos Teodosic’i transfer edip iddiasını ortaya koyarken, Lavoropiu sponsorluğundaki Fortitudo ise Lega Basket Serie A’ya yıllar sonra geri dönmeyi başardı. Ettore Messina ise NBA macerası sonrası Armani Milano’ya geldi. Yine zamane sponsorları ile ayağa kalkmaya aday çınarları görüyoruz. Çocukluk hatıralarımdaki Çukurova ise Pamukspor olduktan sonra toz olup tarihe karıştı. Zihnimde ise Tarsus’a yaptığım o küçük yolculuklar kaldı. Bir de Middleton’ın yaptırdığı smaç. Kimsenin sizden alamayacağı küçük mutluluk anları… Bu sayı; paranın satın alamayacağı mutlu anları yaşamayı hâlâ başarabilenler için…