İnsanoğlu hiçbir zaman dünya üzerindeki en hızlı canlı olmadı. Hayatta kalmak için avcılık yapması gerektiğinde de hızından çok dayanıklılığından faydalandı. Yine de içinde hep daha hızlı olma tutkusu vardı. Olimpik motto bile ‘citius’ yani daha hızlı diye başlıyordu. Bu tutku ise özellikle 19. yüzyılın sonlarından itibaren birçok kaydedilebilir sonuç doğurdu.
Bu sonuçlardan biri hayatımıza giren birçok spor otomobildi. Yine de karada giden en hızlı araçlar binek otomobiller değildi. Olamazdı da zaten. Özel olarak sadece hız yapabilmesi için dizayn edilen araçlar vardı, dümdüz bir çizgi üzerinde ileriye giden araçlar… Andy Green’in kullandığı ve ses bariyerini kıran ilk kara aracı olan ThrustSSC saatte 1220 kilometre hızın üstüne çıkıp tarihteki yerini aldı. Yine de hiçbir zaman dünya çapında bir fenomen olamadı, ne araç ne de sürücüsü.
Formula 1, hız anlamında ses bariyerinden çok daha geride olsa da bu sporun elit aktörleri her zaman Andy Green’den daha ünlü oldu. İnsan yapımı bir makinenin sınırlara meydan okurken çıkardığı gürültüyü duymak eşsizdi ancak yeterli değildi. Hayatımıza birçok spor efsanesini sokan yarışların gözdesi esasen ataklardı. Hız ve insan aklının birleşmesiyle ortaya çıkan sahnelerin tekrarı izlenir oldu.
Formula yarışlarında insan faktörü hat safhada olsa da insanın tek aktör olduğu atletizmin yeri haliyle çok daha özeldi. Hız azalsa da artan insan etkisi daha çekici kılıyordu her şeyi. Bir de sabit olan tutkudan ötürü hız temelli tüm yarışların içinde 100 metre her zaman atletizmin göz bebeğiydi. Afrika’nın kırsallarında avı peşinde koşan bir çitanın Usain Bolt’tan çok daha hızlı olması ise pek kimsenin umurunda değildi. Esasen önemli olan şey insanın kendisiyle ve türdaşlarıyla olan yarışıydı.
Daha hızlı olmanın amaçlandığı tüm eylemlerin arasında ise diğerlerinden ciddi bir farkla ayrılan bir dal olan at yarışları var. İnsan yalnız değil ancak kudretinden faydalandığı şey de bir makine değil, bir canlı. Binlerce yıldır bir arada yaşayan iki canlının ortaklığında da görülecek çok şey mevcut. Atın kuvveti ve estetiği insanın idaresiyle birleşiyor ve herkesi büyüleyen görüntüler ortaya çıkıyor hipodromda.
Belki atlar da sadece hızları ile değil dayanıklılıkları ile öne çıktığı için Türkiye’de düzenlenen at yarışlarının en büyüğü olan Gazi Koşusu 2400 metrelik bir uzun mesafe yarışı. Durum böyle olsa da hayli prestijli sprint yarışları da mevcut. Bu yarışlar, iki canlının kolektif çabasıyla ulaşabileceği en üst hızlara çıktığı platform olarak farklı bir yerde kalıyor.
Tarih öncesi çağlara dayanan ve hatta at süren insanların ‘centaur’ denen mitolojik yaratık sanılmasına sebep olacak bir dostluk var atlarla insanlar arasında. Bu uyumun daha hızlı olma tutkusuyla birleşmesi sonucu Türkiye’deki at yarışçılığının en özel yarışlarından biri olan Sürat Koşusu 26 Eylül 2015 Cumartesi günü Ankara 75. Yıl Hipodromu’nda saat 18.30’da koşulacak. 1000 metrenin çok büyük ihtimalle bir dakikanın altında koşulacağı bu yarış aynı zamanda 3 ve yukarı yaşlı İngiliz safkanlarının da koşabileceği en kısa mesafe.
“Bir at, hiçbir zaman yakalayıp geçebileceği başka atlar olduğundaki kadar hızlı koşmaz” diyen Romalı şair Ovidius’u haklı çıkarmak isteyen 11 İngiliz atının mücadelesi ise belki de safkanların eriştiği maksimum hız bakımından bu yılın en iyisi olacak.